Hikâyeler bizi birleştirir.
Kelimeler bunun içindir.
Hikâyeler farklılaştıkça kabulümüz kolaylaşır.
Mevcut zemin oynar yeni görüntüler belirir.
Hikâye, yaşamış olma şartı olmaksızın anlatıcı arar.
Akla sorular getirmeyen hikâyem’olur!
Hikâyenin hangi kahramanı olacağını bilemezsin, hikâye buna izin vermez.
Hikâye seni içine çeker…
Çekildiğini bilenlerle, çekildiğini henüz bilemeyenlere sorular farklı gelir.
Anlattığını bilmeyen yaşayanm’olur!
Hep mazlum olansan dualarında başrol olduğun söylenemez.
Mahcup olmayan kulm’olur!
İnsana karar verdiren dürtü nedir mesela!..
Rüya gördürten bilinç…
Aşkı tutkudan ayıran, acıyı kederden…
Saadeti bahtiyarlıktan…
Neremizde saklıyoruz, günlük hayatta lafını bile etmeye değer bulmadıklarımızı…
Değer bulmadıklarımızdan mı oluşuyoruz!
Nasıl güzel buluyoruz kendimizi bu durumda!
Güzelliğini bilmeyen güzelm’olur!
Dem olur diyar olur…
Yakin olur hâl olur…
Çığlıklar olur duymadığımız…
Yatağa uzanınca akımızdan çıkıveren…
Yarın kahvaltıdaki peynir kadar.
Fısıltıları duyarız ama hemen…
Susup söylenmeyeni duymayan…
Söyleneni duysan’olur!
Ne zor-zamana denk geldik…
Yok yok!..
Ben ben diyen yokların…
Hikâyesim’olur!
Soran bilmez, bilen sormaz…
Cevab hikâyenin bütünü…
Ezberin unutuşu…
Bilmenin hatırlayışı…
Cevap mümkün.
Cevap mevcut.
Cevap apaçık.
Sen sorsan’olur ben sorsamn’olur.
.
Arzu Leyal, dikGAZETE.com