?>

Prof. Zerrin Günal: Uc Savaşçıları -Kitap Tanıtım-Eleştiri-

Ramazan Topraklı

1 yıl önce

PROF. ZERRİN GÜNAL: UC SAVAŞCILARI

Kitap Tanıtım-Eleştiri

Özet

Makalenin amacı Haziran 2023’de Urzeni Yayınları arasında çıkan Prof. Zerrin Günal’a ait, Uc Savaşçıları (Uc Türkmenleri, Akritai, Anadolu Sultanları, Ümerâ ve Beyler) adlı kitabı tanıtmak; kendimce eksik ve hatalı gördüğüm hususlar hakkında birkaç kelâm etmektir.

Emevî, Abbasî ve Selçuklular devrinde Uc (Avasım/Sugur) olan Göller Bölgesi’nde vukûbulan coğrafî değişim bilinemediği için birçok tarihî olay ve bilhassa Uc Türkmenleri hakkında çok yanlış bilgiler üretilmiştir.

“Prof. Zerrin Günal, Uc ve Uc Türkmenleri hakkında bir kitap yazınca çok sevindim; kitap elime geçmemesine rağmen bu sevincimi sizlerle paylaşmak istedim. Nasip olursa kitabı okuyunca bir tanıtım ve eleştiri yazmayı düşünüyorum” diye tanıdık tarihçilere yazmıştım.

Prof. Zerrin Günal’ın bu kitabı, filhakika tarihçinin dikkatini Kemer Boğazı ve “Eğirdir düğümü”ne çekmekle sahasında ilk olma özelliği taşımaktadır.

Açar Kelimeler: Uc, Akritai, Avasım, Sugur, Uc Savaşçıları, Uc Türkmenleri, Göller Bölgesi, Kemer Boğazı

Giriş

Prof. Zerrin Hanımı ilk kez sekiz yıl önce II. Mesud hakkında yazdığı bir makalesiyle tanıdım. Ales Amourios için “Amourionlu Ali” demişti (Günal Öden, 1998: 291).

Benim bu makaleden haberim yokken Pahimeris’in Amourios dediği bey için, Amorionlu veya Amorion’un sahibi anlamında Hamid Bey olduğunu zamanın Türk Tarih Kurumu Başkanı olan hemşerim Refik Beye açmış, ama tasvip görmemiştim.

Bilâhare TTK Kütüphanesi: Belleten’de Zerrin Hanımın makalesini okurken “Amourionlu Ali” ifadesini görünce, elimde Belleten olduğu hâlde heyecanla Refik Beyin yanına koşmuş; O da, sen haklısın galiba demişti.  İşte o zaman Zerrin Hanıma telefon açmış ve tanışmıştım.

Bazı konuları hâlâ tartışırız. Bana çok yardımcı oldu; oluyor. Zerrin Hoca’nın, tarihçinin yorumlarına şüpheyle bakan bir yapısı var. “Tarihî coğrafya” üzerine çalıştığımı bildiği için, bazı yer adlarını sorma nezaketinde bulundu, ama bana inanıp inanmadığını bilmiyorum.

Amourionlu Ali meselesinde olduğu gibi, Çimpi kalesini de ilk kez O keşfetti, ama Ali’de yanılmıştı. Çünkü Amorionlu Ali değil, Amorionlu Ales, Elles, Ellez, yâni İlyas olacaktı.

Eğirdir Gölü’ndeki coğrafî değişimi kabul ettikten sonra Gölhisar’a yerleştirilen Kibyra’nın Eğirdir civarında olması gerektiğini ve Eğirdir bölgesinin, yâni Uc’un önemini belirtti. Benim bazı iddialarım, O’nun, benim fikirlerime karşı temkinli olmasını ihtar etmiş olabilir; hiç yadırgamam.

Benim 18 yılda geldiğim bir noktaya, Hoca’nın bir yılda gelmesini bekleyemem. İddialarımdan ne kadar etkilediğini kitabı okuyunca göreceğiz.

Şimdilik birçok konuda bana katılmasa da, Hoca, sadece gerçeği aramaktadır. İlim adamında bulunması gereken, “gerçeği arama ve yorumlara şüpheyle yaklaşma” hasleti sebebiyle Hoca, takdiri hak etmektedir.

Kitap Hakkında

13 Temmuzda elime geçen kitabı hemen okudum. Kitap 13,5x19,5 ebat, renkli karton kapak ve 314 sayfa, gözü yormayan bir kağıt ve yazı seçilmiş. Bibliyografyaya göre, 210’un üzerinde eserden yararlanılmış, ama çok büyük bir kısmı, Eğirdir ve Beyşehir göllerindeki coğrafî değişim bilinmeden, mevcut coğrafyaya göre yazılmış hatalı eserler. Benim kitaplarda olduğu gibi, Hoca da İndeks koymamış; ama ikinci baskıda konulursa iyi olacaktır.

Prof. Zerrin Hoca, Eğirdir Gölü’ndeki değişim konusunda ve buna bağlı olarak, “Bir Uc Bölgesi Olarak Anadolu (Anatolikon) Temasını tartışmış (s.71); temanın yerini tam açıklığa kavuşturamamış ise de Kelene’nin Yenice Sivrisi olduğunu tesbit etmiş ve Apameia’yı sorgulamaktadır.

O, tartıştığı hususlarda doğru sonuçlara ulaşmış, ama başka eserlerden alıntılar yaptığı nisbette de hata yapmıştır. Hâlbuki bu eserler, coğrafî değişim bilinmeden yazılmışlardır.

