Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi, Batı’nın Rusya’ya karşı yaptırım uygulama taleplerini, kesin olarak reddettiğini açıkladı. Aynı zamanda “Bütün ülkelerin makul çıkarları ciddiye alınmalı ve Rusya’nın NATO’nun Doğuya genişlemesi ve güvenlik alanındaki meşru talepleri gerektiği gibi karşılanmalıdır.” dedi.
Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Lijian Zhao ise daha önce Ukrayna'daki durum hakkında yorum yaparken: “ABD, ‘Tüm bunları kim başlattı?’ sorusunu kendisine sormalı" dedi.
Geçtiğimiz gün, Türkiye saatleri ile gece yarısı iken Moskova’daki Çin Büyükelçiliği, ABD'nin dünya için gerçek bir tehdit oluşturduğunu duyurdu.
Bugünlerde hepimiz yeni bir gerçekliğin ve yeni bir uluslararası ilişkiler çağının içerisinde yaşadığımızı fark ediyoruz.
Bu yeni çağın dün gelmediği aşikar.
Çin ile ABD arasında 2021 yılında Güney Çin Denizi’nde yaşanan gerilim, 2020’deki Karabağ Zaferi, ABD’nin 15 Temmuz’da FETÖ terör örgütü üzerinden Türkiye’de gerçekleştirmek istediği başarısız darbe girişimi ve çok daha fazlasını bir arada düşünmemiz gerekiyor.
İşbu krizlerin bir ortak yanı var: ABD ve müttefiklerinin diğer devletleri dinlemeyi ve uzlaşma aramayı reddetmesi.
Vaşington, açıkça her seferinde müzakere çağrılarını kibirli bir şekilde görmezden geliyor.
ABD, Batı himayesi altında olmayan ülkelerin de kendi mantıksal ve meşru çıkarları, sınırları çevresinde barış ve güvenlik hakları olduğunu anlamaya ve tanımaya çalışmıyor bile.
Rusya Federasyonu, 2021 yılının Aralık ayında ABD’ye; Avrupa’da güvenlik garantileri konusunda bir anlaşma yapmak için resmi tekliflerde bulundu.
Moskova’nın önerisi: Rusya ve NATO’nun stratejik füze sistemlerini ortak sınırlarından uzaklaştırması ve NATO’nun Ukrayna’yı ittifakın içerisine kabul etme fikrinden vazgeçmesiydi.
Birçok farklı ülkeden uzmanlar, Moskova’nın kendi güvenliğine yönelik korkularının haklı olduğunu ve NATO’nun askeri altyapısının Rusya’nın sınırlarına yakınlığının dünyadaki nükleer güçler dengesini alt üst ettiğini kabul ediyor.
Tüm bunlara rağmen ABD, anlaşmayı imzalamayı reddetti.
Bu süreçten sonra dahi, Ukrayna’daki krizin tırmanmasını önleme şansı vardı.
Rusya, Minsk Anlaşmaları’nı uygulamak ve Rus etnik nüfusun yaşadığı, Rusça konuşulan Donbass bölgesine Ukrayna içerisinde “özerklik” tanınmasını istedi. Ancak Batı destekli Kiev, bu teklifi reddetti ve Donbass’ın kontrolünü zorla kazanmak için askeri harekat başlattı.
Kiev, tarihteki diğer örnekleri gibi, Amerika Birleşik Devletleri ile iyi ilişkileri olunca, her türlü suçu işleyebileceğini ve sorumluluktan kaçabileceği şeklinde bir yanılsamaya sahip.
Bugün, bu planın artık çalışmadığı açık. “Sağır Devletler” dönemi sona eriyor.
ABD’nin artık küresel güvenlik sorunlarını tek başına çözemeyeceği ve oyunun kurallarını tüm dünyaya dikte edemeyeceği oldukça açık hale geldi.
Amerika Birleşik Devletleri’nin dünyadaki etkisi, her yıl istikrarlı bir şekilde zayıflıyor.
Dünya arenasına yeni güçler giriyor.
Bu yeni çağda; tek bir devlet, hatta en güçlüsü dahi artık diğer ülkelerin görüşlerini bir kenara atamaz.
Uluslararası ilişkilerdeki katılımcılar, uzlaşmacı çözümler bulmak için dinlemeye ve diyaloğa girmeye zorlanacak.
Bu yeni düzenin kazananları: Bunu daha önce anlayan ve kendi aralarında yapıcı ve saygılı bir diyalog tesis eden ülkeler olacaktır.
Buna en güzel örnek: Farklılıklarına rağmen zor konularda bile uzlaşmayı başarabilen Türkiye - Rusya ilişkileridir.
Vaşington’un hem müttefiklerine hem de hiçbir gerekçe göstermeden “medenileşmediğini” iddia ettiği devletlere karşı küçümseyici bu Amerikan tavrı ve küstah yaklaşımı tamamen çağ dışıdır.
Vaşington, bunu ne kadar erken idrak ederse, dünyanın içerisinde bulunduğumuz son derece tehlikeli durumdan çıkma şansı o kadar artar.
.
İlber Vasfi Sel, dikGAZETE.com