Savaş…
Mücadele…
Mücahede…
Asıl savaş, hedefte ya da açıkça seni hedefine alan düşmanla değil, içeride olanla.
“Baba” rolündeki Al Pacino, ihanete uğrayıp, ailesindekileri kanlı bir saldırıda kaybettiğinde babasına gider; kendini kenara çeken "esas baba" rolündeki Marlon Brando, kanlı olayın bir ihanet/kahpelik sonucu olduğunun farkındadır; iş başındaki oğluna şöyle der:
Sana kim anlaşma teklifi ile gelirse hain odur!
Efsane film “Baba”nın can alıcı sahnelerinden biridir.
İçeriden ve dışarıdan her türlü yoğun saldırılarla, türlü oyun, iftira ve nemalanma hırçınlıklarıyla “Güç/iktidar bize kalmayacaksa onun da olmasın; o düşerse bize de bişey düşer elbet” düşüncesi ile her türden ittifakla “Baba”yı çökertemeyenler, ona en yakın konumdaki içeriden birileri ile işbirliği sonucu, dışarıdan kanlı darbeler vurur sürekli.
Yürekler yaralıdır…
Bir film sahnesi belki amma verdiği mesaj net ve yerli yerinde.
Güçbirliği ile bir gücün karşısında dışarıdan darbelerle yıkılmamış amma uğradığın ihanetler sonucu hem o darbelerle karşı karşıya kalmış, hem de ağır hasarlar almışsın, kan dökülmüş ve sonra biri gelip, “Oldu bi-kere, anlaşın, uzlaşın, yolunuzu sürdürün” havasında -ki her zaman olmuştur; olmuş olanın, olma sebebi de budur hatta- teklif, gizli ya da açıktan olursa şayet, dikkate de alınmıştır mutlak.
Hırsız içeride olunca kapı da kilit tutmuyor ya!..
“Anlaşma”nın olup olmaması değil, -en nihayetinde olmalı ya da olacaktır da- öncesi ya da sonrasında o hainlerin cezalandırılması, bir şekilde bertaraf edilmesidir şart olan.
*
“Baba”da irili-ufaklı hainlerin ötesinde, en yakından -aileden- birinin ihaneti de cezasız kalmamıştır sonuçta.
Nasıl ve neden düşman bellenildiğinin farkında olsa da insan, o hep içeride olduğundan, sürekli bir umuttur taşınan; -ki buydu Peygamberlerin yolu da hep, Allah’tan aksi bir emir gelmedikçe- insana dair umudun bitmesi, tükenmesi, yok olması demek, insanlığın da yok olması demekti; tek bilinen de buydu ve budur gene de.
Hainin, sinsi ve yanında göründüğünü yok etmeye ahdetmiş olması, sana dair olumlu bir inancı varmış gibi kendini göstermesine mani değil; gücü nisbetindedir yapabileceği her şey ve bunun fırsatını kollamaktadır hep.
Her yaptığının haklı bir gerekçesi de olsa kendince, hep de haksızdır aslında; hep üstte ve üstün olarak kendini gördüğünden, aksine de inandıramaz onu bir kimse.
Sürekli kendini haklı gören, öyle inanıp öyle hisseden, bunu da hep dışa vuran dost görünümlü düşman. Düşmanla birlikte bir düşman...
Ve içimizde…
Yakınımızda…
Yanımızda ya da...
Sürekli bir plan ve kurgu halinde, sürekli bir hesap ve menfaat, sürekli her şeyi kendine yontma peşinde.
Dost olmadığı, içi hep fokurdadığı, hep bir hasetle yoğrulduğu, kalbine işlemiş kinle damarlarına kan pompalandığından, garezle soluk alıp verdiğinden, bu hasletlerini bastırmak için büründüğü bir örtü ile kuyusunu kazdığının yanında gibidir hep.
Hep ne kadar senden ve ne denli seninle olduğu hissini veren, sana nasıl faydalı olduğunu sürekli pompalayan biri.
Tek bir kişidir bazan bu, bazan bir topluluk olarak görünür, bazan ki sanki bir devlet görünümüyledir.
Sarılıp sarmalandığı o örtünün rengi de değişkendir hep.
Gözün görebileceği belirgin bir renkleri yok; üzerlerine giyemeyecekleri bir renk de olmadığından her renge bürünebilir, her hal ve durumda karşınızda ya da yanınızda bulunabilirler.
Şiarları; genelde "Darbe yakından gelir!.. Kale içten fethedilir!..” yollu özlü sözlerde saklı.
Dost görünümleriyle bir anda karşınıza çıkmış olabilecekleri gibi, yıllar yılı yanınızdaymış gibi görünerek yıllarca dost oldukları da zannedilebilir.
İhanet ya da kahpelik, her renge bürünür de en beklenmedik anda, kızılca kıyametle bir şekilde kan da saçar ya; o sebeple, yok edilmemek için akla gelmedik numaralar çeker ve eğer ihanete uğrayan, buna bile gene aldanırsa o vakit yok olması da önüne geçilesi değil.
O sebeple, “Baba"nın oğluna verdiği mesaj; “Düşmanlarınla anlaş ya da anlaşma” yönünde değil de “Seninle birlikte olduğunu sandığın hain kim olursa olsun ondan kurtul” anlamında olunca "varlık-yokluk meselesi" de asıl anlamını bulmuş oluyor.
"Anlaşma teklifi ile gelen” baş-göz üstü yapılır, el üstünde tutulur, sözü dinlenir, bir konum verilir de gerektiği gibi halledilmezse eğer, yeniden ve bu sefer kesin hüsrana giden son da başlamış demektir.
.
Yunus Fırat, dikGAZETE.com