?>

Şehit yakınlarına vefa borcumuz

Selim Çoraklı

11 ay önce

ŞEHİT YAKINLARINA VEFA BORCUMUZ

(Ülkücü Hareketin canlı tarihi 105 yaşındaki Bekir Doğan amcayı ziyaret)

45 yıllık dostum, Yusufiye’den arkadaşım Erdem Karakoç başkan telefon ederek, “Selim, yarın Bekir amcayı ziyarete gidelim” dediğinde zihnimde geçmişe ait birçok hatıra canlandı.

Bekir Doğan amca 105 yaşındaydı ve geçmişte MHP’nin Kadıköy ilçe başkanlığını yapmıştı.

Başta Başbuğ Alpaslan Türkeş olmak üzere Recep Haşatlı, Gün Sazak gibi şehitlerimiz ve Nihal Atsız, Necdet Sevinç gibi yazarlarımızla dostluğu vardı. Aslında Bekir amca milliyetçiliğin, MHP’nin, ülkücü hareketin geçmişini bilen canlı bir hafıza hükmündeydi. Yani canlı bir tarihti.

Bekir amcayı farklı kılan bir özelliği daha vardı. Ülkücü hareketin ilk şehitlerinden öğretmen Cemil Doğan’ın abisiydi.

Cemil Doğan, 15 Şubat 1973 yılında Adıyaman’da komünistler tarafından katledilmişti.

Cemil Doğan’ın asıl memleketi Gaziantep’in Nizip ilçesinin Çiftlik köyüydü. Zor şartlarda okumuş, öğretmen olmuş, memleketine hizmet edecek idealist gençler yetiştirmişti. Yazdığı bir şiirde atalarını ve geldiği soyu şöyle dile getirmişti:

“Horasandan gelmişim soyum Oğuz soyundan.

Cerit derler oymağım Türklüğün bir boyundan

Adım Cemil Doğan’dır, soyum Türk’ün soyundan.

Cerit oğluyum hey, Türklüğüm imanım var.”

Ülkücü Cemil Doğan, Şanlıurfa ve Bayburt’taki görevinden sonra Adıyaman Erkek Sanat Enstitüsüne müdür olarak atanmıştı. Daha yaşı 28’di ama mesleğindeki başarı, onu kısa zamanda müdürlüğe taşımıştı.

Onun için memleketin her yeri birdi.

Önemli olan gittiği her yerde vatanına, milletine, bayrağına sahip çıkacak idealist gençlerin yetişmelerine aracı olmaktı.

Cemil Doğan, Adıyaman’a gittiğinde boş durmadı.

Her idealist ülkücü gibi davası için bir şeyler yapması gerektiğine inanıyordu.

İdealist bir öğretmen olarak kendi mesleği ile ilgili faaliyet yapan ÜLKÜ-BİR’in Adıyaman kurucusu oldu ve Başkanlığını yaptı.

Cemil Doğan’ın hem okul müdürü olması hem de ÜLKÜ-BİR başkanlığını yapması, bölgedeki komünistlerin gözünden kaçmamıştı.

Böyle idealist ve başarılı bir ülkücü öğretmen vatan haini komünistler için önlerinde büyük bir engeldi. Bu engeli kaldırmak için alçakça plan yapmaktan çekinmediler.

Cemil öğretmen 2 Şubat 1973 günü okulların tatil olduğu bir dönemde, memleketi Gaziantep’e giderken komünist hainler Adıyaman’ın Gölbaşı İlçesinde, bindiği otobüsün önünü kestiler.

Gayeleri Cemil Doğan’ı otobüsten indirip öldürmekti.

Her zamanki gibi CHP destekli komünist katiller çok kalabalıktı. Sayıları 30-40 kişi olan komünistler, Cemil öğretmeni otobüsten indirerek ellerindeki sopalarla üzerine saldırdılar.

Hedefleri belliydi.

Bu kalleş saldırı sonrası Cemil öğretmen, özellikle başına aldığı darbelerle ağır yaralandı.

Gaziantep Devlet hastanesine kaldırılan Cemil öğretmen, oradaki komünist doktorlar tarafından “bir şeyi yok” denilerek evine yollandı. Ancak gece yarısı yeniden fenalaşarak hastaneye kaldırıldı, çünkü beyin kanaması geçirmişti.

