“Sen kimsin?”
Ne bağırıyorsun ufacık çocuğa :)
“Çocuktan al haberi." denilen çocuk saflığına coşkusuna halen değer verilen…
Necefli Maşrapa görünce, aklına TRT arızası gelen…
Beyaz yakalı kara önlük giymiş; kocaman beyaz kurdeleler takmış…
Eğitim değil, öğrenim görmüş…
Gözünü, elde cep telefonu ile açmamış…
Her şeyleri ekrandan şıp diye bilmemiş…
Yaşayarak, deneyimleyerek, sorgulayarak öğrenmiş…
Büyük ailelerin coşkulu tantanasında, ergenlik nedir bilmemiş
Yazın yaylaya, kışın sahile, arada denize gitmiş…
Üzerinde, yılan-akrep yürüyemeyen keçi kılı kilimli son Yörük çadırlarını görmüş…
Yerli tohumla beslenmiş pınar suyu içmiş…
İleri yaşlara kadar, bazı yeniyetme hastalıkların adını bile duymamış…
Ağaçtan meyve, avardan sebze toplamış…
Buğday başağı ütmesini tatmış…
Dağda-tepede sularda oynamış…
Yamaçlardaki yüksek çamlara kurulmuş dev salıncaklarda birbirinin üzerine atlarken düşmemeyi öğrenmiş…
Gelincik - papatya tarlalarında koşmuş…
Çamurdan, daldan, çöpten oyuncak yapmış…
“Sus” dendiği için tam tersine merakla sorgulamış araştırmış, şimdiye kadar da edebinden susmuş.
Ana-babaya da evlada da ses çıkaramamış, hatta ana-babadan da evlattan da yeri geldiğinde 'azar' işitmiş kadar arada.
Bir dolu çocukla beraber, sokaklarda koşturmuş, bisikletlere binmiş…
Leblebi tozu atıştırmış…
Sokaktan, denizden alınamayınca arkasından sıkmalar, yağlı şekerli salçalı baharatlı ekmeklertaşınmış…
Kameralarla gözetlenmemiş…
Siyah-beyaz televizyonlu evlere toplaşan komşulara hizmetten yorulmuş…
Santrale numara bağlatmış, çevirmeli telefonlar kullanmayı bilen.
Telefonlu evlere haber bırakılan…
Fotoğraflı - fotoğrafsız mektuplar almış, mektuplar yazmış…
Çektiği fotoğrafı ancak basılınca görebilmiş, fotoğraflar bastırmış.
Bayramlarda kartpostallar göndermiş…
Hesap makinesi kullanmadan, ekranlara sormadan araştırmış, okumuş.
Ne “akbil” verilmiş, ne “servis” bilmiş, okula yürüyerek gidip gelmiş.
-Bana bak! Sana diyorum hey heeey! Şu çocuğu tanıyor musun?!
Hayranların, annelerin dikkatini çekecek kadar evin etrafında dolaşmaktan başka bir araçları da olmadığından, yeri geldiğinde bahçeye bile çıkarılmamış.
Iskalamak üzere terlik fırlatan, usulca acıtmayan çimdik atan anneler ile icabında bir bakışla oturtmuş mesafeli babalarla yoğrulmuş…
Okul ödevlerini yapacak ebeveyn bulamamış.
“Lüks ışığında” kitap okumuş.
Dil öğrenirken kalın kalın sözlükler karıştırmış.
Hazır lokma gelmediğinden; Okumak, araştırmak özel ilgi alanı değil, hayatının olağan parçası olmuş.
Dijital animasyonları değil, yalnızca şimdi buradaki hayatı gözlemlemiş yaşamış.
Öğretmenleri canından bezmemiş, gönüllü vakitlerini, emeklerini vermiş…
Üniversite sınavında Türkiye derecesi yapmış, normal liselerde okumuş.
Ihlamur, ada, nane çaylarıyla, kekik yağlarıyla iyileşmiş…
Kapıları kilitlenmeyen evler görmüş.
Televizyon ekranlarındaki karanlık içeriklerle, şovlarla değil; gündemin mizahla hicvedildiği programlarla, karikatürlerle, K. Sunal filmleriyle, neşeli mahalle dizileriyle büyümüş.
Siyasilerin hiçbiri göremiyorken güya; Geleceğin yükselen değerinin doğamız doğalımız, en kıymetlimizin de orantısızca yoğun genç nüfusumuz olacağını çok evvelden öngörmüş.
Siyasi sahneye çıkarılan hiçbirinin temelde bir farkı olmadığını defalarca deneyimlemiş.
Bir teşhis konulana kadar birçok etkene bakıldığına şahit olmuş.
İstisnasız.
Henüz ilkokuldayken; “Bir verinin bilimsel olabilmesi için, hiç etkilenmemiş ve başka türlü etkilenmiş gruplarla değerlendirilmiş olması elzemdir. Yoksa yalnızca bir teori bir varsayımdır" denilmiş.
Önceki nesiller ile iletişim çağı neslinin de köprüsü.
“Son nesil”im belki de...
Hani tezgahladığınız algılarda yeri olmadığından belli, eşsiz şehadetini ortadan kaldırmaya çalıştığınız nesil.
**
Hadi elinde telefonla göz açmış, ekran şıp bilimcisi nesil hatırlamaz da; Yarım asırdan fazladır bu hayata şahitlik edenlere şaşmamak elde değil.
Tek soru:
- Şimdiye kadar, başka hiçbir etkene de bakılmaksızın, tartışmalı bir tek dandik testle herkese tek tip aşırı doz tedavi yapıldığını duydun-gördün mü hiç?
Tek yorum:
- Doğal sistemime ve Allah'ın yarattığına itimatım tamdır.
Allah'ın Anayasasının da verdiği yetkiye dayanarak;
Nefesime ça’put-ma’put takmıyorum, aşı-maşı da olmuyorum.
İnanabiliyor musun?
Ele: “Bunları sizin için duble güvenli yaptık, Enjoy yani keyfini çıkarın” bile dediler.
“DSÖ” sözleşmesini ise 'yargılanamaz' şekilde yapmışlar. Sorumluluk da her türlü sende.
Hem kendisi resmi belgede “bilimdışı” diyor…
Hem sorumluluk almıyor, imza istiyor.
Hem de “E bu bilimdışı diyor, imzalamam” diyeni kısıtlayacakmış-mış…
Buradaki adaleti insaniyeti vicdanı bulunuz.
İngilizce daha iyi anlıyorlar artık herhalde:
“I'm sorry”
'Kimselerin' okumadığı resmi belgeler açık seçik, “konu bilimdışı ve deneksiniz” de diyorken;
Yasadışı, bilimdışı, toplumun şerefini titreten, en temel haklarına giren, bir bize mahsus, izansız ayarsız yaptırımlara duble itaatsizlik madem.
Kimse kusura bakmasın;
Canımı... Cananımı... Evladımı... Memleketimi dağda bulmadım.
Önce Can.
Bazı siyasiler de utanmadan cılız itirazlarda yenice;
Hep birlikte çanak tuttuğunuz yyd-üzenine güveninizin eserinde gelinen nokta:
Milleti çıldırttınız.
Enjoy.
.
Sümeyya Demirel, dikGAZETE.com