MOSKOVA
Çok değer verdiğim Prof. Dr. İlber Ortaylı'nın 2015 yılında Moskova'daki bir toplantısına katılmıştım.
Kendisine, Rusya-Avrupa gerginliğini sorunca, Rusya'yı çok iyi bilen kıymetli akademisyen şunları ifade etti:
"Çok mu Ukraynalıları seviyorlar? Rus halkına bu tür yaptırımlarla diz çöktüremezsiniz. Hiç olmaz! Mümkün değil.
Batı, hiçbir zaman Rusya’yı dize getiremez. Ruslar, aç yaşamaya ve mücadele etmeye alışık bir toplum.
Birinci Dünya Savaşı’nda örneğin Osmanlı ve Rusya cepheleri.
Bu iki ordu aç idi. Bizde ekmek, ara sıra fasulye ve tütün vardı. Ruslarda da votka ve şeker vardı.
Akşam olunca taraflar atışmayı kesiyor. Başlıyorlar birbirlerine tütün ve şeker atmaya. Ruslarla baş etmek mümkün değil.
Batı anlamıyor bunu.”
Aradan 6 yıl geçti…
Değişen bir şey yok!..
Batı, Ukrayna'da yaşananları gerekçe göstererek Rusya'ya karşı her taraftan "saldırmaya" devam ediyor.
ABD, yanına diğer ülkeleri de alarak, "saldırının" dozunu artıyor.
ABD'nin şemsiyesinin altına giren diğer ülkeler de Washington'dan geri kalmamak için adeta yarış içinde.
21. Yüzyıl'da bazı Avrupa ülkelerinde Rus diplomatların sınır dışı edilmesi hoş bir olay değil.
Gerçi Rusya da bu adımların karşısında teslim olmuyor ve o ülkelere simetrik karşılıklar veriyor.
Geçenlerde, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin de Federal Meclisi üyelerine hitaben yaptığı konuşmada, başta ABD olmak üzere Rusya’ya karşı tutum takınan diğer ülkelere göndermeler yaptı.
Bunu yaparken ilginç benzetmelerde de bulundu.
Putin, ünlü yazar Rudyard Kipling’in çocuklar için yazdığı “Orman Çocuğu”na gönderme yaparak, “çakallar tarafından çevrelenen kaplan Şer Han”ı örnek verdi. Ve böylece ilginç bir benzetmede bulundu.
Rusya lideri, “Sebepsiz yere Rusya’nın üzerine gelmeye çalışıyorlar. Tabii ki çevrelerinde de küçükler toplanıyor; aynı Kipling’in romanında baş kaplan Şer Han’ın yanına minik çakalların toplanması gibi…” diyerek yaptırımlar ve provokasyonlar yoluyla Rusya’yı yıpratmaya çalışan Batı dünyasını sert bir dille eleştirdi.
Bu arada, Putin’in, Batı’dan gelen "saldırılara" karşı stratejiler geliştirirken tavır, davranış ve eylemlerini izliyorum.
Pragmatik politikalar yerine, somut adımlar atıyor ve Batı'ya aynen karşılık veriyor.
Geri adım atmıyor.
Zaten Rusların politika literatüründe pragmatik ifadeler pek yok.
Batı'nın planlarında ise Rusya'ya diz çöktürmek var. Ama Rusya'nın, özellikle Putin'in teslim olmak gibi bir niyeti yok.
Çok değer verdiğim ünlü Rus askeri uzman İgor Korotçenko’ya, Batı'nın bu "saldırganlığını" sorduğumda, “Onlara her zaman gücümüzü gösterdik. Onlar ancak bundan anlıyor. O zaman sana saygı duyarlar.” diye anlattı.
Putin'in politikalarını izlerken, aslında bir olay daha çok dikkatimi çekti.
Şubat ayında Putin, Rus medya kuruluşlarının genel yayın yönetmenleri ile yaptığı toplantıda, Rus milletinin daha genç olduğunu ve hâlâ gelişme yolunda bulunduğunu söyledi.
Putin, "Etnogenez" (etnik bir grubun oluşumu ve gelişimi) kuramının kurucusu, ünlü Rus tarihçi, etnolog ve şair Lev Nikolayeviç Gumilyov'un (1912-1992) "Passionerlik" (pasyonerlik) teorisine de (Latince passio-tutku) atıf yaparak şunları söyledi:
“Passionerlik teorisine inanıyorum. Hem doğada hem de toplumda önce bir gelişme, zirveye ulaşma, ardından da zayıflama yaşanıyor.
Rusya henüz zirveye ulaşmadı. Biz hâlâ gelişim yolundayız. Ülke, 1990'larda ve 2000'lı yılların başında tarihinin en zorlu sınavlarını yaşasa da gelişme yolunda ilerliyor.
Başımıza gelenlere, yaşadıklarımıza bakıyorum; pek çok sorun var ancak diğer eski veya hızla yaşlanan ulusların aksine, hâlâ yükselişteyiz.
Biz oldukça genç bir milletiz. Sonsuz bir genetik kodumuz var. Halkın diliyle, basit şekilde söylersek, bu genetik kodumuz kan karışımına dayanmaktadır.”
Bence Rusya ile uğraşanlar "saldırmadan" önce Putin'in bu değerlendirmelerini ve aynı zamanda da Gumilyov'un eserlerini iyice analiz etmeli. Belki o zaman "Rusya neden teslim olmuyor" sorusuna bir cevap bulabilirler.
.
Fuad Safarov, dikGAZETE.com