Hastanede 13 gün dayanan Cemil öğretmen 15 Şubat 1973 tarihinde bu dünyadaki vazifesini tamamlayarak Hakka yürüdü. Şehit oldu. Şehitlik zaten Cemil öğretmenin özlediği bir makamdı.

Cemil Doğan, cesur bir kişilikti. Allah’tan başka kimseden korkmadığını yaptığı faaliyetlerle göstermişti.

Bu faaliyetler sırasında başta abisi Bekir Doğan tarafından, öldürülebileceğini söylediklerinde şehitliğin özlediği bir makam olduğunu beyan etmişti.

Cemil öğretmen aynı zamanda şairdi. Sanki şehit olacağını hissetmiş gibi şu mısraları yazmıştı:

“Ölümden korkmak yoktur, ölümü hak bilirim.

Yaşarsam gazi yaşar, ölürsem cennet yerim.

Bir Allah’a taparım, Allah’a eğilirim.

Zapt edilmez kaleyim, dinim var imanım var.”

Hanımı bir gazeteye verdiği röportajda Cemil öğretmeni şöyle anlatmıştı:

Cemil Doğan gerçek bir ülkücüydü. İdeallerini yaşar ve yaşatırdı. Edebiyat ve şiir sevgisi vardı. Kendisi de şiirler yazıyordu. Bu uğurda da şehit oldu.

İmanlıydı, cesurdu. Ölümü hak bilir ve ölümden korkmazdı.

Vatanını, bayrağını, milletini korumak için canını vermekten çekinmezdi.

Mesleğini çok seven bir öğretmendi. Evde de okulda da sorumluluk sahibiydi. Çok çalışkandı.

Memleket için çalışırken hiç yorulmazdı. Gidip çalıştığı her ilde güzel ve faydalı işlerin içerisinde olurdu.

Mesela; Bayburt Kalesi’ne ilk ışıklı Atatürk büstünü Cemil Öğretmen yaptırdı. Şu an Bayburt Kalesi’nde ışıklı Atatürk büstü hala duruyormuş. Bunu duyduğumda da çok sevindim.”

Şehitlik inanmış insanlar için kutsal bir makamdır ve Peygamberlerden sonra en yüksek mertebe olarak kabul edilir.

Bu açıdan inanan ve inandığını yaşamaya çalışan bütün idealist ülkücüler, şehit olmayı bir hedef olarak kendilerine seçmişlerdir.

Bunun için 1980’li yıllarda ülkenin komünist hainler tarafından işgal edilme girişimlerine yiğitçe karşı koyan ülkücüler olmuş ve bu uğurda sayıları beş bini bulan idealist genç, gözünü kırpmadan şehadete koşmuşlardır.

Bu gençler, herkesin leylasının peşinde koştuğu dönemlerde genç yaşlarına rağmen hep Mevlalarının peşinden koşmuş ve Mevla’mız da onlara şehadet gibi yüce bir makamı hediye etmişti.

Şehidimiz Cemil Doğan’ın abisi Bekir Doğan da bu kervanda yol alan büyüklerimizden biridir.

Ölümün kol gezdiği dönemlerde MHP Kadıköy İlçe Başkanlığını yaptı. Bugün 105 yaşına gelmesine rağmen hala idealist duygularından zerrece taviz vermediğini ziyaretimiz sırasında da birebir gördük.

Bekir amca, PKK’lı katiller tarafından 12 askerimizin şehit edilmesini içine sindirememenin psikoloji içinde ziyarete gittiğimiz anlarda defalarca dile getirdi ve uykularının kaçtığını beyan etti.

Öyle ya 12 yiğit toprağa düşmüştü. 28 yaşında kardeşini ülkü yolunda toprağa veren Bekir amca bu acıyı en derinden hissedebilecek biriydi.

Bekir amcayı, 1980 öncesi Yusufiye görmüş ülkücülerden oluşan önemli isimlerinden “Erdem Karakoç, Orhan Çakıroğlu, Nadir Altındal, Memduh Yellice, Abdullah Sapan, Selim Çoraklı, Hacı Aslan, Selami Şişman”dan oluşan bir heyet halinde ziyaret ettik.

Hareketin canlı tarihi Bekir amca böyle bir ziyaret için çok duygulandı. Bekir amca ziyaretten duyduğu memnuniyeti açık biçimde beyan etti.

