?>

ÖYKÜ: Derin Dalga -Bölüm 6- Vurgun

Halil Emrah Macit

5 yıl önce

Sabah ezanına kadar devam eden teşkilat ve komite toplantısının ardından herkes mis gibi sakız kokulu çarşafları olan odalarına çekilmiş, bol meşe, bol çınar ve bol çam ağaçları altındaki karargâh iyiden iyiye sessizliğe gömülmüştü.

Teşkilat toplantısı için üç günlük yoldan gelen Eşref Bey ve Ali Bey iki eski kulağı kesik uyumamışlar, öğle vaktine kadar Uygurların durumu üzerine, Atlantik politikaları üzerine ve Suriye üzerine derin derin sohbetler yapmış, plan üstüne plan kurmuşlardı.

Fakat Ali beyin sinirleri hala geçmemişti gece toplantıdaki yeni yetmelerden Tuğrul diye bir Asya koordinatörü gereksiz sözü birkaç defa uzatıp usullere aykırı davranınca Ali Bey salonun ortasında; “Senin o dilin bir daha uzarsa o dilini keserim…” diye genç adamı terslemişti.

Eşref bey; “Gençtir bunlar can Ali, kanı hızlı akar bunların. Hadsize haddini bildirmek öksüze kaftan giydirmek gibidir. Sen diyeceğini dedin tamam. Konuyu kapatalım. Tadımız kaçmasın!” dedi Ali beye dönerek.

O esnada nefes nefese içeri Özkan girdi; “Beyim Tuğrul. Tuğrul beyim. Odasında kafasına sıkmış.” 

Gece izin isteyip erkenden odasına çıkan Türk Dünyası Birliği Asya Koordinatörü Tuğrul Polat, önce yanındaki kız arkadaşına sonra kendi kafasına tek el ateş etmiş, ikisi de karargâhta darı bekaya irtihal etmişler. 

“Eceli gelen it cami duvarına bevlermiş. Gidene dur denmez. Allah taksiratını hasenata tebdil etsin…” dedi Ali bey Özkan’a.

“Bir adın kalmalı geriye bütün kırılmış şeylerin nihayetinde. Aynaların ardında sır yalnızlığın peşinde kuvvet. Evet nihayet bir adın kalmalı geriye bir de o kahreden gurbet. 

Sen say ki ben hiç ağlamadım, hiç ateşe tutmadım yüreğimi, geceleri koynuma almadım ihaneti ve sanki bütün şiirler gözlerini bütün şarkılar saçlarını söylemedi. 

Hele nihavent hele buselik hiç geçmedi fikrimden ve hiç gitmedi bir topak kan gibi adın içimin nehirlerinden. 

Evet yangın, evet salaş yalvarmanın korkusunda talan, evet kaybetmenin o zehirli buğusu, evet isyan, evet kahrolmuş sayfaların arasında adın. 

Sokaklar dolusu bir adamın yalnızlığı bu sevda, biraz nadan biraz da hıçkırık tadı pencere önü menekşelerinde her akşam. 

Bir adın kalmalı, bir adın kalmalı geriye kırılmış şeylerin nihayetinde ayrılık, ah ayrılık kurşun kadar ağır. 

Bir adın kalmalı geriye bir adın kalmalı, bir adın kalmalı geriye ayrılık kurşun kadar ağır. 

Beni affet, kaybetmek için erken, sevmek için çok geç. 

Dağlar sonra oynadı yerinden ve hallaçlar attı pamuğu fütursuzca.

Sen say ki yerin dibine geçti, geçmeyesi sevdam ve ben seni sevdiğim zaman bu şehre yağmurlar yağdı. 

Yani ben seni sevdiğim zaman ayrılık kurşun kadar ağır, gülüşün kadar felaketiydi yaşamanın. 

Yine de bir adın kalmalı geriye, bütün kırılmış şeylerin nihayetinde, aynaların ardında sır, yalnızlığın peşinde kuvvet. 

Evet nihayet, bir adın kalmalı geriye, bir de o kahreden gurbet beni affet kaybetmek için erken sevmek için çok geç. 

Sen say ki, ne sen say ki, hiç ağlamadım ateşlere tutmadım yüreğimi sen say ki, sen sanki geceleri koynuma almadım ihaneti.

Bir adın kalmalı, bir adın kalmalı geriye ayrılık kurşun kadar ağır beni affet kaybetmek için erken sevmek için çok geç…”

*

Tuğrul Polat’ın naaşı Devlet Mezarlığı Müdürlüğü’nden alınan özel izinle Yenimahalle’ye, çok sevdiği Magnum 357 model beylik silahı ile birlikte törenle defnedildi. 

Bütün komite, törende aniden bastıran yağmur altında defnettiler Tuğrul‘u kabrine. 

İşlemler bittiğinde Eşref Bey, özel jetini hazırlatıp akşam saatlerinde Altaylar’daki köşküne geri döndü. 

Özkan da törenden sonra Ali beyle İstanbul’a Eyüp sırtlarındaki çiftlikteki iki katlı cumbalı ahşap konağa geri döndüler. 

Özkan, uçakta Ali beye dönerek; “Siz daha iyi bilirsiniz ama keşke o kadar sert çıkmasaydınız mı efendim, kaldıramadı herhalde çocuk…” dedi. 

Ali bey; “Hayır gülüm, otoritemi korumak zorundaydım orada. Töre bir kez delindi mi artık dikiş tutmaz, bunu böyle bilesin…” dedi Özkan’a ve devam etti;

“Ayrıca Özkan’ım Tuğrul’u Derman temizledi. İntihar tamamen işin dalgası yani. Aslanım Derman. Çekildi mi kılıçlar. Türk'ün gönlü hoşlanır. Kağanlığı kurmaya. Yeni baştan başlanır. Gözler ayda güneşte. İlteriş Kağan başta. Yazlar geçer savaşta. Ötüken'de kışlanır. İçelim kımızları. Yosma Gök Türk kızları. Esritirken bizleri. Yavuzlar yavaşlanır…”

Uçak aniden türbülansa girince, 2 pilotun 1 mürettebatın, Ali beyin ve Özkan’ın kan beynine sıçradı. 

Ağır türbülanstan manevra yaparak kurtulamayan uçak, Bolu Sultanbey, Dağkent ve Yumrukaya üçgenindeki göle çakılarak paramparça oldu, hiç kimse kurtulamadı, kurtulan olmamıştı. 

Özel jet, türbülansta büyük vurgununu yemişti. Dosya kapanmış, komite gölün derinliklerine gömülmüşü.

"Şiddetle başlayan hazlar, şiddetle son bulurlar. Ölümleri olur zaferleri, öpüşürken yok olan ateşle barut gibi. En tatlı bal bile tadıldıkça bıkkınlık verir, aynı tat isteği, iştahı köreltir. Onun için, ölçülü sev ki uzun sürsün sevgin. Hedefe hızlı giden, yavaş kadar geç varır…"

Derin Dalga sona erdi

.

Halil Emrah Macit, dikGAZETE.com

YAZARIN DİĞER YAZILARI