Sıradışı düşlerin ortak özelliğidir, sonuçları yaşanmadan nedenlerine ulaşamazsın.
Sonuçları yaşanmış olmasına rağmen nedenlerine hâlâ ulaşılmayan düşler de var; örneğin, muhalefet liderinin iktidar olma düşü.
Bir türlü düşmüyor…
Girdiği her seçimden yüz akıyla çıkmış bir liderin özgüveniyle, zindeliğini korumaya devam eden Kemal beyin kurduğu bu düşün, derinlikli bir sırrı olmalı…
Sürekli kaybeden tarafta bulunma nedenini sorgulatmada ketum, bir gün mutlaka anlaşılacağı konusunda dirençli, Partisinin kendisinden iri ve diri kalmasına müsamahasız.
Karalanmanın katkı sunduğu ve sayesinde onlarca yandaşın ekmek yediği muhalefet liderinin, kokuttuğu koltukta hangi olay eline geçse, olağanlaşmaktan kendini alamıyor.
Aşağılanmasını gerektirecek kanıtları kendi elleriyle adrese teslim ederek gündemde kalmayı başaran Kemal beyin zafiyetine kişilik kazandırmadaki yeteneği ise geçekten takdire şayan. Geçmişte bir iz bırakmadan, tabanını adeta narkozla diriltiyor.
Hele de komik davranmasından daha gülünç olan, ciddi görünme çabası…
Yok edilmeyi bekleyen birinin cesaretiyle sürekli gözlerini karartıyor.
Sivri dili ve keskin sözleriyle gerilimi tırmandıran Kemal bey, beterinden sakınmak için keşfedilmiş bir nimet olarak sağduyunun basiretini bağlamada üstüne düşeni fazlasıyla yapıyor.
Hülasa, yıllar yılı ölçüsüz katkılarıyla muhalefet koltuğunu sağlama alan Kemal bey, Joe Biden başkan seçilir seçilmez, labirentin ışığa çıkan ağzını keşfetmiş gibi, sadakat merkezlerine sinyal göndererek yeniden keşfedilmeyi bekliyor.
Rüzgar ekip, fırtına biçen Kemal bey, bir illüzyon aparatı değilse, aklın iflah olmaz bir özrüdür!
Beklentilerin bilinmezliği önceden kurgulanır, umut kafa karıştırmaya, medya berberi tıraşa devam eder…
Gerçek herkese aynı görünen ve kuşku duyulmayan bir yüzle dolaşırken, gidişiyle değişim iştahının kabarmasına neden olan Berat beyin izine en son Trabzon’da rastlanmıştı…
Ekonomik kriz nedeniyle vatandaşın sisteme karşı güvensizliği ayartılmayı beklerken, demokrat Biden’in başkan seçilmesi, sarayda adeta paniğe neden olmuş, geleceğe hazırlıksız yakalanma endişesiyle saray aklı, olası yaptırım varsayımlarını AB’ye bağlılık ve reform paketlerine yatırım yaparak zihinlere musallat olan Biden’den uzaklaşıp, Beethoven tınıları eşliğinde AB kalabalığına karışmıştı…
Vatandaşa gelince Dede Efendi - Itri, AB’ye gelince Beethoven - Mozart!
Hem de güpegündüz havai fişeklerle kutlanan yılları hiç yaşanmamış kabul ederek…
Saraya bu manevraları dayatan kuşkuların Biden’in göreve başlamasıyla nasıl bir güzergâhta seyredeceği merakla beklenirken, içeride yaşanan gerçeklerden soyutlanarak yapılan açıklama ve iğreti hazırlıkların samimiyetten uzak ve problemli olduğu açıktır.
Hak edilmeyen basit bir eleştirinin günlerce manşette kalıp TV’lerde tartışıldığı bir ülkede yaşıyorsanız, “hak etti” deyip, sineye çektirilmiş olan hukuksuzlukları, hangi hukuk reformuyla vicdanlara kabul ettirebilirsiniz?
Yani şimdi, kime kafayı taksanız suçlu olduğunu gerekçelendirecek arşiv yarışına girdiğiniz günler geride mi kaldı?
