?>

Özgürlükle itaat birbirine zıt değildir

ArşiV-lik- YaZı-Lar...

7 yıl önce

“İtaat ve özgürlük” başlığı altındaki yazısında Faruk Beşer, kısa ve net cümlelerle itaatin ve özgürlüğün -ya da itaat ile gelen özgürlüğün- ne anlama geldiğine dikkat çekti.

İşte, Allah’a itaat etmeyip karısından itaat bekleyen kocadan, kadın ırkçılığı ile cinsleri çarpıştıran feministlere, ailedeki “reis”in durumundan anne babaya karşı tutuma ve karı koca arasındaki birbirlerine karışıp karışamama halleri ile dini edebin bazı gereklerine işaret eden o yazı

:

İtaat konusu hem dinin, hem de bütünüyle dünya düzeninin vazgeçilmezidir.

Başta Allah’a itaat etmeyenler nice hasis duygulara, insanlara, putlara itaat ederler.

Yani her hangi bir güce itaat etmeyen kimse yoktur.

Nefsinin arzularına, paraya, kadına, erkeğe, bilime, makama, şöhrete…

Hiç birimiz hiç itaat etmemeyi başaramayız.

Böyle bir dünya yok.

O halde önemli olan itaati akıllıca, insanca ve hak edene yapmaktır.

MUTLAK ÖZGÜRLÜK… MUTLAK İTAAT...

Özgürlükle itaat birbirine zıt değildir.

Mesele bunların dengeli ve yerli yerinde kullanılmasıdır.

İnsan için mutlak bir özgürlükten söz edilemeyeceği gibi mutlak bir itaatten de söz edilemez.

Hiç kimse canının her istediğini yapamaz.

Kimse de kimseye canının her istediğini yaptıramaz.

ÖNCE ALLAH’A İTAAT...

Kadının kocasına itaati her iki taraftan da istismar ediliyor.

Önce Allah’a itaat etmeyen, ama müslüman olduğunu söyleyen koca, karısının her konuda muti olmasını sağlamak için ona, kendisine itaat etmesinin dinin emri olduğunu dayatıyor.

Oysa öncelikle o Allah’a itaat etmeli ve görevlerini yerine getirmelidir.

Böyle yaparsa eşinden her konuda itaat bekleyemeyeceğini anlayacaktır.

Yani mesele, bir kadın meselesi olmaktan önce, bir erkek meselesidir de.

FEMİNİSTLER KADINLA ERKEĞİ DÖVÜŞTÜRÜYOR...

Diğer taraftan feministler kadını ve erkeği ayrıştırıp birbirleriyle dövüştürüyor ve onları üstün gelme yarışına sokuyorlar.

Sonunda kadın erkeğe, erkek kadına eş, dost, yardımcı olma yerine düşman kesiliyor.

Böylece de ya zayıf olan taraf diğerine kayıtsız şartsız boyun eğiyor, eziliyor, horlanıyor.

Ya da herkes serkeşlik/nüşûz ediyor, huzuru dışarıda arıyor ve sonunda aile dağılıyor.

Eşine itaat etmeyen birisi, onlarca ne olduğu belirsize itaat eder hale geliyor.

“MÜ’MİNLER İŞLERİNİ KENDİ ARALARINDA İSTİŞARE İLE HALLEDERLER"

Oysa İslam’da evin reisi erkektir, sadece kadın değil bütünüyle ev halkı ona itaat eder denmesi, o yat deyince onlar yatarlar, kalk deyince kalkarlar, ne derse yaparlar demek değildir.

Aile bir yönetim birimidir ve Allah (cc), “müminler işlerini kendi aralarında istişare ile hallederler” buyurur.

Aksi halde koca despot bir monarka dönüşür.

Diyelim ki, bir konuda ailede istişare edildi, tartışıldı ve bir noktaya gelinemedi, o zaman bir son karar vermesi gereken merci olmalıdır ki, işler yürüsün.

