Seçime 2023’e doğru -Analiz-

Emrah Bekçi

2 yıl önce

SEÇİME 2023’E DOĞRU (Analiz)

2022 Senesi, kendisinden önce gelen iki sıkıntılı yılın ardından, savaş, ekonomik buhran, enerji arzında sıkıntı, gıdaya ucuz erişiminin zor olması, küresel ölçekte doğu Avrupa ve Arap coğrafyasındaki ülkelerin yönetimsel olarak sınırlarının çizilmesi gibi birçok sisli kulvarın olduğu bir zaman dilimi yaşıyor.

Türkiye, yani ülkemiz bu sisli olayların yaşandığı coğrafyanın göbeğinde, yani girdabın tam ortasında bulunuyor.

Ülkemiz belirlenen resmi tarihe göre 2023 Haziran ayında bir seçim beklemekte. 20 yıla yakın, yıkılmaz bir kale gibi ülkeyi yöneten Adalet ve Kalkınma Partisi, son dönemece evrilen seçim sürecine ilerlerken, kendini kamuoyuna ve vatandaşa ifade etmekte sıkıntı yaşamakta.

AKP’si 2023 seçimlerinden zaferle çıkmayı, mevcut Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’la yollarına devam etmeyi planlayıp-hayal etmekteler.

Ankara’daki külliyeden görülen bu tablo, ülkemizde yaşayan çekirdek aileden, köyünde toprağını ekip biçen köylüye, sabah erkenden uyanıp asgari ücretle yaşamını sürdürenlere, küçük ölçekli esnafa kadar olan çevrede nasıl karşılanıyor?

Tüm bunları anlatmak için makalemi dört bölüme ayıracağım. Birinci Bölüm “Gerçekler”, İkinci Bölüm “AKP’nin Varsaydıkları”, Üçüncü Bölüm “Muhalefetin Tavrı ve Yol Haritası”, Dördüncü Bölüm ise “2023 Tarihinde Türkiye’nin Yönetimi”.

I. Bölüm “Gerçekler”:

Türkiye, 2008 küresel krizden sonra kendini toparlamış, hatta büyük bir gelişme ivmesi kazanarak, mevcut hükümetin politikaları ve yatırama verdiği önem ile yoluna devam etmiştir.

2008 sonrası, 2018 senesine kadar bu refah seviyesini tüm ambargo ve hükümetin kendisine yakın hissedip, sonra ise ülke genelinde terör örgütü olarak yasal olarak kabul edilen cemaat yapılanmaları, Suriye’nin kuzeyinde yaşanan göç dalgası ve askeri operasyonlara rağmen güçlü bir şekilde yol almıştı.

2018 sonlarından Çin’den yayılan enfeksiyon (Covid-19) küresel ölçekte tüm dünyayı sardı. Üç senelik bu süreç, insanların kendilerini evlerine kapatmalarına, ticari olarak iş göremez hale gelmelerine, ekonomik olarak zayıflamalarına neden oldu. Pandemi sürecinde dünya ekonomisinden en büyük payı “Sağlık” sektörü aldı.

Üç yıllık bu süreçte, ülkemiz genelinde sağlık ve gıda konuları at başı olarak birbirleriyle yarıştılar. Netice de mevcut stokunu tüketme seviyesine gelen “Türkiye Tarımı”, pandeminin normale dönmesiyle birlikte en çok desteklenmesi gereken bir saha iken, hükümet 2018 yılından aklında kalan “Devlet Garantili Projeler”e milli kaynağın yarısından fazlasını ayırdı.

Hükümete göre bu projeler Türkiye’nin geleceğini garanti altına alacak, gelecek nesillerin istikbali olarak görülecekti. Çin’den tüm dünyaya yayılan Covid-19, şimdi yerini yine Çin’den başka bir yapılanmaya “Bir Kuşak, Bir Yol” projesinin ortasının imarına bırakıyordu.

Yüksek maliyetli yol, köprü gibi bu projeler halk tarafından büyümenin de bir sembolü olarak görülmeye başladı. Ama projelerin hayata geçmesiyle beraber, önceden projelere yürekten destek veren vatandaşın farkında olduğu bir konu gündeme gelmişti.

Yapılan her projenin maliyeti vatandaştan, yol, su, elektrik, gıda, giyim, barınma olarak vergisel halde tahsil ediliyordu. Ülke genelinde orta sınıf fakirleşmeye, fakir kesim ise açlık sınırının altında hayatını sürdürmeye gayret etmeye başladı. Kısacası, önceden ülke yönetiminde olanların büyük atılım olarak başlatmış oldukları “Yap İşlet Devret” projeleri, bizim köylü Ahmet Efendinin ahırda bulunan ve her gün sağdığı ‘Sarı Kızın’ karnını doyurmuyor, projeleri yapan firmalar Sarı Kızın daha sağılmamış sütüne ortak oluyorlardı.

