1939-1941 yıllarında Isparta Nafia Müdürlüğü yapmış olan 1900 Taşköprü doğumlu Hüseyin Hilmi Emre, Isparta için bir şiir yazmış; bu şiirden elimizde kalan sadece şu dörtlüktür.
Günlerden bir gün, -2010 yılı olabilir- torunları ziyaret için İstanbul’dayım; Eminönü’nden Başakşehir’e giden halk otobüsüne bindim ve selam verip oturdum.
Yanımdaki kişiyle tanışıyorum ve Ispartalı olduğumu öğrenince yukarıdaki dörtlüğü söylüyor.
“Şiirin gerisi nerede” diyorum: O zaman çok küçüktüm; babamın şiirinden aklımda sadece bu kaldı. Bir de; “Bak ne diyor Peygamber-i Zişan, Hubbü’l-vatan mine’l-îman”, “sakın yurdunu tanımadan yurt dışına çıkma” diye nasihat edermiş.
Şiir açıkça gösteriyor ki, bugün haritalarda Eğirdir Gölü yazan sekiz şeklindeki göl, 1940’larda Eğirdir ve Hoyran olarak biliniyor ve öyle yazılıp çiziliyor. Haritada Yalvaç-Sücüllü barajı görüldüğüne göre, 1970 yılında basıldığı sanılan Modern Büyük Atlas’ta (Arkın Kitabevi-İstanbul) da Hoyran ve Eğridir göllerinin isimleri ayrı ayrı yazılmış (bk. Ek Harita). Her iki şiirde de Türk adı öne çıkıyor.
Şiirde halı, iki kez zikredilmiş ve Hoyran Gölü mavi halıya benzetilmiş.
Şimdilerde eski gönül şahımız kaybolduğuna göre onun yerine yeni gönül şahı bir şey (zanaat) ikame edilmelidir.
İkinci şiir ise 1947 yılında Ulus Gazetesi’nde Çocuklara coğrafya şiirleri arasında yayınlanmış olan ve 1914 Ayaş doğumlu Öğretmen Mehmet Necati Öngay’a ait Eğridir Gölü şiiridir.
Prof. Özbay Güven bu şiiri göndererek, sağ olsun, bu makaleye sebep oldu.
Bu şiirde Hoyran Gölü’nden bahsedilmemiş, ama Eğridir Gölü’nün boyu 35 km demekle Hoyran Gölü hariç tutulmuştur. Çünkü bugün için Eğirdir Gölü 33 km, Hoyran Gölü ise 17 km olup, güneyden kuzeye toplam uzunluk 50 km’dir.
Necati Hoca, Göller Bölgesi ismine ve Isparta gülüne vurgu yapmıştır. Eğirdir de Eğridir olarak yazılmıştır.
Eğirdirliler “bizim neremiz eğri” diye Eğridir adını, kanunla Eğirdir yaptılar.
Şiir şöyledir:
Eğirdir Gölü’ndeki Can Ada’nın bir adı da Gülistan olup, bu adada gül yetiştirildiği anlaşılmaktadır.
Tarihî metinlerde ada için gülden dolayı Rodos adı da kullanılmıştır. Akropolites, Pahimeris ve Halkokondiles’te Rodos olarak zikredilen ada, Akdeniz’deki Rodos değil, Eğirdir Gölü’ndeki Gülistan adasıdır.
Osman Gâzî’nin 1310’da kuşattığı Rodos (Le Beau), Eğirdir Gölü’ndeki Gülistan adasıdır.
Rodos adı, gül adıyla ilgilidir (bk. Üstteki para resmi). Timurlenk, 1403 yılı Şubat ayında Eğirdir’i yakıp yıktığında küçük adadan Gülistan olarak bahsedilmiştir (Tarihçi Şerafeddin Ali Yezdi).
MÖ 738-696 yıllarında Kemer Boğazı’ndaki ünlü Firik şehri Kelene’de (Kelainai) oturan Midas’ın gül yetiştiriciliği dillere destandır.
Bir arşiv belgesine göre Kemer Boğazı’nın diğer adı Firigos Boğazı, oradaki mezranın adı ise Firigos mezrasıdır. Barla önünde göl kıyısındaki bir mevkiin adı Firigoslar’dır.
Isparta gülü, Bulgaristan’dan geldi diyen ve bu olayı kutlayan Isparta, kulağını iyi aç:
1332 yılında Seyyah İbni Battuta Denizli’ye geldiğinde kendisine gül suyu ikram edilmiştir.
1908 yılına kadar Paşa Livası (Bulgaristan), Türk devletine tâbidir; oradaki Türk nüfus Hıristiyanlardan çok fazladır ve gül yetiştiricileri de, Hamideli’nden oraya gitmiş olan Türklerdir.
Biz gülü, doñuz çobanı Bulgar ve Bulgaristan’dan almadık; Balkanlar’a gülü biz götürdük. Farz et ki, getirdim; yahu, kendi toprağımdan: Paşa Livasından getirdim; nereden çıkıyor Bulgaristan?
Şiirlerde de denildiği gibi Isparta, Türklüğü, devlet adamları (Şeh Menteş, Hamid Bey vd.) ve tarihçisiyle ünlüdür.
Menteşe, Aydın, Saruhan ve Osmanlı, hepsi de Hamid-oğullarından ayrılmadır; 1325 yılına dek hepsi de Hamid-oğullarına tâbidir. Lütfen göl, gül ve tarihine sahip ol Isparta (Hamideli)!
Şimdi göllerimiz can çekişiyor. Göllerden haddinden fazla su çekilmesi, yağışlara da bağlı olarak kaynaklarının azalması ve kuruması göllerimizi yavaş yavaş yok olmaya doğru götürmektedir.
Akşehir Gölü, Eber Gölü, Karamık Gölü yok oldu, Burdur Gölü çok küçüldü. Beyşehir ve Eğirdir göllerinde ise tehlike çanları çalmaktadır. Bunun sebebi sadece kuraklık değildir. “Hesapsız kasap, ne bıçak kor, ne masat” misali günümüzü gün etmeye çalışıyor; çevre ve gelecek nesilleri düşünmüyoruz.
Kovada tesisine su verilmemeli, sulu tarım azaltılmalı ve gölün otlanmasının önüne geçilmelidir.
.
Ramazan Topraklı, dikGAZETE.com