Zerrin Hoca, bu hususu s.80-81’de bizzat açıklamıştır. Kitapta o kadar çok açıklama var ki, bunları tahkik etmek pek öyle kolay değil. Çoğu benim ulaşamayacağım eserler. Ama ben neticeye bakıyorum. Onun için fazla oyalanmadım. Bu konuda bir misal vermek istiyorum.

Hoca, s.69 açık.84’de Haldon’a göre 1. Durak- Malagina (Mekece), 2. Durak- Dorylaion (Eskişehir), 3. Durak Kaborkion (Kütahya), 4. Durak Koloneia (Şebinkarahisar), 5. Durak Kaisareia (Kayseri), 6. Durak Dazimon (Tokat) der.

Hoca’nın bana değil de Haldon’a güvenmesine üzülmedim desem yalan olur.

Ben Haldon ile dört kez yazıştım ve benim iddialarımla ilgilendi ve hatta “Ramsay’ın yanıldığını görmek ilginç olacak” dedi.

Ben bu sözü bir Türk tarihçisinden duymak isterdim, ama nerede o tarihçi?

Bu duraklardan sadece Eskişehir ve Kayseri doğru; gerisi yanlıştır. Ordunun Eskişehir, Kütahya, Şebinkarahisar, Kayseri ve Tokat şeklinde zikzak yaparak yürümesi kabul edilemez. Bizans, Malagina (İnegöl yanı), Dorylaion (Eskişehir yanı), Kaborkion (Kemer Boğazı yanı), Koloneia (Konya-Ereğli yanı) ve Kaisareia (Kayseri) yanı şeklinde yürümektedir. İmparator Aleksios, 1114’de İznik, Malagina, Basilika, Olympos, Alethina ve Akrokos şeklinde yürümüştür (Anna, 1996: 460-461).

Kitabı çeviren Bilge Umar, Remsi’nin iddialarına itirazla Malagina- Osmaneli yanında tarihi bir kentçik, Basilika- Domaniç dolaylarında bir yer, Alethina- Domaniç ile Emet arasında bir kasaba, Akrokos- Emet yanındaki Eğrigöz diye açıklar.

Hoca ve Haldon’a göre Aleksios, Bursa-İznik’in 30 km şarkındaki Mekece’ye gitmiş; oradan batıya dönmüş ve Uludağ ve Domaniç üzerinden Tavşanlı ile Simav arasındaki Eğrigöz’e gelmiştir.

Aleksios’un, İznik’ten itibaren 30 km doğuya gitmesi izah edilemez. Bu konuda herkes gibi Umar da yanılmıştır.

Türkler,1114’de Eğirdir Gölü çevresindedirler. Çünkü Türkler, 1097-1098’de yenildiler; Yalvaç ve Akşehir’in şarkına atıldılar ve kaybettikleri bu yerleri geri alabilmek için de, iki asır Şarkîkaraağaç ile Uluborlu arasındaki bölgede savaştılar.

Kaldı ki, söz konusu İznik, Bursa-İznik değil, Lampe, Nimphaion, Mikra İznik, Pentapolis ve daha birçok adı kaydedilen Mysia-İznik, yâni Senirkent-İlegüp köyüdür. Anadolu’da Malagina, Myria (İzmir), Phokai (Fuke), Tralleis, Laodikya (Lâdik), Edremit, Bergama, Antalya, Ankara ve sair aynı adı taşıyan birçok ikinci şehir var.

Ben bunları diye diye dilimde tüy bitti.

Zerrin Hoca’ya da çok dedim. Aleksios, 1114’de İznik’ten (Senirkent-İlgüp) yola çıkmış, Malagina (Senirkent-Yassıören), Basilika (Yassıören-Ayazmana), Olympos (Mysia-Olympos: Barla dağı), Alethina (Atabey) ve Akrokos (Eğirdir) şeklinde yürümüştür. Kinnamos ve Honiyates’in zikrettikleri Malagina Yassıören olup, İnegöl ve Mekece ile bir ilgisi yok.

Malagina için Mekece demelerinin sebebi, Bizans askerî yolunun Mekece veya Osmaneli yanından geçtiğini sanmalarıdır. Bir tarihçinin yapması gereken ilk iş, orduların yürüdükleri tarihî yolları araziye yerleştirmek olmalıdır.

Bizans askerî yolu, Gebze-Eskihisar’dan Yalova-Taşköprü’ye (Kibotos) atlar ve İznik Gölü’nün batı ucu ile İnegöl yanından geçerek Bozüyük ve Eskişehir’e gelir. Misalleri çoğaltmak mümkün. O, çok güzel hususları dile getiriyor, ama bazı şehirlerin yerlerinde hatalar var. Yeri gelince görüleceği gibi, Kemer Boğazı ve Eğirdir bölgesine dikkat çeken ilk tarihçi Prof. Zerrin Günal olmuştur.

Kitaptan öğrendiğim yeni bilgiler

Limes, sınırı belirten bir Roma terimi (s.44). Mühendis olarak limiti bilirim, ama hiç aklıma gelmemişti. Taberî, Ammûriyye’yi fethe giden Halife Mu’tasım’ın, Tarsus’a bir günlük mesafedeki Müslümanlar ile Hıristiyanlar arasında sınır olan ırmağı el-Lemis kaydeder.

Hâlbuki bu ırmağı İbnü’l-Esîr, es-Sin kaydeder ki, el-Lemis, ırmağın adı değil, ırmağın sınır olduğuna işarettir. Halifenin ordugâh kurduğu, Sin ırmağı kıyındaki Mercü’s-Sin (Sin çayırlığı), zaman içinde Mersin adına tahvil olmuş olmalıdır.

