?>

Sedat Peker, MİT Başkanı Hakan Fidan’ı neden Mehmet Ağar’la gündemine taşıdı?

Ömür Çelikdönmez

4 yıl önce

Sedat Peker, Ergenekon davasında yargılandı. “Veli Küçük Paşa'nın adamı” olarak bilinirdi. Lakin 15 Temmuz Darbe girişiminden hemen önce kullanmış olduğu lüks Amerikan Jeep’inin plakası “34 FG 0202” idi. Anlaşılması zor birisi vesselam.

Kiminle dans ettiği konusunda farklı görüşler mevcut. Soru şu; kurtlarla mı dans ediyor çakallarla mı?

Havuz medyasında yakın zamana kadar  hakkında, “saygın iş insanı… Kanaat önderi…” gibi ifadeler kullanılan, hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan ile samimi sohbet resmi çektirdikten sonra “Bu fotoğraftaki an, benim toplumdaki normalleşme konumum için önemli bir  kırılma anıydı” diyen Sedat Peker, “Erdoğan’ın fedaisi” gibi ortalıkta  dolaşıyordu.

Aralarında her ne yaşandı şimdilik bilemiyoruz. Bir yıl önce haber ajanslarına, Sedat Peker’in yurt dışına çıktığı haberleri düştü. Ardından Peker’in, damat Bakan Berat Albayrak'a yönelik serzenişleri duyuldu.

AK Parti’ye destek mitingleri düzenlediği süreçte “saygın iş insanı” denilerek el üstünde tutulan Sedat Peker, bir anda suç örgütü lideri ilan edildi. Evine, kendisine yakın isimlere ait işyerlerine polis baskınları düzenlendi. İşte, dananın kuyruğunun koptuğu, Peker’eYouTuber” olma süreci başlatan olaylar zincirinin başladığı yer, tam da burası.

Ama isterseniz bu konuyu detaylandırmadan evvel bu sektöre ayar veren bir araştırmadan söz edeyim.

Biraz sabır lütfen. 

Televizyonda mafya(!) tiplemeleri, mafya (!) savunuculuğu…

RTÜK Daire Başkanlarından Dr. Cengiz Özdiker, "Televizyonda Mafya (!) Tiplemeleri, Mafya(!) Savunuculuğu” konulu makalesinde, şunları ifade ediyor:

“Televizyon yayınlarında; suç ve toplumsal kurallara aykırı, insanların ıstırapları, acıları, yaşadıkları felaketler, ölüm anları ve benzeri durumlar duygu sömürüsüne yol açacak, korku yaratacak veya izleyicileri dehşete düşürecek şekilde verilmemeli, halkın ruh sağlığını bozacak yayın yapılmamalı.

Medyanın süregelen önemli sorunlarının başında, ulusal ve evrensel boyutta yazılı ve sözel ilkelere rağmen özdenetim sağlanamaması yanında Medyanın yazılı-görsel-işitsel terminolojisini oluşturamaması gelmektedir.

Örneğin, televizyonlar yasadışı faaliyet gösteren ya da kendisini mafya olarak niteleyenlere gereğinden çok fazla, yersiz ve anlaşılmaz bir biçimde yer vermektedir. 

Ülkemizde "yeraltı ekonomisi"nin büyüklüğünün milli gelirin yüzde 25-30'u dolayında olduğu tahmin edilmekte olup, çıkar amaçlı suç örgütleri ile bu tür yasadışı faaliyetlerin yeşerme ortamı ve hukukun geç tecellisinden kaynaklanan ihkak-ı hak arayışları ayrı bir inceleme konusudur.

Türk Medyası, sıklıkla yasadışılığı ve legal olmayan davranış biçimini haber ve programlardaki "Ünlü Baba", "Yeraltı dünyasının tanınmış ismi", "Ünlü Kabadayı", "Çete reisi", gibi terim ve tanımlamalarla zımnen övmekte, izleyicilerde korku ve olumsuz uyaran yaratılmasına zemin hazırlamaktadır.

