Değerli dostlarım!
Çanakkale Savaşı dünya tarihinin en önemli savaşlarından biridir..
Bu savaş, Birinci Dünya Savaşı'nda kahraman askerlerimizin, cihanı hayrete düşüren bir îman ve kahramanlık destanıdır.. Bir başka ifadeyle; aziz milletimizin, azminin, metanet ve gücünün, açık bir göstergesidir..
Biraz daha açarsak, Çanakkale Savaşı; ırkları, renkleri ve dilleri değişik, çeşitli milletlerden oluşan, amaçları milletimizi yok etmek olan ve bu uğurda, karadan, denizden ve de havadan saldıran haçlı ordularıyla, şanlı Mehmetçiklerimizin vatanımızı korumak için verdikleri mücadelenin ismidir..
Evet, Çanakkale Savaşı, devleti, vatanı, bayrağı, milleti, dini ve mukaddesatı için canlarını Allah (CC) yolunda feda eden şehitlerin destanıdır.. Allah Teala, cümlesinin mekanlarını cennet eylesin..
Böyle bir girizgahtan sonra, yazımızın ana konusuna girelim..
Kıymetli okuyucularım!Çanakkale Zaferimizin 101. sene-i devriyesini idrak edeceğimiz 18 Mart tarihine az kaldı..
Sizlere bir Çanakkale kahramanının anlamlı ve duygu yüklü hikayesini sunmak istiyorum..
Kahraman şehidimiz Ahmet Rıfkı, Çanakkale’de bu aziz memleket için hayatını veren 250.000 vatan evladından sadece biri..
İşte Ahmet Rıfkı’nın asil hikayesi..Çanakkale’de kızılca kıyametin koptuğu günler..
İstanbul’da, düşmanın Çanakkale’yi geçtiği söylentileri, her meslek erbabından kişilerin akın akın Çanakkale’ye gitmesine sebep oluyor.. Herkes, vatan toprağını düşman çizmeleri altında çiğnetmemek için çaba sarf ediyor.. Bunlardan biri de İstanbul’da Vefa Lisesi’nde Fransızca muallimi olarak görev yapan Ahmet Rıfkı Bey..
1915 yılının Mayıs ayında Ahmet Rıfkı, her günkü gibi mektepten içeri girer.. Koridorlarda sessizlik hakimdir.. İlk dersi birinci sınıflaradır ve aynı suskunluk o sınıfta da vardır.. Talebeler başlarını önlerine eğmişler, öylece sıralarında oturuyorlardır..
Selam verir Ahmet Rıfkı, ama çocuklar selama karşılık vermezler.. Ahmet Rıfkı şaşırmıştır ve talebelerine dönerek şöyle der;
“Çocuklar nedir bu hal?. Lütfen biriniz bana bunu izah etsin!..”Arka sıralarda oturanlardan biri ayağa kalkarak konuşur; “Hocam, mektebimizde ve mahallemizde eli ayağı tutan abilerimiz Çanakkale’ye gönüllü gittiler ama siz hala buradasınız!.. Biz de gitmek istiyoruz yaşımız tutmuyor, söyler misiniz bize, vatanımız elden giderse sizin verdiğiniz eğitim ne işe yarar?..”
Muallim Ahmet Rıfkı’nın konuşacak hali yoktur.. Çocuklar elbette haklıdırlar ve o an kararını verir.. Kendisi de Çanakkale’ye gitmelidir.. Vatan için, Hak ve Hakikat için düşmanla çarpışmalıdır..
Yaşlı gözlerle sınıftan çıkar ve mektebin idaresine dilekçesini verir.. Arkadaşlarıyla, talebeleriyle vedalaşır, evine gelir..
Ahmet Rıfkı’nın hayattaki tek varlığı yaşlı annesi Ayşe Hanım’dır.. Vefa semtindeki evlerinde beraberce oturmaktadırlar!.. Durumu annesine anlatır, ondan hakkını helal etmesini ister.. Ardından mahallenin bakkalı, güngörmüş bir zat olan Selahaddin Adil Efendi’ye uğrar ve şöyle der;
“Selahaddin amca, düşman Çanakkale’de hançerini vatanın bağrına saplamış, Allah’ın izni ve inayetiyle onu çıkartmaya gidiyorum.. Senden isteğim, anamı iaşesiz bırakma.. Kısmetse dönerim ve borcumu öderim!..”Ahmet Rıfkı, önce İstanbul’da kısa bir eğitim görür ve sonra Çanakkale- Düztepe’deki birliğine bölük komutanı olarak gider.. Çeşitli cephe ve siper savaşlarına katılır.. 19 Aralık 1915 günü İngilizlerin döşediği mayınlardan bir tanesi kendisine isabet eder ve bu göğsü iman dolu genç Türk subayı şehit olur..