2- Karavis, gemi kelimesinden gelen deniz teması adı, Karavesianon ve Kibyrrhaiotai olarak da geçer (s.45).

Bu bilgi, Mısır kroniklerinde geçen Denizli Beyliği ile Kibyra şehrine ışık tutar. Denizli Beyliği, kaynatası Uc Gâzîsi Mehmet Bey’e (Menteş Şah) ihanet eden Ali Beyin, Eğirdir (Denizli) merkezli kurduğu beyliktir. Ali Bey, 1279’da Afyon kalesine gönderildi. Bilâhare çocukları beyliği Donuzluk’a taşıyacak ve Donuzluk adı, Denizli olacaktır.

Herkes Kibyra’yı Gölhisar derken, Zerrin Hoca, Eğirdir yakınında olmalı demişti ki, bu bilgi onu tasdik eder, ama ne hikmetse Zerrin Hoca, s.132 açık.177’de Celal Şimşek’ten Kibyra’nın Gölhisar olduğunu aktarır.

3- Stratiotika ktemata, yâni askerlerin mülkleri (s.45). Remsi, ‘Stratonicea-Hadrianopolis sikkelerinde Kaikos yazılır. Kalamos, bazen Kalanda yazılır. Kalanta, son kilise listelerinde Stratonikaia ile aynı piskoposlukta gösterilir. Bu bilgiye Kaikos vadisi de dâhildir. 692 yılında Kalanta Lydia’da değil, Asia’da müstakil bir piskoposluk olarak gösterilir. Aslında Stratonikaia’dan ayrı olup sonradan birleşmiş olabilirler. Neokastron teması ile Hermos ve Yukarı Kaikos vadilerinin aynı şey olduğu, Teodor Laskaris'in tasarrufundaki Rum memleketleri listesinden anlaşılır. Bunlar Neokastron, Kelbianon (Kaystros), Khliara ve Pergamos (Aşağı Kaikos vadisi), Magidion ile Opsikion yanındaki kaleler idi. Neokastron’un (şimal sınırı) Kalamos'tan başlar. İsmin aslını Khoniata nakleder: 12’nci asırda Manuel Komnenus'un yeniden ihya ettiği Khliara, Pergamos ve Adramyttion müstahkem şehirleri bir grup olarak Neokastra adını almışlar. Neokastron, Hellespont’un ağzındaki Yenikale’dir. Alexius da, Philippopolis’in yanında Alexiopolis, yahut Neokastron isminde bir kale yaptırmıştır’ diye aktarır (Remsi, 1960: 138-140, açık.2, 143).

Kalanda, Antalya nahiyeleri arasındadır (İbn Bibi, 2014: 573). Ramsay adı, okunduğu gibi Remsi yazıldı.

Bu satırlarda çok kıymetli bilgiler var. Eğirdir Gölü civarında üçüncü bir Antalya olup, Remsi, bu Antalya’yı Bergama’nın şarkı ve 39. Enlemle 28. Boylama koyar (bk. Remsi: Asia, Lydia, Caria Har.).

Attaleiates, muhtemelen bu Antalyalı olup, İmparator Botaniates’in hemşerisidir. Romen Diyojen de Uluborlu bölgesinde valilik yapmıştır ve Uluborlu’da 1069 yılına ait bir heykeli vardır.

Romen Diyojen Malazgirt’e giderken Kemer Boğazı’ndaki Zompos köprüsünü geçti ve konakladı; kumandanları da malikânelerine çekildiler (Attaleiates). Kaikos, Hoyran ovasıdır. Hoyran ovasının ayağında ikinci bir Bergama ve Edremit ile Khliara vardır. Hadrianopolis Kötürnek köyü; Kalanda da o civarda. Kelbianon Eski Eğirdir Gölü’nün kuzeyi ile Barla önündeki ova. Lebounion savaşı, bu ovada yapıldı. Thrakesia temi de buradır.

Firikya Hellespont, Çanakkale değil, Kemer Boğazı’dır. Papaz Bogomil’in mezhebini kurduğu Philippopolis Filibe değil, Kemer Boğazı’nın batısındaki Philippopolis’tir. Hem Eğirdir Gölü’nün şarkındaki Asia eyaleti, hem de Ege bölgesinde olmak üzere iki Karia, iki de Lydia vardır (bk. Har.1; dikGazete-makalelerim).

4- Anatolikon temasının batı kısmı ayrılarak buraya Thrakesion teması adı verildi (s.46, açık.31). Bu bilgi beni tasdik etti. Asya eyaleti coğrafî olarak Kemer Boğazı ile Çarşamba çayı arası olduğu halde, idarî olarak buna, Kemer Boğazı’nın batısında bulunan Uluborlu (Amorion) bölgesi de dâhildir. Filhakika Thrakesion, Asya eyaletinin batısı ve Barla ile Gelendost arasındaki bölgedir.

Thrakesion teması içinde de Lykia (Arapça Avasî: Kurtlar) sancağı vardır. Avasî sancağı içinde, Ashab-ı Kehf’in kalesi Efes ve dört kale daha var (bk. İbn Hordazbih ve Har.1).

5- Kibyrrhaiotai: Deniz temalarının ilki (s.56), kanaatimce Eğirdir Gölü çevresindedir. Bu fikri, Eğirdir’in az güneyinde bulunan Kibyra şehri ile Eğirdir Gölü için “deniz” denilmesinden istidlâl ediyorum.