Ayrıca bazı kişiler tanıtılırken "Baba" takıları yetmez gibi bu şahsiyetlerin isimleri başına "Kürt ..., Laz ..., Çerkez ..., Arnavut .." gibi ırk takıları konulmakta, ya da "Karadenizli, Ankaralı, Oflu, vb." gibi bölgesel ayırımlara gidilerek "nam" yürütülmektedir.

Sahip olduğu ideolojisiyle anılan "Ülkücü Baba" gibi ideolojik ortak payda da buluşma kadar, ayırım gözetilerek çatışma yaratılmasından fayda umulduğu da bir gerçektir.

Pek çok yönden olumsuzluk içeren bu ifadelerin, sadece yayıncılık bakımından değil, toplumsal açıdan da gerekliliği tartışmalıdır. Bu öylesine tehlikeli bir olgu haline gelmiştir ki, kamuoyuna zorla tanıtılan (sayıları 8-10 kişiyi geçmez), yasadışılıklarıyla popüler hale gelen, bir tür "yerel güç odağı" görünümü kazanan kişilerin açtığı yol, potansiyel baba ya da kabadayı özentilerini uyararak, öne çıkmaya, yasadışı davranışlara sürükleyebilir.

Yasadışı faaliyet gösterenlerin basın üzerindeki etkisi öyle vahim boyutlara varmıştır ki, bu kişilerin filanca kişiyle falanca yerde yemek yemesinden, nasıl tutuklandıkları, hapishanede nasıl bir lüks yaşam sürdürdükleri ve tahliyelerinde "Türkiye seninle gurur duyuyor" sloganlarıyla onlarca kişiyle karşılanıp, kurbanlar kesildiğine kadar görüntü/yorum/haberler ekranları uzun süre meşgul etmekte, gazetelerde ilk sayfaya yerleşmektedir.

Yıllardır yerli ve yabancı sinema filmlerinde işlenen yoğun şiddet unsurlarının televizyona taşınması engellenememektedir.  Öte yandan, kamuoyu "Onu mermi manyağı yapacağım, öldüreceğim..." ya da tanınmış bir gazeteciye yönelik "Ayaklarından vurmak" gibi tehditleri medyadan izlemiştir.

Yasadışı faaliyetlerinden dolayı aranmakta olan, hatta haklarında yargı kararı bulunan kişilerin televizyon ekranlarından ses ve görüntüyle gündemi yönlendirme ve hasım gördüklerine korku salma yöntemleri çok dikkat çekici olup, hafızalarda yer almıştır. 

"Adam şiddet kullanıyor, devlet birşey yapamıyor" imajı ve "şuyuu vukuundan beter" gerçeğinden hareketle bu davranışların yasadışılığın iş ortamını geliştirdiği ve mafya ekonomisini büyüttüğü gözardı edilmemelidir.

Geçmişte pek çok örneği görülen "basın yoluyla mafya yaratma, korku salma" propagandasına karşılık başta devlet organları ve basın, her türlü denetim mekanizmasını işletmelidir."

-Dr. Cengiz Özdiker-

Yerinde bir tesbit. Dr. Cengiz Özdiker'in bu görüşlerine aklı başında hiç kimsenin veya hiçbir kurumun itiraz edeceğini sanmıyorum. O halde neden gereği yapılmaz? 

Tarihin Tekerrürü: MİT Raporlarından, Peker'in “YouTube” bombardımanına…

Ankara Gazeteciler Cemiyeti’nin, Çevre Sokak'taki lokali tarihi bir buluşmaya tanık oluyordu.

Yıl 1987… gazeteci Ünal İnanç'ın oğlu Özgür'ün sünnet düğünü yapılıyordu. Düğünde bakanlar, milletvekilleri, gazeteciler, MİT mensupları ve polis şeflerinin çokluğu göze çarpıyordu. 1984-88 arasında Terör ve Asayişten sorumlu İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı olarak çalışan Mehmet Ağar da oradadır.