Türkiye’de yaşayan insanlarımız, ekonominin iyi idare edilmemesi, “Faiz neden, enflasyon sonuç” veciz sözüne karşı tutum sergileyen siyasetçilerin ve bankacıların görevlerinden bir bir alınmalarıyla, dünya finans merkezlerinde yatırım konusunda faaliyet gösteren yabancı sermayenin, Türkiye’yi “ekonomik istikrar” konusunda zayıf buldular. Neticede yabancı yatırımcılar Türkiye yatırım dosyalarını sümen altı ettiler. Bu durum ise ülke içerisinde tüm insanlarımızı yakinen etkileyecek olan dövizin yükselmesi, akabinde ise petrolün fiyatının artmasına neden oldu.

Petrolün fiyatının artması ile birlikte sanayi ve üretilen malların nakliyesi arttı. Böylelikle ülkemiz genelinde son elli yılda görülmemiş bir hayat pahalılığı ile serbest piyasanın her an ne olacağını tahmin edememe kaotik ortamı yaşanmaya başladı-devam etmekte.

Türkiye (Cennet Ülkemiz) yapılan yatırımlar ile büyüme hacmi genişlerken, yoksullaşan aziz-asil milletimizin perişan hali dikkate ve önlem alınması gereken bir vaziyettedir. Lakin şu unutulmamalıdır ki: sorunu sorun oluşturanlar ile çözemezsiniz…

Türkiye’de tüm bu ekonomik sıkıntılar yaşanırken, hukuk ve özgürlüklerin kısıtlanması, eleştiri kültürünün hakaret kültürüne dönüşmesi gibi siyasi alanda kayıkçı kavgaları ise milletimizin zihninde “Ülke, bu parlamenterlerin inisiyatifinde mi?” diye geleceklerine doğru karamsarlığa düştüler-düşmekteler.

Ülkemizde okulunu bitiren (Üniversite) gençlerimiz, yaşamlarını kendi ülkeleri yerine, kendilerine ekonomik özgürlük sağlayacak başka ülkeler arayışına girdiler. Bu vaziyet ülkemizin “Ebed Müddet” ülküsüne vurulan büyük bir darbe oldu.

Ülkemiz ve ülkemizin misaklarında yaşayan insanlarımızın %85’lik bölümü ekonomik olarak sıkıntı çekmekte olup, hem kendileri hem de çocukları için gelecek hayali kuramamaktadırlar. Bu gerek sosyolojik olarak, gerek ise ekonomik olarak “Gerçeğin Net Resmidir”.

II. Bölüm “AKP’nin Varsaydıkları”:

Türkiye 2002 yılından itibaren Adalet ve Kalkınma Partisi’nin hükümet olmasıyla birlikte kendisinde büyük bir özgüven, dış politikada etkin atılımlar, ekonomide ülkemizin yabancılar için bir yatırım sahası olması, AB ile müzakerelerin işler bir konumda ilerlemesi, İMF’ye olan borcun ödenmesi, Belediyecilik alanında AKP Belediyelerinin net sonuçlar alacak çalışmaları, “liyakata esas insanların” işlerinin başında olması, en önemlisi ülkenin büyük çoğunluğunun AKP ile yoluna devam edeceğine inancı Türkiye’yi küresel alanda bir üst lige taşıdı.

Kısacası, ülke dışında ve ülke içerisinde AKP’ye güven tamdı…

15 Temmuz 2015 tarihinde terör örgütü (FETÖ), ülke yönetimine karşı yapmak istediği cerrahi operasyon, milletimizin dik duruşu ile engellendi. Bu tarih, hem aziz-asil milletimiz hem de AKP’si için bir milat oldu.

Türkiye’de yaşanan olaylar, devlet kurumlarının kılcal damarlarına kadar girmiş olan Cemaat Yapılanması (FETÖ) halen günümüzde de temizlenmeye çalışılıyor. 2015-2018 arası FETÖ’nün işgal ettiği ekonomik alanlar, yerini yeni yeni cemaat ve guruplara bıraktı.

Ülke genelinde FETÖ’ne karşı büyük bir öfke ve kin hasıl oldu. Bu süreci iyi bir şekilde değerlendiren “FETÖ’ne düşman Cemaatler”, FETÖ ile mücadelede tam destek olarak AKP’ne yakınlık kurdular. Kurulan bu yakınlık, belli bir zamandan sonra kendisini ticari ve ekonomik büyük yapılanmalar (İhaleler, Şirketleşmeler, Dernekleşmeler, Medya vs.) olarak şekillendi.