6- MS 838 Amorion yıkılınca Marg es-Sahm [Mercü’ş-Şahm: İçyağı kale (Şarkîkaraağaç-Akçakale)] Anadolu temasının merkezi oldu (s.72, açık.87). Temanın merkezinin Akçakale olması, Amorion’un (Uluborlu) yıkılmasından çok, Akçakale’nin temanın merkezinde oluşuyla ilgili olmalıdır. Çünkü Akçakale, Uluborlu’nun 67 mil şarkında, temanın (eyalet) şark sınırı olan Çarşamba çayının 77 mil batısında, yâni eyaletin merkezi konumundadır.

7- Eğirdir-Hoyran çifte gölünün en dar yerine yakın kısmında; garbında Barla dağı, şarkında Çirişli dağı uzanır ve sanki bir kementle sıkılmış gibi gölün iki ayrı göl olduğuna işaret ederler ki gölün hemen şarkında uzanan Sultan dağları ile perdelenen bu “düğüm noktası” adeta saklı/korunaklı bir fizikî coğrafya yaratmıştır denilebilir. Böylelikle XIX. yy ikinci yarısından itibaren araştırmacıların henüz coğrafya bilgisinin yok denecek kadar az olduğu döneme ait kaynaklara dayanarak çıktıkları Anadolu yolları, söz konusu bölgeye kadar zar zor geçit vermiş görünüyor. Ve onların yer tanımlamalarını kritik biçimde hatalı olmaya aday haline getiriyor ki bu noktada “Eğirdir düğümü”nün göz ardı edilmiş olduğu açıktır. Oysa bölge çok sayıda önemli yerleşim barındıran bir tarihî vaha idi (s.80-81).

8- Hem sınırı hem de sınır askerî birimini ifade eden Akrit, Limnai, Kleisoura ve Drumgarios terimlerine ardı ardınca rastladığımız bölge, üzerinde durduğumuz “Eğirdir düğümü”nü, kabaca çifte gölü (Hoyran-Eğirdir) içine alacak şekilde merkez Celaenae/Apameia’dan Antiocheia’a (Yalvaç) ve oradan Eğirdir Gölü güney ucuna, muhtemelen Laodicea Kekaumene’ye (Eski Prostanna civarı-Eğirdir) kadar adeta aşılması zor ve doğal bir tampon bölge yaratmaktaydı. Bu bakımdan bölge, aşağı yukarı VII. Yüzyıldan XIII. Yüzyıl sonlarına kadar önce Bizans-Arap, sonra Bizans-Selçuklu devletleri arasında birçok mücadelenin ya geçiş güzergâhı, ya da savaş alanı oldu. Öyle anlaşılıyor ki, bölgenin kilit noktası ise “Frigya’nın, daha doğrusu Anadolu’nun kalbi” diyebileceğimiz günümüzde göl sularıyla kaplı olan iki göl arasındaki Kemer Boğazı (Frigos / Frig Boğazı) idi (s.83).

Bu çok çarpıcı ifadeler, tarihçiye çok mühim, yeni bir tarihî alan ve bu alanda çalışılması gerektiğine işaret etmektedir. Böylece Hoca’yı, Küçük Firikya’da gezdirmek; Kıral Yolu kalıntıları ile Kemer Boğazı’nı göstermek boynumuza borç olmuştur. Hoca’ya ait bu ifadeleri görünce on yıl önce söylediğim; “Tarihin kilidi (düğüm noktası) Kemer Boğazı, anahtarı ise Yenice Köyü Köprüsü” sözlerimi hatırladım. Zerrin Hoca bu bakımdan da ziyadesiyle teşekkürü hak etmiştir.

9- Kitap s.95-105’te insanın ufkunu açan, ayağını yere bastıran “Uc Savaşçılarının Destansı Hikâyeleri” kısmını herkesin okumasını istiyorum. Toplumlar zor zamanlarında yarattıkları millî kahramanlar ile ruhen kuvvetleniyorlar.

Meselâ Köroğlu Destanının temeli, Umuroğlu Ali Beyin kahramanlıkları olabileceğini söylüyor (s.102) ki, bu tespit Hoca’yı gözümde bir daha yüceltti. Yalnız Hoca burada 1998’de Amorionlu Ali dediği kişi için 19 yıl sonra 2017’de Umuroğlu Ali diyerek kendisiyle çelişir. Bu kişi giriş kısmında da dediğim gibi Amorion’lu, yâni Uluborlu’lu İlyas b. Hamid’tir. Menteş Şah (Uc Gazisi Mehmet Bey) oğlu Hamid Beyin yedi oğlu vardı ve tarihçinin dediği gibi bunlardan İlyas ve Nasreddin Kastamonu bölgesindeki Türkmenlerin sevgisini kazanmışlardı.

O dönem için Kastamonu, Bolu ve Bilecik yöresini içine alıyordu. İlyas Bey, babası ve altı kardeşinin katledildiği Konya sarayındaki katliamdan mucize eseri kurtuldu, Sultan Hanı’na sığındı; iki ay süreyle Moğol kuşatmasına direndi, buradan da kurtuldu; Konya Sultanı Kılıçaslan Geyûmers’in topraklarına akınlar yaptı.

Nihayetinde Sultan’ı meydana davet etti ve teke tek yapılan dövüşte Sultanı öldürdü ve Selçuklu devleti son buldu (yıl 1308). İşte bu İlyas, Türklerin gönlünde kahraman bir Köroğlu olabilir. Hamid’in oğlu ve Dündar’ın atası İlyas Beyin filmini ancak Mustafa Akad gibiler yapmalıdır.