Ahmet Rıfkı’nın şehitlik haberi kısa zamanda İstanbul’a ulaşır.. Annesi haberi alır, çok üzülür.. Ancak imanı bütün bir hanım olduğundan hadiseyi tevekkülle karşılar.. Birkaç gün sonra aklına veresiye yiyecek aldığı bakkal gelir.. Doğruca bakkala gider ve şöyle der;
“Selahaddin Efendi, oğlum Ahmet Rıfkı Çanakkale’de şehit düştü.. Şehitlik künyesi, eşyaları, ikramiyesi, bir heyetle bana ulaştırıldı.. Yedi aydır senden veresiye alırız, ne kadar borçluysak verelim de oğlum borçlu yatmasın!..”Bunun üzerine Selahaddin Efendi cevap verir; “Ayşe Hanım sen okuma yazma bilmezsin, okuma bilen bir yakınını getir de hesabı o çıkarsın!..”
Bunun üzerine Ayşe Hanım, komşusunun kızı Gülşah’la beraber dükkana tekrar gider.. Bakkal Selahaddin Adil Efendi, Ahmet Rıfkı bölümünü açarak veresiye defterini Gülşah’ın önüne koyar.. Genç kız, defteri incelerken birden gözleri dolar ve hıçkırıklarla ağlamaya başlar.. Bu duruma şehit annesi Ayşe Hanım ve dükkandaki diğer müşteriler de şaşırırlar.. Gülşah’ın yanına gelirler.. Gözlerinden yaşlar süzülen Gülşah, onlara veresiye defterindeki kırmızı harflerle yazılmış satırları gösterir..
Şöyle yazıyordur defterde;
HESAP, AHMET RIFKI’NIN KANIYLA ÖDENMİŞTİR, VESSELAM!..O ana kadar hiç konuşmayan bakkal Selahattin Efendi, dükkanında bulunan insanlara döner ve gözleri yaşlı bir biçimde şu sözleri söyler!.. “Ahmet Rıfkı, bu vatan uğruna canını feda etti.. Buna mukabil biz, birkaç parça mal vermekten çekinecek miyiz!.. Kat-be-kat helal olsun!.. Hiç olmazsa Allah katında bizlere şefaatçi olur!..”
Selahattin Adil Efendi, ahilik terbiyesi almış bir esnaftı ve iyi bir mü'mindi!..
Şehit Ahmet Rıfkı’nın annesi Ayşe Hanım, Selahattin Efendi’ye teşekkür ve dua ederek dükkandan ayrılır..
İşte böyle kıymetli dostlar; bu yazı, aziz vatanımızı düşman çizmelerine çiğnetmemek için fedayı can eden kahramanlarımızdan sadece birinin hikayesi.. Ey bu vatanın gerçek kahramanları..
Yarbay Hasan’lar.. Fransızca öğretmeni Ahmet Rıfkı’lar.. Seyid Onbaşı’lar.. Ayaş’lı Ecir’ler.. Pehlivan Ahmet oğlu İsmail Çavuş’lar.. Mülazım-ı Evvel Arif’ler.. Mekteb-i Sultani talebesi Celal İbrahim’ler.. Yunus oğlu Nistrova’lı Kadir Çavuş’lar.. Hukuk öğrencisi Hasan Ethem’ler.. Ahmet’ler.. Mehmet’ler.. Hasan’lar.. Hüseyin’ler!..
Bu kahramanlara istiklal şairimiz merhum Mehmet Akif Ersoy’un mısralarıyla seslenelim;
EY ŞEHİT OĞLU ŞEHİT, İSTEME BENDEN MAKBER!..SANA AGUŞUNU AÇMIŞ DURUYOR PEYGAMBER!..
Mevla Teala (CC) hepsine rahmet eylesin!..
Ruhlarına Fatiha..