AKP, 2015 öncesinde millet ile yürüdüğü yola artık milletin liderleri dedikleri Cemaat, Tarikat, STK liderleriyle yakın temasla yürümeye başladı. Kısacası, külliyenin milletin sofrasındaki aştan habersizliği bu milat ile başladı.

Elbet ülke yönetmek en zor iş. Elbet Türkiye gibi Jeo-Stratejik bir ülkeyi de yönetmek zorun da zorudur. Lakin, uzak ve yakın tarihimize göz gezdirdiğimiz vakit; milletin sofrasından uzaklaşan her hükümdar cezalandırılmıştır. Hükmü elinden alınmış, yerine ise aştan, ekmekten, topraktan, eşten, çocuktan velhasıl millet ile ağlayıp millet ile gülen birini başına getirmiştir. Türk Milletinin bu tavrı, davranışı hiçbir vakit değişmemiş, töresel bir yasa gibi kendi ruhunda muhafaza edilmiştir.

Günümüzde ülkemizi hükümetle idare eden AKP’si, üzülerek belirtmeliyim ki milletinden uzak bir siyaset tarzı bulunmaktadır. AKP’sinin ülkemizin il ve ilçelerinde vazife yapan parti organları yöneticileri, vatandaştan kötü söz işitmemek için, dert dinlememek için topluma karışamamaktırlar. Çünkü, ekonomik buhran, işsizliğin yükselmesi, yapılan zamlar ülke tabanındaki tepkiyi arttırmakta, tepkinin ilk verileceği yer ise AKP’nin ilçe-il yöneticileri olmaktadır. Bu tepkileri belli bir yere kadar işiten bu parti yöneticileri ve üyeleri, çözümü vatandaştan kopuk yaşayarak atlatmaktadırlar.

Ülkemizde, sokak ve caddelerde, esnafların iş yerlerinde, pazarlarda, en önemlisi sokakta vatandaşla iç içe derdini dinleyen AKP’nde siyaset yapan kaç millet vekili ile karşılaşırız?

“Sıfır!”

AKP’si ulusal kanallar ve külliye başta olmak üzere bazı STK toplantıları, açık hava mitingine toplu taşıma ile getirilen vatandaşlar (AKP’nin İl-İlçe Üyeleri) haricinde toplum içerisinde görüntü verememektedirler. Bu vaziyet ise yaklaşan seçim sürecinde partinin zor duruma düşeceğinin sinyalini vermektedir.

En önemli konu ise Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kurmaylarının kendisine vermiş oldukları ülke ekonomisi ve diğer konulardaki aktarımların doğruluk derecesinin yetkinliğinin olmaması.

Sayın Cumhurbaşkanımız, ulusal kanallardaki hitaplarını dinlediğimiz vakit, konuşmalarında çizdiği ülkenin bizim ülkemiz olmadığına şahitlik ediyoruz. Sayın Cumhurbaşkanı doğru olmayan (Etrafını kuşatanlar) parametreler ile Türkiye yerine farklı bir ülkeyi (Hayallerdeki Türkiye) anlatmaktadır. Oysa gerçek Türkiye, bu yazının her satırında kendini göstermektedir.

AKP’si 2023 seçimlerinde kendisini külliye penceresinden, yüzde 65 ile 2071’e yürüyen bir imparatorluk olarak görmektedir. Oysa sokağın nabzı, durumu hiç bu şekilde resmetmemektedir…

AKP’si 2015 senesinden sonra kopmuş olduğu (koparıldığı) milletinin sofrasında kaşık sallamadığı sürece, millet vekilleri bir ekmeğin kaç TL olduğunu öğrenmediği, en önemlisi asgari ücretli üç kişilik bir ailenin bir ayı nasıl geçirdiklerini bilmedikleri zaman, 2023 Haziran ayı, AKP’si için siyaset arşivinde yerini alacak, üniversitelerde tez konusu haline gelecek unutulmuş ve dağılmış bir parti olacaktır.

Tavsiye: AKP’si titreyip ve özüne (Türk Milletine) dönmelidir!

O öz, ismindeki “Adalet”in içeriğinde yatmaktadır.

III. Bölüm “Muhalefetin Tavrı ve Yol Haritası”:

Ülkemizde 20 yıllık AKP’si hükümetinin başarısı, hükümet olmak istemeyen, muhalifliği kendine meslek edinmiş, başta CHP ve diğer partilerin iktidar olmama uğruna, hükümeti yıpratma politikaları neticesindedir.

