sende desen
sen desen
sende sen
sen de sen desen...
*
Allah de sus da dur!
.
.
.
Hakikatin en sağlam durduğu yer sessizlik.
Sûkutun infazı ile başladı karmaşa.
Sessizliğin içinde hep varolan o akıştaki ahengi gürültüye boğunca geldi üstüste kargaşa da.
Pusulası da insanın ya kendi içinde ya bakıp kendini gördüğü yerde; pervasız bakış ya da herhangi bir girdapta değil.
İlahi isimler sonsuzluğu ortasında bilip-bilmeden taşıdığın hangi esmanın tecelligâhısın sen onu bil, ona var.
Dönüp de gittiğin her yer ve her şey ve her ne ise ardında kalsın tutunma bırak.
Ulaşıp kavuşmak istediğin her ne ise o da az ötede.
Sende görmek istedikleri ile sende görünen de senden görünen de başka başka…
Ki sende başka bir sen de vardır, her dem hep de var olan.
Vehim ve vesveselerle değil, hayalleri de gerçeği de saran noktada durmalı hem de.
Saman alevi değil kalbinde o hep var olan ateş de çakan kıvılcım da.
Her şeyin bir sonu var amma hiçbir şey son değil, her son bir başlangıç asıl; zamana hapsolmayan duruş esas.
Her şeyi gördüğünü sanan insanın kendini görememesi vahim.
Özünü aradığını zannederken birden bire ne olduysa o özün ne olduğunun farkına varıp, "İlahi!.. Seni arıyormuşum asıl" diye bir sohbetin süreğinde içi-dışı bir, aynı uğurda aynı güzergahta olanlar var.
Aynı dili konuşup, aynı lafları dillendirip, birbirine mesafeli ve birbirine karşı duranların her adımdaki tuzakları ve hinliğine rağmen, farklı dillerde konuşup, ne söylendiğini de anlayıp üstelik, birbirine muhabbet besleyenler var âlemde; hem de nasıl…
Kiminin olanca mütevaziliğine karşılık, kiminde onca pervasız duruş; kiminden darbe üstüne darbe, örse çekiç iner gibi.
Velveleci ve çığırtkanlara bir şeyler izahı zor; anlatması da ayrı zûl.
Takınılan tavır, tutunulan dal, kaygılandırıp yorsa, bezdirse de zenginleştirir ya bir de insanı, heva odaklı yaşantılarla hep kendini merkezde tutmaya çalışanlardan kaçınmalı; etrafın gürültüleri tırmalasa da keder-elem demeden yönelmeli insan, isimleri - sıfatlarıyla kendini de sarıp-tutup kuşatana.
Hangi ismi kuşanmış öne almışsa o sırda, o sırada şu düzende her ne var ise.
O zırhın, seni de saran sırrın, göstersen de görmesen, göstermesen de…
Allah'ın isimleri, o ismin tecelligâhından çok daha fazlasıdır da o isme ram olan için ya sırf bir isim ya bir tezahür ya da belki külfettir.
Buğulu camlar ardında değil suda yengeç kabuğuna yansıyan ay ve gün ışığı gibi usul usul yandan yana akarken, maruz kalınıp bitap düşüren nevzuhur yeniyetmelerden ayrı, kıt kalıp bir türlü iyileşememiş zehirli ihtiyarlardan uzak, iç gıcıklayan hallerden sıyrılıp, o sonsuz helezon yay-akışla bakıp geçmeli etrafa; nasılsa kuruyup tükenecek olan nasiplerle.
Boş kalan eller, niyette olanla açılır ya semaya, desen de sen çocuksu edayla usulca içten bir de;
-sen-de-sen-
-bir desen
bi sen bi ben bi de sen
bi desem de dinlesen
bi de sen desen de dinlesem
desen de demesen de dinlesem
desen desen dinlesem
ne desen de dinlesem
desem de sen de dinlesen
ne desem de dinlesen
desem de demesem de dinle sen
desen desen dinlesen
desen de sen
sen de desen
sende desen
sen desen
evvel desen ahir desen
hay-yarabbi
evvel de sen ahir de sen-
.
Ne köprüler kuruldu âlemden âleme, ne köprülerden geçti neler neler de…
Ur kentini geç de bak!
Mekke - Medine - Kudüs; gelen aydı, giden aydı, dolanaydı; yemin verilen yerleri gide-gele dolanaydı.
Herşey fazlasıyla dünya.
Küle evrilmede yeryüzü.
Gözü turab olan yüzü gökyüzüne çevir, doğ, bir bir daha yenilen; yeniden zümrüdüanka doğuşlarla yenilen; o gönülle yol elele Hakk’a giden.
İlahi taahhüde bak; seni sende kendinden edene, seni sen edene…
Çağlayan, gürleyen, hışırtı ve dengelerle seyredeni tamam amma gölgelerde de var o ses o tını o aynı uyumla;
-Hu-huuu caaanım…
Nara nara sesi var sessizliğin de…
.
Yunus Fırat, dikGAZETE.com