Başka bir anlatıya göre olayın geçtiği mekan Harbiye Orduevi’dir. Hiram Abas'ın kızının düğünüdür. Orkestra, Sezen Aksu şarkısı çalıyor. Gelin ile damada bakanlar, bunun sıradan bir düğün olduğunu sanabilir. Oysa bir masada İstanbul Emniyeti’nin müdürleri, öbüründe MİT’in üst düzey yöneticileri oturuyor. Masasından kalkan Mehmet Eymür, polis müdürü Mehmet Ağar’a doğru yürüyor. Başka bir rivayete göre AğarEymür'ün yanına  gidiyor.

Taraflardan biri diğerine “Biraz konuşalım” deyince, salonun köşesine çekiliyorlar. Ağar, “Nasıl yazarsın o raporu” diye çıkışıyor. Eymür cevap veriyor. Düğün neredeyse bir kavgaya sahne olacak. Tartışma sertleşince gelinin babası, Müsteşar Yardımcısı Hiram Abas araya giriyor, ortalık yatışıyor. Kaynaklar, 'İki Mehmet'in bir araya geldikleri son buluşma olduğunu söyler. 

MİT raporu” neden hazırlandı, kimler yayınladı, sonuçları ne oldu?

Mehmet Eymür'ün hazırladığı “Yeraltı-polis -kamu görevlileri ilişkileri” başlıklı raporda birçok ünlü ismin yanı sıra  dönemin Genelkurmay Başkanı Necdet Üruğ'un da adı geçiyor ve Sheraton otelde ünlü sanatçı Emel Sayın ile buluştuğu iddia ediliyordu.

Oysa iddia edilen bilgi doğru olmadığı gibi tamamen CIA usulü iftira kampanyası formatında idi. Rapor basına sızınca Üruğ dava açtı ve o günün parası ile 40 milyon lira kazandı.

Emel Sayın vakası, MİT tarihinde ilginç bir yere sahip. Devlet içindeki kavgada Emel Sayın, O zamanlarda “ballı tuzak” denilmese de, bel altı operasyonları için kullanışlı bir aparat olarak ortaya atılmıştı. Hatta  devrik İran Şahı Rıza Pehlevi'ye  Tahran’da konserler vermişti. 

Kavga, gevurun ekmeğini yiyip kılıcını kuşananlarla, “Hattı müdafaa yoktur. Sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaş kanı ile ıslanmadıkça terk olunamaz.”  diyenlerin kavgası idi.

Çünkü TSK içinde Necdet Üruğ’un etkili olduğu askeri kanat, ABD çıkarlarına uygun strateji izleyen Özal’ın Irak’a askeri müdahale projesine karşı çıkıyordu.

Bu kavganın siyasi yansıması daha farklı kulvara evrilmişti. Özal - Demirel kavgası bir iktidar değişikliğine doğru pupa yelken gidiyordu.

Kenan Evren'in MİT mensubu damadı Erkan Gürvit ve Özal destekli Hiram Abas - Mehmet Eymür üçlüsü ile Üruğ Paşa'nın arkasında durduğu iddia edilen İstanbul Emniyeti arasında büyük çekişme  yaşanmıştı. 

Çatışmanın tarafları birbirini belki silahla değil ama devlet raporlarıyla, gazete haberleriyle vuruyordu.  Zaten sonrasında Hiram Abas bir suikaste kurban gitti, Mehmet Eymür ise can güvenliği için soluğu Amerika’da aldı.

Raporda birçok siyasetçi ile polis ve yeraltı dünyasından isimler de vardı. Tepkiler ve tartışmalar birbirini izledi. “Rapor değil, etüt” denildi ancak devletin tepesi sarsıldı. Rapor, Mehmet Eymür'ün görevden alınmasına, rapora kaynak belge sağlayan dönemin Kaçakçılık Daire Başkanı Atilla Aytek'in de, Türkiye'de kaçakçılığın en az görüldüğü il olan Eskişehir'e tayinine yol açtı.