Bekir amca 105 yaşına rağmen hala dinç ve hafızası yerindeydi.  Harekette yaşadığı bazı olayları sanki yeniden yaşıyor gibi anlattı.

Başbuğ Alpaslan Türkeş, şehit Gün Sazak, şehit Mustafa Haşatlı gibi büyükler ile evinde yaptığı sohbetlerden bahisler açtı.

Bekir amcanın bize anlattığı bir hikâyenin verdiği ders ise gerçekten hepimizi derinden etkiledi.

Rivayete göre; Cengiz Han, tebdili kıyafet yaparak ülkesinde gezerken bir dağda çobana rast gelmiş. Çoban o sırada çıkınındaki yiyeceklerle karnını doyurmaya hazırlanıyormuş.

Gelenleri görünce, “Buyurun beraber yiyelim.” diye teklif etmiş.

Cengiz Han, karınlarının tok olduğunu söylemiş.

Tam bu sırada sürüyü korumakla görevli bir köpek, aralıklı olarak havlamaya başlamış.

Çoban yemeği bırakarak çantasından tüfeğini çıkarıp köpeğe ateş etmiş ve öldürmüş.

Cengiz Han çok şaşırmış.

Bu arada diğer köpek de havlamaya başlamış.

Çoban tüfeği bırakarak bir kuzu kesip, köpeğin önüne yemesi için bırakmış.

Cengiz Han bu duruma daha da şaşırmış ve çobana, “Ya sen bir köpek havladı diye öldürdün ama diğer köpek havlayınca ona kuzu kesip ikram ettin. Bunun hikmeti ve sırrı nedir?” diye sormuş.

Çoban şöyle cevap vermiş:

O ilk havlayan köpek, etraftaki kurtlara şöyle çağrı yapıyordu: ‘Çoban yemek yiyor. Sürünün başında ben varım. Gelin beraber sürüyü yiyelim.’

Bunun için onu öldürdüm.

Diğer köpek ise, ‘Ben bu sürünün köpeğiyim. Sonunda ölüm bile olsa asla sürümü kurtlara kaptırmam. Bunu böyle bilesinin ey kurtlar.’ diyordu.

O yüzden öncekini öldürdüm, sonrakine ise kuzu ikram ettim.

İçimizdeki hainleri iyi tanımak lazım.

Bekir amca bu hikâye ile aslında hareketin içinde hainlik yapanların var olduğunu, bunların tespit edilerek zarar vermeyecek hale getirilmesi gerektiğini çok güzel anlatmıştı.

Tabii bu arada davaya sahip çıkanların ise mutlaka vefa örneği gösterilerek sahiplenilmesi ve mükâfatlandırılmasının gerekliliğini anlatmıştı.

Anlatılan çok güzel bir dersti…

Zira gerçekten ülkücü hareketi içinden çıkıp, başkalarıyla işbirliği yapıp, hareketi yok etmek isteyenlerin varlığı bir gerçekti.

Başka bir gerçek de dava için canını, malını, bütün emeğini verenlere hakkıyla sahip çıkılmamasıydı. (Bu arada hepten sahip çıkılmadığı söylemek bunu yapanlara karşı haksızlık olur. Bekir amcanın kastettiği yeterli düzeyde sahip çıkılmamasıydı. Bekir amca, bunu bazı şehit yakınlarının ismini vererek beyan etmişti.)

Bekir amcayı ziyaret edenler olarak üzerimize düşen dersi almıştık.

Arkadaşlarla ziyaret sonrası yaptığımız değerlendirmede bu türden sahip çıkılması gereken kimler varsa tespit edilerek gerekenin yapılmasının gerekliliğini konuştuk. Ancak bunun kurumsal olarak yapılmasının devamlılığı sağlama açısından önemi ortaya çıkmaktadır.

Bekir amca gibi hareketin yaşayan canlı bir tarihi olan değerlere ölmeden sahip çıkmak, onun yaşadıklarını kayıt altına almak bir zarurettir.

Ne yazık ki ülkücü hareketin tarihi hakkıyla yazılmamıştır.

Başkaları sineklerini kartallaştırırken ülkücü hareket kartallarını tarihe mal edecek çalışmaları kurumsal olarak başlamalı ve tarihe mal etmelidir.

Rabbim, Bekir amcaya daha nice bereketli ömürler versin.

.

Selim Çoraklı, dikGAZETE.com

YAZARIN DİĞER YAZILARI