Hoca, bu bölümde el-Battal için Arap menşeli der ki, doğru olmayabilir. Çünkü el-Battal’ın soyu Ebû’l-Hüseyin (Abdullah) b. Müslim el-Antakî b. Abdullah olup, dedesi Abdullah İran’dan gelme olup, Türk olma ihtimali vardır.

10- Miryokefalon savaşına Türkiye Geçidi savaşı demek yanlış olmaz (s.137-38). O tarihte Kemer Boğazı’nın şarkı Türk toprağı olduğu için Semmâni (Yağcı: Pion) Sivrisi (Tzibrelitzemani) geçidine Türkiye Geçidi denilebilir.

-Har.1. Küçük Firikya, Efes, İzmir, Kelbianos ve Tarihî Yollar

Dikkatimi çeken mühim hatalar

En büyük hata, kanaatimce tarihî metinler okunmuyor. Okunsa da, tarihçinin okunan tarihî metinlere göre yeni bir tarihî coğrafya ortaya koyacak cesareti yok. Prof. Zerrin Hoca’yı bundan hariç tutuyorum, çünkü O, bu kitabıyla yeni bir tarihî coğrafya oluşturma yoluna girmiştir. Maalesef, sosyal bilimler üzerinde çalışan Türk bilim adamlarının kendilerine güvenleri yok. Bunda, son iki asırdır başımıza gelen felâketlerin tesiri olmalıdır. Kanaatimce meselenin temelinde kendimize olan güvensizlik ve yanlış yaparım korkusu yatıyor. Hâlbuki en iyi öğrenme yanlış yaparak ve deneyerek öğrenmedir. Atatürk “Türk, öğün, çalış, güven” sözünü bunun için dese gerektir. Bu güvensizlik daha çok mekteplilerde. Millî eğitimin gayesi sanki çocuklarımızın güvenlerini yok etmek.

İTÜ’de Prof. Lütfullah Ulukan, “sakın bir şey bulduk diye bana gelmeyin, sizin bulduk dediğiniz şeyler asılsızdır” demişti.

Prof. Refik Turan, TTK Türkiye’de en çok kitap basan kurum diye övündüğünde, -“Hocam hiç övünmeyin, bastığınız eserlerin ekseriyeti birbirlerinin kopyası ve hatalı” demiştim.

17. Asrın sonlarından itibaren ülkemize gelen ecnebilerin bize biçtikleri kefenle gömülüyoruz. “Tarihî coğrafya” konusunda “benim eserim sırf bir hatadan ibaret olabilir” (Remsi, 1960: 106) diyen Remsi ve sair ecnebilerin dışına çıkamadık. Zerrin Hoca’nın bu eseriyle çıkmaya başladık sayılır.

1- Hoca, İbn Hordazbih’i yorumlamaya çalışan ilk tarihçidir. Bu güne kadar O’nun dışındaki Türk tarihçileri İbn Hordazbih ve el-İdrîsî’yi görmezden gelmişlerdir. Hâlbuki bu iki coğrafyacının verdikleri yollar, Bizans eserlerinden alınmış olmalı ki durak isimleri ve mil (1480 m) olarak verilen duraklar arası ölçüler çok doğrudur.

Hoca, Arapça eser yerine Fransızca çeviriyi esas alır; en-Natulus için an-Natolous, Ammûriye için Ammourai, el-Alemeyn için al-Alamain, Merü’ş-Şahm için Mardj as-Schahm, Ayn Burgus (Pyrgos) için Borghout, el-Miskinîn (Miskineyn) için al-Miskanyn yazar; kaleler bilinmiyor der (s.72).

Biz bunları 2013 Sütkuyusu Baskını ve Ammûriye adlı kitap, Bl. 5’te, “Yol ve Kent, Rémzi’nin Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası’na Şerh: Hamideli Sancağı’nın Tarihi Coğrafyası Sil Baştan” başlığı altında tartıştık. Ammûriye için Uluborlu, el-Alemeyn Gelendost-Kötürnek, Mercü’ş-Şahm (İçyağı çayırı) Şarkîkaraağaç Akçakale, Ayn Burgus Eflâtun Pınarı, el-Miskinîn Beyşehir (Misthia) dedik.

Çarşamba-çayı (Halis)- Medinetü’l-Leben (Akise) 8 mil, Orman başı 15 mil, el-Miskinîn (Beyşehir) 16 mil, Ayn Burgus 8 mil, Nehrü’l-Ahsa (yeraltı nehri: Fele Pınarı: Vulso MÖ 189 Mandri Fontes) 18 mil, Rabaz-ı Konya (Manarga) 18 mil, el-Alemeyn (Kötürnek) 15 mil, Abrū Mesmāne (Kemer Boğ. Kutsal ırmak) 20 mil, Vadiü’l-Cevz (Güreme-Yassıören Cevizlidere) 12 mil, Ammûriye (Uluborlu) 12 mil. İspat bu kadar açık iken Ammûriye, Emirdağ-Hisarköy denilebilir mi?

Amorion için Emirdağ-Hisarköy diyen Hamilton’un hiçbir ciddî delili yok; delili var diyen biri varsa ortaya çıksın lütfen!

2- Kutalmışoğlu Süleymanşah Uc Beyliği (s.28). 1071 Malazgirt zaferinden önce Er-basan Bizans’a sığınır.

1073 veya 1074’de de Artuk Bey, Russel’i tekil etmek için Zompos’u geçerek, İzmit civarına gider ve Russel’i yakalar ve yanında Kayser Dukas olduğu halde Kemer Boğazı yoluyla Yukarı Firikya’ya (Gelendost-Şarkîkaraağaç bölgesi) döner. Bu olayın ardından da aynı bölgede bu defa Süleymanşah’ı görüyoruz.

