OSMANLI İMPARATORLUĞU’NDA NUH’UN GEMİSİ VE TASVİRLERİ
Osmanlı İmparatorluğu'nda oldukça fazla sayıda gemi resim ve tasvirleri bulunmaktadır. Bu tasvirleri genellikle minyatürlerde, çeşitli el yazmalarında görmekteyiz.
İlk olarak Katip Çelebi’nin yazdığı Tuhfet el-Kibâr adlı eserin minyatürlü el yazmasını örnek verebiliriz. Ayrıca Matrakçı Nasuh'un donanma seferleriyle ilgili yaptığı minyatür çalışmalarında da çok güzel çizilmiş gemi resimleri buluyoruz.
‘Minyatür’ kelimesi Ortaçağ Avrupa manuskriptlerinde ilk harfi süslemek için kullanılan “minium” yani kırmızı kurşun tozu ile yapılan “miniatura” adlı süslemeden geliyor.
Zamanla “minör” -küçük- kelimesinin etkisiyle “ufak resim” anlamını kazanmıştır.
Orta Çağ’da minyatür her daim iki kapak arasında kalmak için yapılmış, duvarları süslememiş ve tuvalde sergilenmemiştir. Osmanlı devletinde minyatür sanatı 15. Yüzyıl ortalarında önem kazanmıştır.
Fatih Sultan Mehmed Han’ın minyatüre olan ilgisi, bu sanat ekolünün gelişmesine katkı sağlamıştır.
Şimdi sizlere Osmanlı Minyatüründe Nuh’un gemisi ve Tufan’dan biraz bahsetmek istiyorum.
İnsanlığı kurtaran bu kahraman gemi hakkında, birçok dinlerde, mitoloji kaynaklarında, eski Türk kaynaklarında ve özellikle kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’de “Tufan”la ilgili benzer bilgileri bulabiliyoruz.
Bildiğiniz gibi Nuh (as.) diğer semavi dinlerde de kabul edildiği gibi ismi Kur’an’da da zikredilen peygamberlerdendir.
Yeryüzündeki bütün canlıların yok olduğu Tufan’dan sonra, insanların Nuh aleyhisselamın soyundan yeniden çoğaldığına yani Nuh Peygamberin, gemiye aldığı insan ve hayvan cinslerinden diğer canlıların türediğine inanılır.
Türk kaynaklarında anlatılan bir efsaneye göre Türkler, Hazreti Nuh ın soyundan türemişlerdir. Ebu’l Gazi Han’ın ‘Şecere-i Türki’ adlı eserinde, Türklerin soyu Yafes’in 7 oğlundan birine uzanmaktadır.
1077’de yazılan Dîvânu Lugâti’t-Türk’e göre: “Türkler, aslında yirmi boydur. Bunların hepsi Nuh Peygamberin oğlu Yâfes oğlu Türk’e dayanır.” (Kâşgarlı Mahmud, el yazması 2008)
Bazı Arapça kaynaklara göre ise Nuh Peygamber, Tufan’dan sonra yeryüzünü çocukları arasında paylaştırmış, böylece Ceyhun tarafının hepsini Yâfes’e verdiği söylenir. “Yâfes’in yedi oğlu vardı… İkincisinin adı Türk” idi. (Şeşen Ramazan: İslam Coğrafyalarına göre Türkler ve Türk Ülkeleri, 1998)
Konuyla ilgili Farsların destanı Şehnâme'de şu şekilde bahsedilmektedir:
“İkinci oglı kim Tûr’ıdı adı / Oŋa daḫı olur hāsıl murādı // Virür Tūrān’ı k’oldur Çīn ü Māçīn / Çıkarur göge ta’zīm-ile adın // Semerkand’dan aŋaru (öte) Türk ü Tātār / Aŋa Tūrān dirler bilgil (bil) iy yār // Virür başdan başa Tūrān’ı Tūr’a / Ki beglik ide vara hükm süre.”
