Bu yol “kıldan ince, kılıçtan keskindir” buyurur büyükler.
Şeriat de, tarikat de (ki ‘tarik’ yoldur), marifet de, hakikat de birbirinden ayrı değildir.
Şeriate göre benim işlediğim fiil, bir hatanın telafisi, gümüş tepsi ile önüme sunulduğunda ben onu telafi etmekle yükümlüyüm.
Evvelce o fırsatım yok idi, yükümlülük de yok idi.
Hakikatten bakarsam fiil de fail de ‘1’dir.
Oysa hata gibi görünen fiili sahiplenmek edeptendir.
“Zuhurat öyle oldu” deyip arkanı dönemezsin.
Neden “kıldan ince, kılıçtan keskin”dir?
Her pencereden ayrı ayrı bakıp, fiilleri yerinde ve doğru uygulaman için...
Sen mi uygularsın?
Yoksa ayrı olmadığın ‘Öz'ün mü uygular?
Hani bir vakit, bilimden bir örnek verip, “elektron tanesinin yaptığı bir hareket, geçmişini değiştirir” demiştik.
İşte gümüş tepsi ile sana hatanı düzeltmek için sunulan fırsat; telafi edersen geçmişini değiştirir mi?
Elbet değiştirir…
“Süleyman kuş dilin bilir derler,
Süleyman var Süleyman’dan içeri,
Şeriat, tarikat yoldur bilene,
Marifet, hakikat andan içeri”...
Marifet hata görmekte değil, hataları, eksileri, artıların içinde eritmekte…
İse…
O vakit anı yakalar, andan bakarsın...
Anda olup bitmişleri, yaşamak üzere, staj için geldiğin genişletilmiş zamanda ki yer yüzlerini bir tarafa bırakır, huzurda olursun..
.
Öz’ün İfadesi, dikGAZETE.com