Yaylanın büyük bir kısmı, Likaonia, Cappadocia ve Phrygia ile Galatia'nın büyük bir parçası dâhil olduğu hâlde Türklerin eline geçti. Nüfuzlarının kuzeybatı sınırı Dorylaion idi. Henüz Kotiaion'a sahip değildiler. Dorylaion'dan İstanbul'a giden yol üzerinde ilerlediler, hatta Nikaia'yı bile zaptettiler. Muvakkat bir zaman için Sozopolis, Apameia ve Laodicia'yı ellerine geçirdiler. Türklerin bu havalideki hâkimiyetleri kendileriyle 1076’da aktedilen o utandırıcı müsalâha ile tanınmış, büyük bir kısım arazinin terkiyle yardımları satın alınmıştı (Remsi, 1960: 81). 1074 Süleyman ile İmparator Mihael arasında aktedilen o utandırıcı muahede mucibince Apameia, Kelene, Dorylaion ve Söğüt’ün Selçuklulara terk edildiği; Kütahya’nın buna dâhil olmadığı anlaşılıyor (Remsi, 1960: 221, açık.1). Sozopolis, 1074’de VII. Mihael'in Selçuklularla yaptığı bir mukavele ile Türklere geçmişti (Remsi,1960: 448).

İslâm kaynaklarına dayanan Osman Turan İznik’in fethi için H.467 (1075) der (s.84). Yılmaz Öztuna 1075, M. Halil Yinanç 1080, Zerrin Günal ise 1075 veya 1078 der. Üstte Remsi’nin 1074 (1076?) dediğini gördük.

H.467 yılı 27 Ağu.1074’de başlayıp, 16 Ağu. 1075’de bitiyor. Karışıklığın sebebi Mysia-İznik ve Bithynia-İznik olmak üzere iki İznik’in varlığıyla ilgilidir.

Mysia İznik, Uluborlu’nun 11 km şarkındaki Senirkent-İlegüp (Lampe); İznik yakınında denilen Askania da, İlegüp’ün 20 km şarkındaki Hoyran Gölü’dür. Süleymanşah 1075’de İlegüp-İznik’i, 1080’de de Bithynia-İznik’i (Bursa-İznik) fethetti. Remsi’nin üstteki ifadesi olmasa bile biz, 1098 baharında Jan Dukas’ın aldığı Antiocheia (Yalvaç), Efes (Gelendost-Kiremitli Burun önü), Sart (Barla), Laodikya (Eğirdir), Khoma (Senirkent-Garip yanı) ve Lampe (İlegüp: Mikra İznik) ve Bolvadin’e bakarak, Süleymanşah’ın bu yerleri 1075’de aldığını istidlâl etmiştik. Apameia ve Kelene ise Kemer Boğazı yanında bulundukları için tabii olarak H.467’de (1074-1075) alınmışlardı.

Söğüt fikrine katılmıyorum. Çünkü Bizans askerî yolu Söğüt’ten geçmez. Ancak Türkler, çadırda yaşamayı tercih ettikleri için kalelerde Rum varlığı hâlâ devam etmiş olmalıydı. Zaten bu kaleler savaşla değil, antlaşmayla alınmıştı.

Çaka Beyin (Germanos?) 1078’de Kabalikos’a Yalvaç-Germe (Gele-germi) yanında esir düşmesi bunu gösterir.

Çaka Bey, Süleymanşah’ın desteğiyle imparator olan (İlegüp’lü: Lampe’li) Botaniyetes yanında itibar gördü. Aleksios, Süleymanşah’ın adamı olan Çaka’nın işine son vermiş; O da Yalvaç civarına gelerek, Bizans ile mücadeleye girişmişti.

Çaka, İlhan, Yalavaç, Tanrıvermiş, Barak, Alp Kara (Monolykos) ve Kundan, hepsi de Süleymanşah’ın beyleri olup, bunların beylik kurmaları diye bir şey olamaz (bk. Anna, 1996: 16,4; 270,3).

Turan, Süleymanşah’ın bağımsız, Öztuna ve Z. Günal ise bağımlı olduğunu söylerler. Hatta Zerrin Günal, Uc Beyliği der.

Süleymanşah Bursa-İznik’in fethinden sonra Bizans ile antlaşma yaptı. 1084’de İznik’i Ebû’l-Kasım’a emanetle Antakya’nın fethi için yola çıktı. Bizans askerî yoluyla Kemer Boğazı’na geldi.

Uluborlu’yu İlhan, Efes ve çevresi Tanrıvermiş ve Barak, iki göl ve iki göl arasındaki ırmak ve sahilleri Çaka, Eğirdir’i Alp Kara, Kundanlı ovasını Kundan, Yalavaç ovasını Yalavaç, Konya ovasını Ebû’l-Gazi’ye emanetle Beyşehir üzerinden Side’ye (Eski Antalya), oradan gemiyle Süveydiye (Samandağı) limanına ve oradan da Antakya’ya gelerek kenti fethetti. Daha sonra malûm Haleb’i almaya kalktı ve Tutuş’a yenildi ve sonunda öldü (04 Haz.1086).

Isfahan’da esir tutulan Süleyman'ın iki oğlu ve karısı, 19 Kasım’da Melikşah’ın vefatıyla serbest kaldılar ve Anayol’u takiple Kemer Boğazı’na geldiler.

Buradan sonra bölge beyleriyle Bursa-İznik’e geldiler. Büyük kardeş Kılıçaslan atasından boşalan tahta çıktı. Yolculuğun asgari üç ay tutacağı hesabıyla Kılıçaslan, Mart-Nisan 1093’de tahta çıkmış demektir.