Günümüze geldiğimizde ise hükümet olma vazifesini kendine almayan CHP’sine, ekonomik bunalımda bulunan vatandaş baskı yaparak “Artık Hükümet Ol!” demektedir. Son iki yıldır çağrıda bulunan vatandaş CHP’ni harekete geçirmiştir.

CHP’si aslına uygun olarak tüm örgütleriyle pazarda, çarşıda, esnafla, STK’lar ile vatandaşın yanında olduğunu, milletin kurtuluş reçetesini elinde tuttuğunu 2023 seçimlerinde CHP’nin ülkenin normalleşmesi için hükümet olacağının sinyallerini vermektedir.

CHP’si önderliğinde kurulan altılı masayı ülkedeki tüm vatandaşlar dikkatle izlemekteler. Siyasi olarak söylenecek her sözün harfi dahi bu masa için kritik vaziyet doğurmaktadır. Masadan çıkacak olumsuz bir karar AKP’nin yoluna devamı, olumlu ve akılcı çözümler ise CHP’si liderliğindeki masa ortaklarının yürüyüşünü hızlandıracaktır.

Ülke siyasetinin ve liderlerin birbirlerine kişisel ve ailesel söylemleri toplum tabanında iyi etkiye yol açmamaktadır. Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun ve Sayın Cumhurbaşkanı’nın karşılıklı şahsi ve argo hitapları, akılcı ve millet tarafından değere çevrilecek bir malzeme asla değildir.

Buradan 35 senesini okumakla geçiren bir aydın olarak akıllı politikacıların hareket tarzına bir örnek vermek isterim: Akıllı politikacı (Genel Başkan), muhalefet-iktidar partinin herhangi bir hukuksuz yapısı hakkında delillerle bilgi sahibi olduğu vakit, bu bilgiyi kamuoyuna kurmayları aracılığı ile servis eder; kendisi ise (Genel Başkan), sükûneti ve adaleti itidalle tavsiye eder. Böylelikle hem kendisi hem de genel başkanı olduğu partisi milletin aklına değil vicdanına yerleşir.

CHP’sinin altılı masa haricinde tüm düzeni değiştirecek gizli ortağı (Bence) HDP’dir. PKK’nın siyasi uzantısı olan HDP ve PKK’ya Terör Örgütü demeyen vekilleri ile yakın temas halinde olup, Seçim zamanı gizli bir protokol ile CHP’si saflarına dahil olacaklardır.

HDP’nin dahil edilme süreci İYİ Parti tarafından sıcak bakılmayacak, 6’lı masadan olumsuz sesler çok duyulacaktır. 6’lı Masayı vatandaş çok yakından takip etmekte olup, masanın içeriği vatandaşın tavrını belirleyecektir.

IV. Bölüm “2023 Tarihinde Türkiye’nin Yönetimi”:

2023 Yönetiminin hangi parti olacağının formülü AKP’sinin önümüzdeki 6 aylık tutumu ve davranışı belirleyecektir.

Yoksulluk sınırının altına inen çoğul vatandaşa sunacağı ekonomik reçete (Vatandaşın cebinden almadan, cebine koyma), yani bankalardan kredi çektirmeden, gıda başta olmak üzere, elektrik, Doğal Gaz, Akaryakıt vs. konularda alacağı net kararlar ile ülkeyi yönetecek siyasi parti belirlenecektir.

AKP’si bu altı aylık süreci polemikler ile devam ettirir. Vatandaşın cebinden almadan, cebine para koymaz ise; Cumhur İttifakı Ortağı MHP ile birlikte bugünün tahminlerine göre, en yüksek 245 Millet Vekili çıkaracaklardır. Önümüzdeki altı aylık süreçte Türkiye ekonomisi ve yapılan zamların artması, bu 245 Millet Vekilinin 10’arlı halde geriye doğru düşmesine neden olacaktır.

Kazanmak isteyenlerin çözümü basittir:

AKP’si kazanmak istiyor ise 6 Ay içinde vatandaşın cebinden almadan, vatandaşın cebine tatmin olacağı ölçekte para sokmalı.

CHP’si kazanmak istiyor ise (6’lı Masa) Şahsi polemikleri kurmaylara, itidali genel başkanlara bırakmalıdırlar. Tüm örgütleri ile sokak sokak gezip halkı dinleyip onlarla bir olmalıdırlar.

2023 Haziran, Türkiye’nin Geleceğinin Seçimidir…

Saygılarımla

.

Emrah Bekçi, dikGAZETE.com

YAZARIN DİĞER YAZILARI