Evrenin tesadüf eseri büyük patlamayla oluştuğunu savunanlar, aynı zamanda insanın da evren gibi kendiliğinden oluştuğunu düşünüyor.
Bir yaratıcıya ihtiyaç duymadan, doğanın çeşitli evrimler geçirerek insanı meydana getirdiği tezine inanmıyorum.
Öğrenebildiğim biyoloji bilgim de beni bu konuda destekliyor.
Doğada varlığını sürdüren canlılar da bana göre tesadüf eseri oluşmadılar.
Her birinin yaratılışında, yaşantısına özel bilgi ve beceriler yüklüdür. Bir tırtıl tesadüfen koza oluşturup kelebeğe dönüşmüyor.
Tek hücreli canlılar da tesadüfen oluşmuyor.
İslam, yaratılışa dair bilimin her türlü aksi tezine rağmen doğru bilgileri insanlığa sunuyor. Hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde yaratılışı anlatıyor.
Allah, “Ol” emriyle evreni, bilinen ve bilinmeyen her şeyi yaratma kudretine sahip olduğunu tüm insanlığa bildiriyor.
Nebi Adem’in yaratılışı, belki insanlığın anlam ve idrak çerçevesinden hep uzak oldu.
Nebi Adem’in yaratılışını anlayamayanlar için Nebi İsa babasız, sadece annesi Meryem vasıtasıyla yaratıldı.
Bilim bunu tıpkı evrenin yaratılışı gibi kavramaktan uzaktır.
Bilim, 2+2=4 öğretisini kabul ediyor. Bu öğreti de sayma sistemi değiştiğinde önemini yitiriyor.
Yaratıcı dilerse yine vasıta kullanmadan, anne ve babaya ihtiyaç duymadan insan yaratabilir.
Nebi İsa’yı yarattığı gibi yine dilerse babasız insanların doğmasını sağlayabilir.
Bilim, insanlığın yok edilmesi, sayısının azaltılması için erkeklerin hadım edilmesi, kısırlaştırılması için çaba harcayabilir.
Erkeklerin kısırlaştırılması neslin devamı için engel olarak görülebilir.
Yaratıcı, kadınları vasıta kılarak, rahimlerine “Ol” emriyle yoktan tıpkı Meryem’de olduğu gibi ceninler meydana getirebilir.
Kadınların, erkekler gibi kısırlaştırılmasını da beyhude bir çaba olarak yorumluyorum.
Yaratıcı, Nebi Adem’de olduğu gibi veya Nebi İsa’da olduğu gibi neslin devamını isterse, kısır olduğu tıbben kabul edilen Nebi İbrahim’in eşi Sare’nin doğum yapması gibi, kısırlaştırılan kadınların doğum yapmasını da sağlayabilir.
İslam’ı din olarak benimseyen ve Allah’a koşulsuz iman eden, gücü yettiğince dinine hizmet etmeye çalışıyor.
Dinine düşman olanlara karşı korkusuzca savaşıyor.
Rabbinden başkasına ibadet etmiyor, beklenti içinde olmuyor.
Bilimin insanlık için savunduğu değerlerden, inancına uygun olanlarını kabul ederken kendisini sapıklığa götürecek bilimsel tezlerden de uzak duruyor.
Hiçbir gücün, yaratıcısının bilgisi ve iradesi olmadan sadece kendiliğinden oluşarak insanlığa zarar vereceğine inanmıyor.
İnsanlığı sıkıntıya düşüren, bazen çözümsüz bırakan virüs veya bakterilerden meydana gelen hastalıklara da bu gözle bakıyorum.
Hastalığın kendiliğinden oluştuğunu düşünmüyorum.
Şifanın da Allah’tan olduğunu akıldan çıkartmıyorum.
Bilimin kötü niyetle ortaya çıkarttığı hastalıkların, Yaratıcının izni ve bilgisi olmadan hiçbir işe yaramayacağını da çok iyi biliyorum.
Bilim insanları, istedikleri kadar emek verip bir virüs veya bakteriyi insanlığın başına bela olarak göndermek istesin, Yaratıcı izin vermezse hastalık meydana gelmiyor, insanlar hastalanmıyor.
Bilimin ürettiği hastalıklara karşı Yaratıcı, istediği an insanoğlunda örneğin bir enzim üreterek hastalığın şifasını verebilir.
Bilimin bilgisi, Yaratıcı bilgisi karşısında bir hiçtir.
İnsanoğlu, bilime inandığı kadar ne yazık ki Yaratıcısına inanmıyor.
Bilim insanlarının bir araya gelerek üretecekleri herhangi bir hastalık unsuru, İslam’ın özüne inanan ve Rabbine koşulsuz güvenen insanoğluna Yaratıcı dilemediği sürece asla zerre zarar veremez.
Her ne kadar insanoğlu hastalığı üretiyor gibi görünse de yoktan var etme gücü ve kudreti sadece Yaratıcıya aittir.
Eğer bir hastalık üretilebiliyorsa bu yine Yaratıcının “Ol” emriyle olmaktadır.
Nebi Eyyûb başına gelen musibetlere karşı sabrıyla ün kazandığından övülüyor.
Hastalığına karşı şükrü de inananlar için bir örneklik teşkil ediyor.
Bela ve musibetin nereden, nasıl, hangi şartlarda geleceği de belli olmuyor.
İslam’a inanan, her an imtihanda olduğunu da biliyor.
Hastalıklar da bazen musibet hükmünü kazanabiliyor.
Salgın hastalığa dönüşen virüsler ile insanlık sınandı, sınanıyor. Hiçbir sıkıntı, musibet ve hastalık Yaratıcıdan ümit kesmeyi gerektirmiyor.
İnsanoğlu, Yaratıcısına güvenerek, O’nun emir ve yasaklarını şartsız yerine getirerek, imtihanda olduğunu bilerek, bela ve musibetlerin üstesinden gelebilir.
Virüsün nasıl ve kimler tarafından oluşturulduğu, yayıldığı inananın kafasını yoracağı bir mesele de değildir.
İnanan, Yaratıcısından başkasına güç atfedemez. Çareyi de Rabbinden başkasından umamaz.
Evreni ve insanı yoktan var eden, dilediği an hastalıkları da yok edebilir.
İnsanoğlu ve haliyle bilim, bunu “virüsün mutasyona uğrayıp etkisini kaybettiği” olarak kayıtlara geçirebilir. Bu bilgi, hakikati değiştirmez.
Allah’a iman etmek, bilimi inkâr etmek anlamına da gelmiyor.
Bilimi tek çare olarak görmek, onu putlaştırmak anlamına geliyor.
Doğayı da, Tanrı’nın bilgisi dışında, çözüm olarak göremeyiz.
Bilim ve doğa Yaratıcının bilgisi ve emriyle insanlığa çözümler sunabilir.
.
Muhammed Işık, dikGAZETE.com