Sevgilim çona…
Neden bu kağıtla beni baş başa bıraktığını hiç anlamamakla birlikte yokluğunda olup-bitenleri sana anlatma görevini bana veren kadere gönül rızası sunarak sözlerime başlasam ve bağışlanma dilesem senden, hüznümün ne kadarını sana gönderebilirim hiç bilmeden; bilemiyor olmaktan ziyade inanıyor oluşuma yanarak…
Özür dilerim…
Kendimi savurduğum yıllarımda sana rastlamış olmaktan susmam; beklenen vakitte yersizce konuşup en çok cevap beklenilen zamanlarda sessizliğe büründüğüm anlardaki pus için...
Durulmamı beklerkenki sabrın, yedi düvel heyecanlarına sığınıp, kendimi boşuna hırpaladığım, sessizliğin insanın içine huzur salan, durup bi bakmanın elli yaş sonrasına uzanan hazin öyküsünden...
En çok da senden.
Bütününden.
Özür dilerim.
Beceriksizliğimi bir kere bile dile getirmemiş olmandan dolayı sana duyduğum hürmetin bugün becerilerime eklenmesi ne güzel.
Eminim görseydin benimle gurur duyardın.
Muşambalı tahta masanın önündeki sedirin ayağı yine kırıldı; en son onu hiç istemezken, üstelik tamir ettim.
Ben sana verdiğim her sözü tutuyor oluşuma tutunuyorum…
-Muşum-…
Bunu tümsekten geçerken, kapının orada yavaşlayan süt arabasının şoförü söyledi.
İnsanlar, yalnızlığımdan dolayı bana acıyor olabilirler; evet haklısın…
Ama artık arkadaş olunacak biriyim inan.
İnsanlar bana seslenirken gururla gülümsüyorum…
Hatırla, en son utanç içindeydim…
Kendini benim kadar yanlış ifade eden birini daha tanıdın mı bilmiyorum…
Bildiğin, beni büyütmek için harcadığın zamana çok ihtiyacımın olduğu…
Yara-bere içinde eve dönen çocuklar gibi istiyorum bunu, fırından yeni çıkmış turta, dolapta bulduğun dünden kalan tavuk, hiçbir şey yapmadan oturabildiğin hediye zamanlar kadar istiyorum…
Sana anlatacaklarımı bir-bir tekrar ettim kendime…
Sen bu mektubu aldığında…
Emekleri boşa gitmemiş her insan gibi gülümseyeceksin; eminim çünkü.
Sevginin her zerresini kutsayan güzel gözlerine…
Hasretle dokunacağım gün için günlere ve gecelere ve ikisinin de aralarında kalan tuhaf zamanlara…
Yalvarıyorum…
Çona dünya savruluyor.
...
Ajanslardan savaş haberleri geçiyor sürekli…
Umarım yaşadığın yerde bunları duymuyorsundur.
Sen başka dünyalara aitsin çünkü…
Ama eğer oraya kadar ulaşmışsa acı...
Üzülme.
Senin yüreğinin acısını da kendime eklemekle maharetliyim artık...
Ben senden özür dilerken bombalar patlıyor.
Her şey her an değişirken her şeyin bir an evvel değişmesini istiyoruz.
Sen değişme çona!
Göğe kaldırılan yumruklar aşkına!
Sen hiç değişme!
...
Artık yaşıyor olmanın bir cazibesi yok!
Sabahların hızla akşamı bulması ve gecelerin eskisinden daha uzun sürmesi dışında…
Çona burada günlerden Pazar…
Orada da pazar mı?
Değilse ne değişik bir nimet içindesindir kim bilir.
Allah’a senin varlığınla beni hafiflettiği için şükrediyorum.
Kimi zaman yukardan bir yerden olup, bitenleri izleyip…
Aldığım ekmeğin sarılı olduğu kağıdı masaya serip, kaynamış suya attığım bir tutam çayın deminde bunu yapabilmenin ne değerli olduğunu düşünürken buluyorum kendimi.
Çay soğuyor…
Aşkın sımsıcak.
Çona…
Farkında mısın yavaş yavaş…
Mektup bitiyor...
.
Arzu Leyal, dikGAZETE.com