?>

Prof. Veli Sevin eleştirisi… Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası 1.

Ramazan Topraklı

2 yıl önce

-Har.1. Halife Mu'tasım'ın 838 yılında Uluborlu'yu (Ammûriye) fethe giderken yürüdüğü yol.

VELİ SEVİN ELEŞTİRİSİ

ANADOLU’NUN TARİHİ COĞRAFYASI I. 

Türk Tarih Kurumu, 2001’de ilk baskısını yaptığı “Anadolu’nun Tarihî Coğrafyası I” adlı eserin, 2007’de ikinci, 2013 yılında da üçüncü baskısını yaptı. Prof. Veli Sevin’i 15 yıldır tanırım. Kendisinin telefon ve adresini öğrenmiş, bazı kitaplarım ile Hamideli Tarih adlı dergi görünümlü kitaptan birkaç sayı göndermiştim. Emeklilikten sonra Turgutlu’da oturduğunu ve arkeolojik kazılara katıldığını ve gönderdiğim kitapları da aldığını söylemişti.

Yol ve Tarih, 2012 Ankara adlı kitabımı yazarken, Kıral Yolu’nun Uluborlu-Karaağaç ve Beyşehir’den geçtiğini fark ettiğimde kendisini aramış; “Ben de Kıral Yolu’nun Anadolu’nun güneyinden geçtiğini düşünüyorum” demişti. 

Üçüncü Haçlı Seferi kaynağı Epistola’da “Manuel’in hep kullandığı via regia” ifadesini görünce telefon açmış; via regia’yı sormuş ve “Kraliyet Yolu, Kral Yolu demektir, Kral Yolu için iyi bir delil bulmuşsun” demişti (Topraklı, 2021: 88).

Günlerden bir gün Kopraman’ı ziyaret ettim. Veli Sevin’in 2013 baskısını okuyordu.

- Hayrola Hocam, Tarihî Coğrafya mı çalışıyorsun?

“- Ramazan, bizi kandırıyor musun, diye bakıyorum” dedi. 

Veli Beye telefon açtım ve selam verdikten sonra telefonu Kopraman Hoca’ya verdim.

- Veli Bey, kitabın kaynakları arasında İslâm coğrafyacılarını göremedim!..

Veli Bey de; “- onları kullanmadım” dedi.

Kopraman da, “- bu nasıl olur” deyince, galiba rahatsız oldu ki, Veli Bey, o günden sonra telefonuma çıkmadı ve ben de aramaz oldum.

Remsi’nin (Ramsay) Anadolu’nun Tarihî Coğrafyası 1960 İstanbul, adlı kitabının yeni baskısı yapılmadığı için “Tarihî Coğrafya” alanında Veli Beyin kitabından başka kitap yok gibidir. 

-Prof. Dr. Veli Sevin, Kitap kapağı

Ben şahsen bu kitaptan yararlandım ve hâlâ yararlanıyorum. 

Göller Bölgesi ve çevresinin Tarihî Coğrafyasını bilmek şartıyla bana yararlı oluyor. 

Baştan söyleyeyim: Veli Bey ve Remsi’yi eleştirel gözle okumadığınız zaman çok hata yapabilirsiniz.

Baris, Keçiborlu-Kılıç köyündeki Farı örenidir (Sevin, 2013: 156).

Remsi ise, Baris Isparta olup, İsbar, İsbarida ve Isparta şeklinde evrimleşmiştir der. 

Isparta, hâlâ bu abdestle namaz kılıyor olmalı ki, Barida adında bir otelimiz bile var. Veli Beye bir baksalar, Baris-Isparta yorumunun yanlış olduğunu hemen göreceklerdir.

Hadrianopolis, Yalvaç Metropolitliğine bağlıdır. Hadrianopolis’in Yalvaç’a 200 km mesafedeki Burdur Eğneş/ Çallıca olması imkânsızdır (Sevin, 2013: 155). 

Bu yer Hadrianoutherai (Balıkesir?) (Sevin, 2013: 50) ve Akhyraous gibi adları bulunan ve Yalvaç’a 17 km mesafedeki Gelendost-Kötürnek (Kotoiraikia) köyüdür ve burası Ana yolların kavşağı ve Asya Eyaletindedir (Remsi, 1960: 29 açık. 4, 97, 168). 

Sayfa 97’de zikredilen Myria (İzmir), Barla-Eye Burnu önündeki İzmir veya nam-ı diğer Apameia’dır. Veli Beyin kitabındaki kaynaklar tam 27 sayfa tutuyor.