İcazet sınırları içinde kalanın yaşayabildiği bir siyasi atmosferden tornistan yapıp, reform paketleri ile hak-hukuk-adalet söylemlerine geri dönmek ve içi boşalan değerleri yeniden doldurmaya kalkmak inandırıcılıktan uzak ve tuzak bir yaklaşım biçimidir.
Saray aklı, demokrat Biden’den ilham alarak gündeme getirdiği reformlarla yavanlığı tatlandırayım derken, uçurumu kısalttığının farkında bile değil.
Sarmal bir tıkanıklığın içinde boğulurken sistem içi reform paketleri türeterek varlığını sürdürmeye çalışanların, sistemi reddeden dönüşümlere ivme kazandırmaktan öte bir anlam ifade etmeyeceğini öngörememeleri düşündürücüdür.
Hepimiz aynı gemideyiz(?)
Ortağın hassasiyetlerine uygun politika üretme zorunluluğunun, reformların tüm toplumsal kesimleri kapsayıcılığı konusunda bazı açmazları da beraberinde getireceği açıktır.
Şimdilik bu açmazın direttiği yansımalar ortaya çıktığında sistem kurban vererek varlığını sürdürme eğiliminde görünmektedir.
Fark edilen her uyumsuzlukta gemiden yaka paça atılanların gözlemlenebileceği ve geri dönüşümü olmayan siyasi atık olarak tarihe gömüleceği bir sürecin başlangıcındayız.
Sayın Bülent Arınç’ın ayağının yerden kesildiğine tanık olduğumuz gibi…
Hâsılı, Cumhur İttifakı, ellerini müştereken koydukları taşın altından çekmek İsteyip de kurtaramadıkları bir mecraya doğru sürüklenmektedir.
Söz konusu reformlar, “Çözüm Süreci”ne kapı aralamaya matuf olmasa da, tıpkı Kemal beyin CHP’ye girdiği gibi, bir çilingir aracılığıyla kapı açılacakmış gibi bir his doğuyor içime.
Tıraş bitti, bitiyor!..
Kaybedildiğine inanılan ve arkasından dövünülen değerlere sahiplenme duygusuyla peşinden gitmede hiç tereddüt yaşamadığımız iradeye sırılsıklam bağlanarak biz sebep olmadık mı?
Bugün korkulması gereken bir virüs ya da maddi çıkarlar değil, bir ömür boyu uğrunda mücadele verilen amaçların değerini ve anlamını sadakat adına yitirmiş olmamızdır.
Çatık kaş hükümet dedikleri zat…
***
NOTLAR:
Sürekli Milli hassasiyet zerk edilerek muhalefetin geçimsizliğini hedef alanlara bir hatırlatmada bulunmadan geçemeyeceğim.
Küstahça Patrikhane ziyaretinde bulunan Pompeo’ya, Milli hassasiyetten ilham alarak “Papazı da al git” denemez miydi?
Çakma bir kimlikle geldiği anavatanına gönderilmesinin tam sırasıydı.
*
Lütfen: Virüsün sancağı altında hizaya geçip, “Test sonucum pozitif” paylaşımlarından beni azad ediniz!
*
Bu dünyadan paralel dünyaya geçilen esrarengiz geçidin kapısında izdihama yol açan ve geliştirdikleri ilişkiler sayesinde makam mevki sahibi olanların, referans mukabili kestirdikleri himmet biletlerinin peşine düşecek halim yok.
Fakat bazı eski meslektaşlarımın ‘Zaman’ı reçetesiz bir ilaç gibi yalayıp yuttukları dönemde yazdıkları köşe yazıları ve düzdükleri methiyelerin şimdilerde “error” olarak karşıma çıkması ilginç.
Erişilmez sırlarınızın sırrına vakıf olduğumu biliniz yeter.
Ya oluğun gibi görün, ya da olmadığın gibi yandaşlığa devam et, ne diyeyim…
.
Medya Berberi
Ahmet Beyaz, dikGAZETE.com