Çağımızın hastalığıdır, insanın kendi işini yapamaması veya işsizlik.
Mecburiyetten başlanılan bir çalışma, bir süre sonra çalışmayı yapan ve yaptıran için de başarısızlığa dönüşür.
Öyle olunca da, geride bırakılan zamanda ‘ustalık’ dönemi yakalanmadan, emeklilikle sona erdirilir.
Belli bir yaş, emeklilikten sonra ise, ‘Ne iş olsa yaparım!’ mantığı hüküm sürmeye başlar.
Kariyer, meslek açısından geleceği düşündüğümüzde, yaptıran ve yapan için ‘Sporu nasıl sanat haline getirebiliriz?’ sorusunu düşünmeden edemiyoruz.
Öyle ya, herkes basketbol, futbol antrenörü, fitness eğitmeni olursa, üniversitelerin beden eğitimi ve spor bölümlerinden (ortalama yüzün üzerinde üniversite, her yıl binlerce öğrenci) mezun oluyor!
Sahi, onlar ne iş yapacak?
Sonra torpil süreci işletilmeye çalışılıyor.
Hiç kimse kendi işini yapmadığı/yapamadığı için, mecburiyete bağlı olarak mutsuzluk ve verimsizlik ortaya çıkıyor.
Evet yapılması gereken, çağın gerektirdiği şartlara göre meslekte alternatif seçenekler oluşturabilmek.
Bunu bir branşta yapamazsınız belki ama, isimleri farklı olsa da, içerik olarak birbiriyle bağlantılı uzmanlık alanları birbirini bütünleştirerek, kolaylıkla yapılabileceğini görmekteyiz.
Örneğin fiziksel rahatsızlığı bulunan bir bireye ilk teşhisi Fizik Tedavi ve Rahabilitasyon uzmanı koyuyor, sonra fizyoterapistle egzersiz başlatıyor.
Takip eden süreçte ise beden eğitimciler devreye girerek, egzersizlerde devamlılık sağlanıyor…
Benzer durum davranış bozukluğu gösteren otizmli bireyler için de söz konusu.
Doğuştan veya hayatın ilk yıllarında teşhisi konulan gelişimsel farklılık gösteren ve toplumda otizmli bireyler şekline tanımlanan bireylerin velileri, arayışa mecbur kalıyor.
Bu arayışta hedeflenen, çocukları topluma uyum sağlayacakları davranış şeklini kazandırmak.
Araştırmalara göre bireyin bulunduğu sosyal çevre, yetişme tarzı veya ekonomik şartlar hiçbir bağının olmaması, her ailenin başına gelebilecek otizm gerçeğini gözler önüne sermektedir.
Nitekim, bundan 10-15 yıl öncesine kadar otizmli birey sayısı 120-130 kişiden bir kişi olurken, içinde bulunduğumuz zaman sürecinde bu oranın 60’lara kadar düşmesi, konunun ehemmiyetini ortaya koymaya yetiyor.
Hal böyle olunca da, böyle bir durumla karşı karşıya kalan aileler, çocuklarına doğru tedavi yaptırabilmek için bir arayış içerisine girmektedir.
Teorik ve uygulama açısından sporun içinde yer alan bir kişi olarak, hareket ve egzersizin insan sağlığı üzerinden etkisine inananlardanız.
Bir soru ile ne demek istediğimizi, somutlaştıralım.
Bugün doktorların, reçetesine yazamadığı fakat hastasına tavsiye ettiği ilacın ismi, hareket ve egzersiz. Benzer durum toplumda 'engelli' olarak isimlendirilen 'özel insanlar' için de gerekli…
Otizimli bireylerin eğitimlerinde özel eğitimcilerin rolü oldukça önemli.
Üniversitelerin Özel Eğitim Bölümlerinin eğitim ve öğretim programına bakıldığında, bilişsel, alıcı ve ifade edici dil gelişimi, sosyal-duyusal gelişim ve uyumsal beceriler gelişim alanlarla birlikte, beden eğitimi ve spor alanına giren kaba motor gelişimi (hareket, denge, nesne kontrolü) ve ince motor gelişimi (kavrama, el becerileri ve bırakma) çalışmalarını yer aldığını görüyoruz.
Her birinin, kendi alanına göre uzmanlık gerektiren bir hassasiyet dikkate alındığında, özel eğitime ihtiyacı olan bireyler/çocuklar için, Özel Eğitimciler ve Beden Eğitimcilerin önemi ortaya çıkarıyor.
Yüksek Öğrenimin, Özel Eğitim müfredatında bu öneme vurgu yapıldığını görmek mümkün.
Bunun da uygulandığı kurumlarla olan bağımız, birçok gerçeğin gün yüzüne çıkması ve yazımıza konu olmasını sağlıyor. Anka Özel Eğitim ve Spor Merkezi de o kurumlar arasında yer alıyor.
Otizmli bireylerin hayatlarına dokunuşta, Özel eğitim ile sporun birbirini tamamlayan önemli halka oluşması, kurum içerisinde görev alan Beden Eğitimcilerin açıklamaları, bu gerçeği/örneği net bir şekilde ortaya koyuyor!..
-Devam Edecek-Ahmet Gülümseyen, dikGAZETE.com