Rapor mu CIA fişlemesi mi?

17 Kasım 1987'de Başbakan Turgut Özal’a sunulan MİT’çi Mehmet Eymür’ün hazırladığı, ekleriyle 125 sayfayı bulan MİT raporu, hazırlayan ve hazırlatan merci için bir taşla en az üç kuş vuruyordu.

İstanbul Emniyeti’ni yasadışı işler çevirmekle suçlanıyor,  Özal'ı yargılamakla tehdit eden DYP’li siyasetçiler mafya ile yan yana konuluyor, en kötüsü ise eski Genelkurmay Başkanı Necdet Üruğ’un adı Emel Sayın’la anılıyordu.

Üruğ, yeraltı dünyası ile ilişkili olmakla suçlanıyor, yolsuzluklarla itham ediliyor, ismi iş takipçiliğiyle  yan yana getiriliyordu. Sözde raporla, Şişli’deki bir randevu evine uzanan hayali ilişkilerle Üruğ yıpratılıyordu.

Ne de olsa emir büyük yerdendi. MİT raporu sayesinde, hem Özal’ın hem Evren’in rakibi olan Üruğ bertaraf edilmişti. Elbette bundan ABD de memnundu. Çünkü Üruğ, 7 Kasım 1986’da Ankara’ya gelen ABD Savunma Bakanı William Taft’ı “randevusu yok” diye kapıdan çevirecek kadar milli bir çizgideydi.

MİT personeli Kenan Gürvit, Hiram Abas, Mehmet Eymür üçlüsünün sızdırdığı raporu, Doğu Perinçek’in genel yayın yönetmeni olduğu 2000’e Doğru dergisi yayımlayınca bırakın çarşının karışmasını neredeyse kıyamet koptu.

Üruğ Paşanın tepkisi üzerine Doğu Perinçek ise mağdur Necdet Üruğ’u ziyaret etti ve özetle “Emel Sayın ile buluşan Üruğ değil” açıklamasını yaptı. Emel Sayın ile buluşan bay  “netekim”di. Lakin bu süreçte maksat hasıl olmuş, atı alan Üsküdar'ı geçmişti. 

Sahi Doğu Perinçek, o raporu yayınlamakla kimin ekmeğine yağ sürmüş, hangi gücün değirmenine su taşımıştı? 

Devran değişti, şimdi rapor sökmez; Peker’in eline kimse su dökemez!

Koçyiğit Köroğlu bir koçaklamasında der ki, "Düşman geldi tabur tabur dizildi / Alnımıza kara yazı yazıldı / Tüfek icad oldu mertlik bozuldu / Eğri kılıç kında paslanmalıdır" 

Şimdiki devirde kullanılan yöntemler, icad olan tüfeğe rahmet okutuyor. 

İslamcı kanadın istihbarat uzmanı Abdurrahman Dilipak: Sedat Peker'in açıklamalarının ardından kimse artık hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam edemez!

Dilipak'ın milli üç harflilerle irtibatı malum. Kimileri ona “Siyasal İslamcıların Mahir Kaynak’ı" der. İlginç dostlukları  var.

Aramızdan yıllar önce ayrılan Ulusalcı Prof. Dr. Toktamış Ateş,  Komünist Murat Belge,  Vatikan Uzmanı, felsefe, ezoterik ve gizli örgütler ve benzeri konularda birçok makale ve kitabın müellifi merhum Aytunç Altındal, Dilipak'ın bu ilginç dostlarından bir kaçı.

Akit yazarı Abdurrahman Dilipak, Sedat Peker'in Youtube'da yaptığı açıklamaların ardından sosyal medya hesabından dikkat çeken bir paylaşım yaptı. Dilipak, sosyal medya hesabından Sedat Peker'in bu açıklamalarının ardından kimsenin artık hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam edemeyeceğini söyledi.