Örnekte görüldüğü gibi Türk adı Şehnâme’de yüzlerce defa geçer. Gerek Akhunlarla gerek Köktürklerle yapılan mücadelelerde Farsların düşmanı daima Nuh’un soyundan gelen ‘Türk’ kelimesiyle ifade edilir. Hakanları da Hâkân-ı da Türk olarak anılır.
Kur’an’da ise 10 Surede Nuh (as.) üzerine bilgi vardır. Bu surelerden biri Nûh Sûresi’dir. Bir ayette de Nuh Peygamber ile ilgili şöyle buyrulmaktadır:
“Andolsun, Biz Nuh’u kendi kavmine gönderdik, o da içlerinde elli yılı eksik olmak üzere bin sene yaşadı. Sonunda onlar zulmetmekte devam ederlerken tufan kendilerini yakalayıverdi.” (Ankebut Suresi-14)
Bu ayetin tasviriyle ilgili 16. Yüzyıl Osmanlı istinsahı Süleymaniye Kütüphanesi’nde bir minyatür bulunmaktadır.
-Süleymaniye Kütüphanesi, Hamidiye 980-
Nuh (as.) kavmini Rabbinin dinine davet etmiş ve onlara başlarına gelecek azaba karşı uyarılarda bulunmuştur. Maalesef Nuh’un azgın ve nankör kavmi, inkâra devam etmiş ve böylece Tufan’da boğulanlardan olmuşlardır.
Yukarıda gördüğünüz minyatür eserde bu Tufan tasvir edilmiştir. Figürler, hırçın dalgaların etkisiyle suyun akıntısına kapılmışlardır.
Ayrıca Nuh Peygamber’e Tufan öncesi şöyle vahyedildiği belirtilmektedir:
“Böylelikle Biz ona: Gözetimimiz altında ve vahyimizle gemi yap. Nitekim, bizim emrimiz gelip de tandır kızışınca, onun içine her ikişer çift ile, içlerinden aleyhlerine söz geçmiş onlar dışında olan aileni de alıp koy; zulmedenler konusunda bana muhatap olma, çünkü onlar boğulacaklardır diye vahyettik.” (Mü’minun Suresi, 27. Ayet)
Kur’an-ı Kerim’de geçen bu olayın bir başka Osmanlı el yazmasında tasvir edilmesi de dikkat çekicidir.
Minyatürde tek direkli gemi, iki katlıdır ve bu katlarda hayvanlara barınaklar yapılmıştır. Merkep, köpek, kedi, at, aslan, boğa, deve ve fil gibi hayvanları resimde görebiliyoruz.
Mavi renkli gökyüzü kara, gri ve beyaz bulutlarla kaplıdır. Figürlerin dengeli yerleştirilişi ve yatay ve dikey çizgilerin kullanımı, minyatüre manevi kutsal bir hava katmıştır.
-Süleymaniye Kütüphanesi, Hamidiye 980-
Tarih kaynaklarında gemideki insanların sayısı üzerine değişik bilgiler aktarılmaktadır.
Kur’an’a göre gemide yer alan inananların sayısı çok azdır. Bunlar Hz. Nûh aleyhisselamın oğulları Sam, Ham, Yafes ve eşleriyle toplam 9 kişiydiler. Yalnız Hz. Nûh’un oğlu Yam ile Hz. Nûh’un karısı Vâilel, ona inanmayanlardan oldukları için gemiye alınmamışlar, Tufan’da yok olmuşlardır.
Bu minyatürde, geminin sadece bir kesimi gösterilmiştir. Tek sıra ışık pencerelerinden hayvanlar görünmektedir. Bu tasvirin amacı Tufan’da boğulmak üzere olan insan ve hayvanları göstermektir.
Nuh’un Gemisi, gerek Osmanlı minyatüründe, gerek Ortaçağ Avrupa minyatüründe evrensel metaforlar ve tasvirler arasında yer alır.
Özetle; her din ve her medeniyetin mensubu kendince bir mesaj alır bu dev sembolik hikâyeden.
.
Hülya Ayhan, dikGAZETE.com