Çaka Beyin kızıyla da evlendi. 1095’te Çaka Beyi öldürdü ve Bizans ile bir antlaşma yaparak atası gibi o da şarka gitti.

Bu arada Haçlı savaşları başladı ve Uluborlu hariç bütün kaleleri kaybetti ve Türkler, Akşehir ve Yalvaç’ın şarkına atıldılar. Kılıçaslan Musul üzerine yürüdü; Çavlu’ya yenildi ve kaçarken ırmakta boğuldu.

Oğlu Şahinşah doğudan gelerek, Şarkîkaraağaç ile Uluborlu arasındaki topraklarda Bizans ile savaştı ve bu savaşlarda Büyük Selçuklu’dan asker yardımı aldı. İmparator Manuel, Sultan Mesud için Konya valisi der (bk. Anna, 1996: 18,1; 19,2; 23,2; 229,2).

Bu şartlar altında Süleymanşah’ın kurduğu devlet, bağlı devlet midir, yoksa müstakil devlet midir? İşin içinden çıkamadığım için meseleyi, Büyük Selçuklu üzerinde çalışan Prof. O. G. Özgüdenli’ye sordum. “Bağlı da diyemeyiz, bağımsız da diyemeyiz; Süleymanşah ve Kılıçaslan adlarına darp edilmiş bir para bulursak hiç şaşırmam; Süleymanşah ve oğlu Kılıçaslan Büyük Selçuklu devletinin başına geçmek istiyorlardı” dedi.

3- Çaka ve Tanrıvermiş-Barak Beyliği (s.23). Çaka ve Tanrıvermiş-Barak beyliği diye iki beylik yok.

Tzakhas, Türk beyinin adı değil, Batı geleneğine göre, beyin yönettiği bölgenin adından gelen bir nisbe olmalıdır.

Çaka Beyin kardeşinin adı da, Yalavaç (Galabatzes) olmayıp, Yalavaç bölgesinin beyi olduğu için Anna tarafından Yalavaç kaydedilmiştir.

Yalavaç’ın anlamı Yanık (Kekaumenes) olmalıdır. Yalvaç’ın bazı Bizans kumandanlarının adı da Kekaumenes zikredilir.

Çaka, Tanrıvermiş ve Barak Beyler, Süleymanşah’ın Kemer Boğazı bölgesindeki (Firikya Hellespontia) beyleridir. Hatta Muhammed İlhan, Çaka’nın kardeşi, Kundan Bey (Kontagmen) ve Alp Kara (Monolykos) da, Süleymanşah’ın Uluborlu, Yalvaç, Kundanlı ve Eğirdir bölgesi beyleri olmalıdır.

Hamid livası 1570 tarihli Vakıf defterlerine göre Afşar kz.-Yenice köyünde “Tanrıvermiş”, “Karlı Barak” ve “Eski Çavlı” demekle maruf çiftlikler var. Buradaki Cavlu (Çavlı), Türklerin Çaka Beye verdikleri bir sıfat olabilir. Tarihçiye sormak lâzım: -Amorion ve İstanbul üzerine yürüyen Arap ordularının Selçuk-Efes’te ne işi var? İmparator’a gitmek isteyen paralı askerleri, yoldan uzakta; İzmir’de bulunan bir Çaka nasıl engeller?

Hülâsa Çaka, Tanrıvermiş ve Barak beylerin şimdiki İzmir ve Selçuk’la (Efes) bir ilgileri olmayıp, Kemer Boğazı ile Eski Eğirdir Gölü arası, yâni Thrakesia temasındaki İzmir (Myria: Apameia) ve Efes (Apasa) ile ilgilidirler.

Çaka, Miryokefalon şehitleri ile G. Keyhüsrev’in geçici mezarı, Yenice- Koru tepedeki Müslümanlar Mezarlığı’ndadır.

4- Anatolikon teması (s.55).  Anatolikon (Asya) teması, Afyon ve Emirdağ civarı olmayıp, yukarıda belirttiğim gibi Kemer Boğazı ile Çarşamba çayı arasıdır.

İdarî olarak buraya Uluborlu’da dâhildir. Merakeşî’nin (İbn Battuta?), Menteşe evlâdı Dündar’ın beyliği için Anadolu hükümeti demesi, Anatolikon ile ilgilidir. Firikya Epiktetos, Firikya ve Galatia Salutaris, Küçük Firikya, Firikya Paroureia, Thrakesia ve Kibyrrhaiotai (Deniz teması) ile Firikya Hellespontia (Firigos Boğazı) bölgelerinin tümü de Anatolikon temasındadır.

1501 tarihli bir vesikada “Hamid livası, Afşar kz. Maziye (Marsia) karyesinde Firigos Boğazı’nda gemi hâsılından 500” kaydındaki Afşar, Gelendost-Afşar, Maziye, Yenice’de eski bir yerleşim, Firigos Boğazı ise Kemer Boğazı olup, boğazdaki ırmakta gemi çalışmaktadır.

5- Thrakesion teması (s.55), Anatolikon temasının batı ucu olan Kemer Boğazı ile eski Eğirdir Gölü arasıdır.

6- Kapadokiya teması (s.55), Suğla Gölü’nden Konya-Çumra ovasına akan Çarşamba çayının şarkıdır. Bu çayın batısı Anatolikon teması olup, burası için MÖ 480’ler ve MÖ 401’de Firikya denilmiştir.

7- Biniciler için mükemmel kemerler yapılır (s.107, açık.149): “Biniciler için mükemmel yaylar yapılır” olacak.