-Sedat Peker, Yeni Akit gazetesinin iftarında, Abdurrahman Dilipak ile yan yana-

Dilipak, Sedat Peker'in  Kolombiya'da Türkiye İzmir’e  gönderilmek üzere bir Türk gemisine yüklenirken yakalanan “Kokainin niye peşine düşmüyoruz?"  iddiasını çok önemsiyor ve  bunun  Türkiye'deki  iktidar ve  ortaklarına  yönelik FBI kaynaklı bir kumpas olabileceğine işaret ediyor. 

Ve diyor ki; “olum akıllı olun, deveyi  yardan uçuran bir tutam ottur!..”, “demek ki kokaini gönderen biri var. Gönderen belki baskıyı da planlayandır çünkü bir yerden alırsınız bir yere koyarsınız. Onu orada deşifre ettiniz mi muhatabınızın adı gündeme gelir. Hangi limana gidiyor? Hangi gemi ile geliyor? Hangi limandan bunu kim çekecek? Şimdi bunu tartışıyoruz” 

Sahi armatör siyasi kimdi, hani Malta bankalarına parasını  taşıyan filo sahibi?

Şimdi  birisi çıksa dese ki; “Mehmet Ağar - Binali Yıldırım  birlikte hareket ediyor. Hatta uzun süredir şirket avukatlığı yapan eski bir gök cismini MİT Başkanlığına, eski Polis müdürünün oğlu Tolga Ağar'ı da İçişleri Bakanı yapmak için  uğraşıyorlar”, kim  inanır?

Arabesk dinleyenlerin dilinden düşürmedikleri, güftesi Ali Tekintüre, bestesi Mustafa Sayan’a ait “Seni yakacaklar benim yerime/ Seni Allah bile af etmeyecek” şarkı sözü bugünlerde  kime  uyarlanıyor  acaba? 

Hakan Fidan bu işin neresinde?

Bana kalırsa hiç bir yerinde değil, o devletin yanında, devletin içinde.

Türk istihbaratının teorisyen olduğu kadar aksiyoner olan Başkanı Hakan Fidan, sadece kendi bölgesinde değil, küresel ölçekte güç sahibi. Hiç şüphesiz bu gücünü, yasalar kapsamında başkanlığını yaptığı istihbarat kurumundan alıyor. 

O nedenle Mehmet  Ağar / Sedat Peker çatışmasında taraflar  Hakan Fidan’ı yanlarında görmek veya göstermek istiyor.

İlginç bir strateji izleyen Sedat Peker, sabık Bakan damat  Berat Albayrak'ın abisi Serhat Albayrak'a "seni tüm dünyada manşet yapacağım…” dediği gibi, fren tutmayan üslubu ile “Pelikancılar”ı da Hakan Fidan'ı görevinden aldırmaya  çalışmakla itham  ediyor.

Sedat Peker, Pelikan grubunun başı olduğunu öne sürdüğü, Sabah Gazetesi yazarı Hilal Kaplan'ın kocası, "Tesettür ve Pornografi: Egemenliğin İki Diferansiyeli” başlıklı yüksek lisans tezi hazırlamış, Süheyb Öğüt'ün yayımlanan videoların ardından kendisiyle görüşmeye bir kişi yolladığını, o kişinin kendisine "Hakan Fidan ile Mehmet Ağar'ın arası açık, Sedat Peker de Hakan Fidan'la birlikte bu işi tezgahlıyor" şeklinde kamuoyunda algı oluşabileceği iddiasını söylediğini ileri süren Peker, "Ben Hakan Fidan'ı tanımam. Hiç görüşmedim” ifadesini kullanıyor.

Sedat Peker’in yanına giden bu gazeteci kim?

Ya “ateş yanmayan yerde duman tütmez” diyeceksiniz ya da “boş konuşuyor, aslı-astarı yok” diyeceksiniz veya “Mehmet Ağar ekibi, Sedat Peker’in arkasında Hakan Fidan’ın olduğu algısını yaratarak, MİT'i Peker’e Dubai’de operasyon yapmaya zorluyor” mu diyeceksiniz?