Prof. Sevin, çok yaklaşmış olmasına rağmen İslâm coğrafyacılarına itibar etmediği için Herodotos’un söz ettiği Kıral Yolu’nu araziye yerleştirememiş ve Herodotos’u suçlamıştır (s.7-10). O, Kemer Boğazı’ndaki Kelene’yi (Kelainai), Dinar’a yerleştirmiş ve Kıral Yolu’nun Çapalı köyü, Uluborlu, Kemer Boğazı, Kötürnek, Şarkîkaraağaç, Beyşehir, Bozkır-Akise, Tahtalı, Dinek, Karaman, Ayrancı, Ereğli, Pozantı, Gülek Boğazı ve Tarsus’tan geçtiğini bilememiştir. 

Hâlbuki İslâm coğrafyacılarından İbn Hordazbih ve el-İdrîsî, Tarsus-Uluborlu (Ammûriye); Uluborlu- Şuhut- Afyon- Seyitgazi- Eskişehir- İnegöl- Orhangazi- İzmit körfezi (Halîc: Taşköprü); Uluborlu- Bozdurmuşbeli- Arızlı- Çay- Bolvadin- Bayat- Seyitgazi- Eskişehir- İznik ile Uluborlu- Çay- Akşehir- Bağırsakdere Boğazı- Hatunsaray- DinekTarsus yollarını mil, mil verirler. 

Beyşehir-Derebucak-İbradı (Prakana, Brakena, Bragana) -Selukule (Seleukeia) -Side (Eski Antalya) yolunu el-İdrîsî, Ammûriye’den Cellika’ya (Seleukeia) iki gün, Cellika’dan denize 12 mil olarak verir. 

2 Nisan 838’de Samarra’dan yola çıkan Halife Mu’tasım, Kıral Yolu’nu takiple 2 Ağustos’ta Uluborlu’ya gelmişti (bk.Har.1).

Yolları araziye yerleştirirken birçok şehrin yerlerini de tespit ettim. Bu sayede Hısnu’l-Yahud’un (Yahudi kalesi) Şuhut (Cuhud: Çıfıt), Santabaris’in Afyon, el-Alemeyn ve Hısnu’l-Meclis’in Gelendost-Kötürnek, Rabaz-ı Konya’nın Yalvaç Manarga, Belumin (Polemon) veya Hades’in (Ades) Çay-Karamıkkaracaören olduğunu gördüm. Veli Bey, Remsi’den almış olmalı ki, Santabaris’i (Sendeburi), hatalı olarak Eskişehir-Bardakçı’ya yerleştirir.

Sevin Hoca, Eğirdir ve Beyşehir göllerindeki coğrafî değişime aldırış etmemiş ve herkesin yaptığı hatayı o da yapmış; Beyşehir Gölü için Pusguse ve Koralis, Suğla için Trogitis Gölü demiştir. Hâlbuki Beyşehir Gölü iki parça olup kuzey parçasının adı Kıreli (Koralis), güney parçası Beyşehir (Trogitis), Pusguse ise Eski Eğirdir Gölü idi. O şayet Kâtip Çelebi ile Pîrî Reis haritalarına lütfedip baksaydı bu yazdıklarımı ve Eğirdir Gölü’ne kuzeyden karışan Menderes ırmağını çok rahat görecekti. Ayrıca Eğirdir’in Laodikya (Lâdik), Yalvaç’ın Alaşehir (Filadelfiya), Küçük Atina, Flaviapolis adları ile Anayol’un (Tarikü’l-Cadde) Hoyran Gölü’nün kuzey sahilinden değil, Kemer Boğazı’ndan geçtiğini ve Uluborlu’dan üç durak sonraki Kalami’nin (İbn Hordazbih), Kalamos olduğunu da görecekti (Har.2).

-Har.2. Göller Bölgesi'ndeki Tarihî Yollar

Prof. Sevin, Halis’i Kızılırmak kabul etmekle yanılmıştır. 

O, Herodotos, Antalyalı (Attaleiates) ve Remsi’yi iyi okumuş olsaydı; Kızılırmak’tan gayri Kemer Boğazı’ndaki Menderes için de Halis ve Sangarios, Suğla Gölü’nden Çumra’ya akan Çarşamba çayı için de Halis denildiği görecekti. 

Sardes ile Çarşamba çayı arasındaki Kıral Yolu uzunluğu büyük bir yaklaşımla 94,5 fersah, yani 520 km’dir (s.8). 

Bu yol, Kserkses’in yürüyüşüne de uygundur. 

Krıtella’dan (Karaman) Sardes üzerine yürüyen ordu, Çarşamba çayını (Halis) geçerek, Firikya topraklarına girmiş ve Firikya içinde yürünerek Kelene’ye (Kemer Boğazı) gelmiştir. Herodotos, burada Kelene’yi tasvir eder. (Resim 1-2.)