8- 200 bin çadır Antalya-Denizli ve Tunghuzlu/Denizli, bugünkü Denizli değil, Eğirdir’dir. Eğirdir Gölü için genel olarak deniz, bahr, derya ve Rum denizi denilmiş ve Eğirdir için de “denizi olan” anlamına Denizli denilmiştir. Tarihî metinlerde Denizli ve Lâdik denilen yer umumiyetle Eğirdir’dir (s.106-107, açık.149).

9- Kumanlar Trakya’dan alınıp, Yk. Menderes vadisine yerleştirildi (s.110). Menderes, iki göl arasındaki ırmak, Trakya ise Thrakesia temi olmalı. Ege (?) sahili, hiçbir zaman Selçuklu Devletinin batı ucu (s.112) olmadı.

10- “Khliara (Manisa’ya bağlı Kırkağaç), Pergamon (Bergama) ve Adramytion (Edremit) Türkler tarafından çok rahatsız edilmekteydiler. (…) İmparator bu iskân yerlerini 1165-1170 yıllarında birleştirerek bunları surlarla çevirdi” (s.130-131).

İmparator, çok güçlü olan Manuel’dir. Bunun zamanında Türklerin Kırkağaç, Bergama ve Edremit’e gitmeleri hiç mümkün olmadığı gibi, bu kentler birbirlerinden çok uzaktırlar. Ayrıca Khoniates bu üç kentin Asya eyaletinde bulunduklarını kaydediyor.

Hoca, Asya eyaleti kaydına dikkat etmemiştir. Bu üç kent, Asya eyaletinde ve Hoyran Gölü’nün şark sahillerinde birbirlerine çok yakın Yalvaç Yukarı Tırtar yanı, Gaziri Adası (Bergama), Aşağı Tırtar (Edremit) idiler. Tarihi metinler iyi okunmazsa hatalar devam edecek demektir.

11- Şehirler: Başta Amorion, Emirdağ değil Uluborlu, ikinci bir İzmir (Myria) Apameia idi. Pentapolis ve Pentakheir, her ikisi de aynı isim olup, Senirkent-İlegüp (Lampe, İznik, Nimphaion, Dristra, Plyristra) idi.

12- Dağlar ve ovalar: Firikya Paroureia Sultan Dağları, Çirişli Dağı, Barla ve Bozdurmuş Dağları idi. Kyzikine (Gelendost-Afşar ovası; eski adıyla Hüseyin ovası) ile Kaikos, yâni Hoyran ovası arasındaki Çirişli Dağı bölgesi, Troas denilen bölgedir. Dindymos ve Athos denilen dağlık bölge dahi Çirişli dağıdır.

13- Irmaklar: İndos Nehri, Dalaman çayı değil, el-Battal Nehri’nin ta kendisidir ve MÖ 301 İpsos savaşı da Miryokefalon savaşının yapıldığı yerde yapılmıştır.

Nehir adını bir filin üzerinde nehre atılan bir Hintliden almıştır.

14- Göller: Pusguse Gölü (s. 75 açık. 90, Beyşehir değil) ve Mağrip diyarı denizi Eski Eğirdir Gölü’dür. Beyşehir Gölü de geçmişte Eğirdir Gölü gibi Kıreli (Koralis) ve Beyşehir (Trogitis) olmak üzere iki parçadır (bk. Kâtip Çelebi Har.). Askania, hem Burdur Gölü, hem de İznik (Lampe: İlegüp) yakınındaki Hoyran Gölü’nün adıdır.

Sonuç

Bu eleştiride her konuya değinmem mümkün olmadı. Aynı bugün bizim yaptığımız gibi Bizans da, temaların ve bilhassa şehirlerin adlarını çok sık değiştirmektedir. 10-15 asırlık bir zaman içinde bir şehrin birçok adı olabiliyor.

Kitapta, tarihî coğrafya çalışıp da yabancı kaynaklara ulaşamayanlar için değerli bilgiler var. Eğirdir ve Beyşehir göllerindeki değişim iyi bilinmediği için yerli, yabancı herkes Kıral Yolu, Bizans Askerî Yolu, birçok dağ, ırmak, göl ve şehir hakkında hata yapmaktadır.

Tarihî metinler iyi okunmadan işin içinden çıkmak mümkün değildir. Tarihçi, Batılı eserlere verdiği önemi, İslâm kaynaklarına da vermelidir.

Zerrin Hoca, Eğirdir Gölü’nde vukûbulan değişimi tasdikle Kemer Boğazı, Kelene, Apameia ve birçok şehrin yeriyle ilgili birçok hususu tartışmaya açan ilk tarihçi olmuştur.

Böyle bir araştırma kitabı yazan Prof. Zerrin Günal’ı tebrik eder, tarihçi ve araştırmacılara iyi okumalar dilerim.

.

Ramazan Topraklı, dikGAZETE.com

Kaynaklar ve Tetkik Eserler

Günal Öden, Zerrin (1998): “Türkiye Selçuklu Sultanı II. Gıyâseddin Mesud Hakkında Bazı Görüşler”, Belleten, Cilt 61, Sayı: 230-232, s. 287-300, Türk Tarih Kurumu-Ankara.

Günal, Zerrin (2023): Uc Savaşçıları (Uc Türkmenleri, Akritai, Anadolu Sultanları, Ümerâ ve Beyler), Urzeni-İstanbul.

-Har.1. Küçük Firikya, Efes, İzmir, Kelbianos ve Tarihî Yollar

.

YAZARIN DİĞER YAZILARI