Ne diyecekseniz deyin!

Sedat Peker'in 3. videosunda pelikancılara “sizi dünyada haber yaptıracam” atarlanması, uluslararası suç niteliğindeki dosyaları deşifre ederek bu işi büyük siyasi ve diplomatik krize dönüştürebilir mi? 

Tam bir “merdi kıpti şecaat arzederken sirkatin söyler/ çingenenin merdi, kendini överken hırsızlığını söyler” sendromu.

Sedat Peker, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya söz dokundurmadan göz kırpması, hatta Soylu'yu bu savaşta kendi yanında görmek istemesi, Emniyet Teşkilatı içinde SOYLU-AĞAR çekişmesi/çatışması olduğu iddiasına oynadığını göstermez mi? 

Acaba Sedat Peker, “Mehmet Ağar - Hakan Fidan anlaşmazlığı” ile aslında “Ağar - Soylu çatışması”nı mı anlatmak istedi?

Kimilerine göre; “Sedat Peker, A4 kağıdını, 1 saniyeden az ters çevirerek, MİT Başkanı Hakan Fidan'a mesaj göndermiş. Kağıtta, Suriye ye giden silahlar ve kimin götürdüğü  yazıyor”muş!

Ufuk Ötesi'nden değerli dostum Cengiz Han Güven'in önemli  bir  saptaması var. Paylaşmadan geçemeyeceğim;

“Peker şu anki konumunu ve içinde bulunduğu ruh halini özetlerken, Devlet-î  Âli’de Ocağ-ı Bekdâşiyan’a bağlı “Deliler” grubunu örnek verip, Balkanlar’da olduğu zamanlardan da örnek vererek bu gruplara liderlik eden “Baba Sultan” ve Pir’lere atıf yapması dikkat çekicidir."

Masanın üzerine özel  yerleştirilen Mark Winegardner'in 'Baba'nın Dönüşü' isimli kitap ile "dönüşümü sağlayın itibarımı verin, silahlardan bahsetmeyim" diyesiymiş. Kitap, “Corleoneler” isimli mafya ailesinin Soğuk Savaş dönemindeki hikayesini anlatıyormuş.

Ne yalan söyleyeyim, ben ikna olmadım. Eski saygın iş insanı şimdiki suç örgütü liderinin, bu kitabı, önceki kitapları  veya  diğer  sembolleri  sübliminal  mesaj vermek  için kullanacak  kadar yetkin birisi olduğunu düşünmüyorum.

MİT eski Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş'ten Sedat Peker analizi…

Sedat Peker’in iddialarını değerlendiren eski MİT eski Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş, “Susurluk dönemindeki yapıyı aşan bir durumun ortaya çıktığı" görüşünde.  Onun bu değerlendirmesi ile Siyasal İslamcı kanadın İstihbarat uzmanı Abdurrahman Dilipak'ın, Sedat Peker'in bu açıklamalarının ardından kimsenin artık hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam edemeyeceğini söylemesi aklın yolu birdir  kapısına çıkıyor. Ne de olsa konuya aynı kurumsal perspektiften bakıyorlar.

-Cevat Öneş-

MİT eski Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş, yaşanan kavga ile ilgili "Bu konuşma olayı; hukuk sisteminin zayıfladığı, devlet kurumsal yapılarının çözüldüğü ve siyasetin içinde belirli şahıs ve grupların mafyatik veya suç örgütü ile bulaşık insanlarla olan ilişkilerinin geliştiği bir süreçte yeniden bir ortaya çıkış olarak görülebilir. Burada suç örgütleri arası veya belirli bir gruplar arasındaki bir alana hâkimiyet kurma ve karşılıklı birbirlerini tasfiye olayının da etkisini görüyorum" diyor.