-Resim.1. Dinar-Çapalı köyündeki Kıral Yolu Kalıntısı

MÖ 401 yılında da Firikya valisi Oğul Kirus, Konya’dan Karaman’a (Tyana) doğru hareket etmiş ve Çarşamba çayını geçtikten sonra Firikya’dan çıkıp Kapadokya’ya girdiği için ordusuna yağma izni vermiştir.

Ummadığın taş baş yarar

Ben, 2012 yılında Yol ve Tarih, 2013’de de Sütkuyusu Baskını ve Ammûriye adlı iki kitap neşrettim. Bu iki çalışmamda, öncekilerin kabullerini bir yana koydum ve bazı yer adlarına, “Tarihî metinlerin dili açısından”, yani basit bir “Dilbilgisi” kuralından baktım ve gördüm ki; Kelene Dinar’a, Pusguse ise Beyşehir Gölü’ne yerleşmiyor. 

Tarihçi, “Honaz’dan imparator, Lampis üzerinden Kelene’ye yürüdü. Ondan sonra Homa ve Miryokefalona geldi” der (Honiyates, 1995: 123).

Üzerine yürünen yer, harbin yapıldığı yerdir; o halde harp, Kelene’de olmuştur; Kelene, 1176 yılında Rum toprağı olan Dinar’a yerleşemez; o halde Kelene, Türk topraklarında ve 1176’da Rum toprağı olan Uluborlu’nun şarkında, yani Kemer Boğazı’ndadır.

Ondan sonra” ifadesini de “bu yüzden” anlamak gerekir dedim ve sonunda da haklı çıktım. 

Üstte görüldüğü gibi, benzer ifade Herodotos’da da vardır: Kserkses, Sardes üzerine yürümüş ve daha sonra da Kelene’ye gelmiştir. 

Sardes, Kelene’den önce zikredildi diye, Kelene’den daha önceye yerleşmiyordu ve Kserkses, önce Kelene’ye, daha sonra da Sardes’e gelmişti.

Kelene, Kemer Boğazı’na yerleşince, Kıral Yolu’nun güzergâhı da büyük ölçüde ortaya çıktı ve Kopraman’ın yardımıyla çıkardığım ikinci kitapla da kesinlik kazandı. 

Kopraman, büyük bir özveriyle İbn Hordazbih ve el-İdrîsî’yi tercüme etti ve Tarsus-Ammûriye ve Ammûriye-Halîc yollarını araziye yerleştirdim. 

Bu anlattıklarım kolay olmadı; aylarca çalıştım. 

Hatta kitaba, “Bölüm 5, Yol ve Kent, V. M. Remsi’nin Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası’na Şerh, Hamideli Sancağının Tarihî Coğrafyası Sil Baştan” diye bir bölüm açtım ve yolların haritalarını verdim.

İkinci kitapta üzerinde durduğum ilk mesele Kinnamos’un bir ifadesiydi. Remsi (Ramsay), Pusguse Gölü için Beyşehir veya Eğirdir Gölleri üzerinde uzun uzun durur ve Pusguse, Eğirdir Gölü olması gerekir der, ama kitabın başka bir yerinde de Beyşehir der. 

İmparator Manuel, 1146 güzünde Konya’dan ricat ederken bir yerde konaklar ve ordusuna, “(Dikkatli olalım). Çünkü hâlâ düşman ülkesinin ortasındayız ve Roma sınırlarından çok uzaklardayız” der ve “doğruca önceleri halkın Skleros’a ait, ama şimdi Pusguse dedikleri göle doğru yola çıkar” (Kinnamos, 2001: 48-49). 

Ricat esnasında zikredilen “hâlâ” zaman zarfı dikkatimi çekti. 

Manuel, “hâlâ” dediğine göre, konakladığı yer, Konya’ya asgari üç günlük mesafededir ve üç günden daha az olamaz. 

Ricat halinde günde 30 km yol alan bir ordu, üç günde 90 km yol alır. Manuel’in konakladığı yer, Roma askerî yolu üzerinden Konya’ya 90 km uzaklıktaki Hüyük-Kıreli civarıdır; Kıreli civarında konaklayan bir ordu da, hiçbir zaman Beyşehir Gölü’ne doğru yola çıkmaz; öyleyse Pusguse, Eğirdir Gölü olmak mecburiyetindedir dedim. 