İşte bu da kocadır demektir.

Diğer bütün idari birimlerde de böyle değil midir?

Çünkü eşyanın tabiatı bunu gerektirir.

Aksi, anarşidir, fesattır.

Karar yanlışsa ceremesini de kararı veren çeker.

Şimdi şu ilahî emre bakalım:

"Mümin erkekler mümin kadınlar birbirlerinin velisidirler; iyiliği emrederler, kötülüğü yasaklarlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler, Allah’a ve resulüne itaat ederler… İşte onlara Allah merhamet edecektir. Şüphesiz Allah Azîz’dir/mutlak galiptir, Hakîm’dir/ hükmünde ve işinde hikmetler vardır”.

KARŞILIKLI VELAYET VE DOSTLUK, ALLAH VE RESULÜNE İTAAT EDİLMESİNE BAĞLIDIR...

Veli, hem dost, yâr ve yoldaş, hem de diğerinin hukuki tasarruflarını/velayetini onun adına üstlenebilen kimse demektir.

Buna göre demek ki, kadın da erkeğin velisi olabilir.

Velayet hem maddi hem manevidir.

Maddi olması velisi olduğu kimsenin işlerini onun adına görebilmesi, manevi olması da, sevgide muhabbette, dostlukta, yardımda, sırdaşlıkta onun yâri olmasıdır.

Bunda; müminler ancak müminleri dost edinsinler manası da vardır.

Ayrıca erkek karısının gayrimeşru hareketlerine müdahale etme hakkına sahip olduğu gibi, kadın da kocasına karşı bu hakka sahiptir.

Mesela erkek, neden namaz kılmıyorsun, neden içki içiyorsun, sigara içiyorsun diye kendisini uyaran hanımına, sen bana karışamazsın diyemez.

Ayetten ayrıca anlaşılıyor ki, bu karşılıklı velayet ve dostluk ancak, temel ibadetlerin yapılmasına, Allah’a ve resulüne itaat edilmesine bağlıdır.

Bu konuda eksiği olanlar bu düzeni sağlayamazlar.

ANNE BABAYA İTAAT...

İnsanoğlunun itaati konusunda Allah’a kulluktan sonra en yüksek merci anne babadır.

Ama ilginçtir ki, Allah onlara itaatten ziyade ihsandan söz eder.

İhsan güzel olanı en güzel şekilde yapmak demektir.

Annesine babasına meşru çerçevede itaat etmeyen bir evlat, onlara ihsanda bulunmuş olamaz.

Yani anneye babaya itaat diğer itaatlerden farklı olarak gönülden ve en güzel şekliyle olmalıdır.

Buna rağmen onlar çocuklarını Allah’a şirk koşmaya zorlarlarsa onlara da artık itaat edilmez (Ankebût 8). Ama evlat bu itaatsizliği bile ihsan ile yapmalıdır.

ANNE-BABA... KARI-KOCA... DİNİ EDEBİN GEREĞİ...

Şunları da ekleyelim:

Anne baba, evlenmek isteyen çocuğuna evlenme, diyemez.

Onun dindar birisiyle sırf dindar olduğu için evlenmesine engel olamaz.

Koca, adam gibi evine bakıyorsa karısının çalışmasına izin vermeyebilir. Ama izin verirse maaşına karışamaz.

Hocaya, üstada saygı ve sevgi de dini edebin gereğidir.

Ama hukuken zorunlu olmadığı gibi, diyaneten de ancak maruf ve meşru olmakla kayıtlıdır.

Bu durum her müminin yaptığı itaatin doğru olup olmadığını bilmesini de gerektirir.

Faruk Beşer, Yeni Şafak -22 Eylül 2017 Cuma-

:

Yazıda bazı ilave paragraf açmalarla, siyahlaştırma ve ara başlıklar bize aittir.

dikGAZETE.com

YAZARIN DİĞER YAZILARI