Çakıcı-Ağar yapısının şu an hangi siyasi kanada yakın olduğuna ilişkin soruya da cevaplayan Öneş, "Erdoğan iktidarının çürümekte olduğunu hepimiz görüyoruz. Bunun telaşının AKP üzerinde de olduğunu değerlendirebiliyoruz. Ama buna rağmen özellikle siyasi ve ekonomik istikrarsızlığın olduğun bir ortamda, hukuk sisteminden uzaklaşılan bir ortamda, bu tip yapılarla ilişkilerin geliştiğini de görebiliyoruz. O bakımdan bunu Bahçeli veya AKP iktidarının bağlantısının ağırlıklı olduğu şeklinde değil, gelişmeleri gören bilenlerin bir ittifakı olan sonuçlar olarak bakıyorum"  diyor.

Diyor da diyor. Daha  ne desin? Arif olan anlar. 

Metehan’ın, “Islık çalan ok” hikayesini bilenler, bugün bu okun kimin üstüne düştüğünü de biliyordur. Devlet, kimsenin şahsi ihtirası ile kaim değildir.

Aklıma ne geldi biliyor musunuz?

İçeride dışarıda, hudut boylarında  evi  barkı yeri yurdu fellik fellik aranan, neredeyse Sedat Peker'e yoldan geçerken sehven dahi olsa selam verenlere operasyon düzenlendiği bu süreçte, o kadar mahrem, gizli saklı veya sarfınazar edilen  bilgileri, resimleri, nokta atışı yapacak şekilde kim ya da hangi güç odağı veya hangi kurum onun eline tutuşturuyor?

Operasyon büyük, temizlik imandandır! 

.

Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com

Twitter'da takip edin: @oc32oc39 , @dikgazete

Seçilmiş Kaynakça;

https://www.sozcu.com.tr/hayatim/yasam-haberleri/ortaligi-karistiran-mit-raporu/

https://www.sozcu.com.tr/2020/yazarlar/aytunc-erkin/birinci-mit-raporu-6060281/

https://odatv4.com/mit-sirlari-oyle-degil-boyle-desifre-edildi-02042015_m.html

https://www.dikgazete.com/necdet-urug-pasa-nin-ardindan-darbecilerle-mucadelede-istanbul-1-ordu-nun-misyonu-makale,3525.html

https://t.co/mOmYX5KKgG

https://www.veryansintv.com/sedat-pekerden-yeni-video-dubaideyim-donmeyecegim

https://abcgazetesi.com/service/amp/sedat-pekerden-mehmet-agar-hakan-fidan-iddiasi-388605?__twitter_impression=true

https://tr.sputniknews.com/seyir-hali/202105101044467425-dilipak-siyaset-irtifa-kaybetmeye-basladi-siyasiler-bindikleri-gemiyi-batiriyor/

" https://www.milligazete.com.tr/haber/7057292/dilipak-pekerin-aciklamalarini-yorumladi-turkish-wikileaks-gibi-oldu

https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/jandarma-genel-komutanligindan-sedat-peker-aciklamasi-18341

https://www.gazeteduvar.com.tr/elazig-bassavciligindan-sedat-pekere-yanit-cinayet-degil-intihar-haber-1521722

https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/mubariz-mansimov-mehmet-agarla-ilgili-neler-anlatti-1833415

https://www.siirtpress.com/fetonun-34-fg-0202-plakali-mafya-imami-sedat-peker-15328.html

https://www.gununsonu.com/sedat-peker-den-ucuncu-video-mehmet-agar-hakan-fidan-iddiasi/1341/

https://www.davetmedya.com/2021/05/10/derin-kavga-sedat-peker-mehmet-agar-suleyman-soylu-hakan-fidan-albayrak

https://www.internethaber.tv/eski-mit-mustesar-yardimcisi-ones-susurluk-taki-yapiyi-asan-bir-durum-ortaya-cikti/247/

YAZARIN DİĞER YAZILARI