Bilâhare Mükremin Halil Yinanç ve Fulcersis’in, Pusguse için Eğirdir Gölü dediklerini gördüm (Yinanç, 2013: 260, Fulcersis, 1844: 3, 336). Atası, 1925 mübadelesi ile Eğirdir’den Yunanistan’a göçen Hilyas Bey de, Eğirdir Gölü için Pazgusi dedi ki, Pazgusi bir çiftçinin lâkabı imiş.

Bunları böyle ayrıntılı anlatıyorum ki, yaşlılara olmasa da, genç tarihçilere belki bir yararım dokunur. -Kopraman Hoca’yı tenzih ederim- yaşlı tarihçi ilmi, maalesef bir gurur-kibir meselesi yapmaktadır.

Prof. Sevin, esas Antalya’nın Side, yani Eski Antalya olduğunu bilmiyor olmalı ki, sadece bugünkü Antalya’dan söz ediyor (s.168); Firikya Epiktetos, Küçük Firikya ve İpsos konularında da yanılıyor (s.198, 208).

Epiktetos (Küçük Firikya), Sultan, Bozdurmuş, Uluborlu, Barla ve Anamas dağlarıyla çevrili, Uluborlu, Eğirdir, Senirkent, Gelendost, Yalvaç ve Şarkîkaraağaç ilçelerinin kapladığı alandır. 

Yalvaç için Küçük Antakya, Senirkent-Uluğbey için Mikra İznik, 29 Nisan 1091 yılında yapılan Kuman-Peçenek savaşı için Lebounion, yani Küçük Aslan (Aslancık) savaşı denilmesi, bunların, Küçük Firikya’da bulundukları içindir. 

Bu bölgenin Mukaddes Firikya (Salutaris), Yukarı Firikya, Firikya Paroure ve Heksapolis gibi adları da var. 

Prof. Sevin, Asya Eyaleti, Mysia ve Firikya Hellespontia ve Khelidonia (İleydağı) için de yanılır (s.208). 

Asya Eyaleti coğrafî olarak Eğirdir Gölü ile Çarşamba çayı arasındaki bölgedir. İdarî olarak ise buna, Uluborlu’yu da dâhil etmelidir. Çünkü Ammûriye (Uluborlu), Anadolu veya Asya Eyaletinin başşehridir. Mysia ise Uluborlu-Senirkent ilçelerinin kapladığı alandır; belki buna Yalvaç ilçesi de dâhildir.

Prof. Sevin, Troas (s.57), Signia, Sigriane ve Sigrene konularında da yanılmaktadır (s.199), Troas ve Sigriane, Afşar-Kizikos ile Hoyran ovası (Kaikos vadisi) arasında kalan Çirişli dağıdır. 

Remsi, hatalı olarak Sigriane ve Troad’ı Firikya Hellespontia’da ve Balıkesir-Çanakkale bölgesinde gösterir (Remsi, 1960: 165-177; bk. Har.2).

Anadolu’da, hatta Batı Anadolu’da aynı adla anılan birden çok şehir ve bölge vardır. Eski Tralleis veya Yeni Truva (Neutrouja) Barla, Malagina ise Mekece değil, İnegöl ile Talbonda ve Tymandos gibi adları olan Yassıören’dir (s.40, 157). 

Bir adı da Arkadiopolis olan Thyateira, Kemer Boğazı’nın şarkı ve Marsyas (Bigadiç) nehri kıyısındadır. 

İki göl arasındaki Menderes ırmağı ile Yalvaç arasında da bir Karia ve bir Lidya vardır. 

Lidya’da denilen Attaleia muhtemelen Eğirdir Gölü, Poimenenon ve Lampsakos (Lâpseki değil) ise Hoyran Gölü kıyısındadır (s.49, 183).

Aulokran, Basilyon ve Kırk Martyrs Gölü Hoyran, Oğuz (Uz) Gölü ve Rum denizi ise Eğirdir Gölü’dür. 

Çanakkale-Balıkesir arası ve Kemer Boğazı’nın şarkı olmak üzere iki Abidos var. 

İlk yedi Hıristiyan cemaati (kilise) Gelendost-Efes, Eğirdir, Barla, Barla Eye Burnu (İzmir), Kemer Boğazı, Gaziri Adası ve Yalvaç’tadır (bk.Har.2; Har.3). 

-Har.3. Anadolu'da İlk Yedi Kilisenin bulundukları yerler

Prof. Dr. Veli Sevin Hoca’nın kitabındaki hatalar bunlardan ibaret değildir, ama misal olması için bu kadarlık eleştiri yetsin.

Görüldüğü gibi sen, sen olmazsan 27 sayfa tutan kaynak bir işe yaramıyor ve seni doğru yola iletmiyor.

.

Ramazan Topraklı, dikGAZETE.com

YAZARIN DİĞER YAZILARI