Annem, kardeşimi ve beni “aşılatmamış” bu yaşımıza kadar da ilaçsız/antibiyotiksiz büyütmüş.
Ne hazır bez, ne hazır mama kullanmamış.
Allah, annemden yarattıkları adedince razı olsun.
Ben de yavrularımı dünyaya getirmeye vesile olurken serum, ağrı kesici vs. hiçbir tıbbi müdahale kabul etmedim (İnsan, fıtratını korursa zaten bir müdahaleye gerek kalmıyor, her şey yaradanın emrettiği gibi oluyor; sadece tevekkül, aksi bir durum olabilir mi? Olabilir. Zaten 2 ebe yanımdaydı. Korkmayın doğumda ölmekten. Şehadettir bu. Doğumda ölmek bize nasip olur mu? Şehadete layık mıyız önce bunu düşünelim).
Velhasıl, yavrularım da fıtrat doğrultusunda evde ilk nefeslerini aldılar.
Hiçbir tıbbi müdahaleye, aşıya, ilaca maruz kalmadılar.
Aşı, bizim hayatımıza doğumdan itibaren girmedi.
Ve Elhamdulillah hastane yolu bilmeden yaşıyoruz.
Korona mı?
Hepimiz olduk, belki farkına vardık ve belki varmadık.
Ben "mRna" ve sair aşıları reddediyorum.
Kendim ve çocuklarım bu aşıları olmayacağız.
“Bedeli ne olursa olsun!” asla fıtratımıza müdahale ettirmeyeceğiz.
Bu aşıyı olmazsak “başka ülkeye gidemeyecek, uçağa binemeyecek, eğitim vs alınamayacak”mış!..
Ne yapayım!?
Yaşama alanımın daralmasını mı, yoksa beynimin ve zihnimin ele geçirilmesini mi tercih etmeliyim?
Ben artık “ben” olamadıktan sonra, uçağa binsem ne binmesem ne?
“mRna” aşıları diğer aşılar gibi değil kardeşler.
Diğerleri detokslarla vs. tolere edilebilirdi ama bu direk hücredeki “RNA”ya, kendi koduna göre protein ürettiriyor.
Yani bu ne demek?
Biz zaten proteinlerden oluşmaktayız; e, bu kafasına göre benim bedenimde istediği proteini üretme ya da değiştirme gücüne sahip bir aşıysa, yarın zihnimde ya da üreme sistemimde bir değişiklik yapmayacağına garanti var mı?
Ya da “zaten amaç bu” değil mi?
“Bize ne vaad edip, bizden ne götürüyorlar” muhasebesini iyi yapmak lazım.
Bırakın artık sunumları, ponçik kanepe yastıklarını, en iyi yağ çözücüyü dertlenmeyi!
Anneler, babalar; hayat memat meselesi bunlar!
Yaşlılarımıza sahip çıkamadık, yemyeşil yaylalarından, mis gibi tereyağlarından koparıp evde dört duvar arasında bir poşet ilaçla yaşatıp, buz gibi yoğun bakımlarla ilaç yan etkileriyle can verdirdik!
Bebeklerimize sahip çıkamadık, fıtrata güvenmeyip 2 yaşına kadar 48 doz kimyasal enjekte ettirip her defasında aşı yan etkisinden kavrulan bebeklere bir de üzerine şişe şişe ilaç verdik!
Bu umarsızlığı, bu sorgulamayışı Allah, sormaz mı sanıyoruz?
N’apıyoruz biz ya?
Bu dünyaya, kahvenin yanına koyulan çerezlerin resmini çekip, sosyal medyada paylaşmaya mı geldik?
Ben konuşunca morali bozuluyormuş bazılarının.
Bana en büyük taş "Muhafazakar kesim”den geliyor, yanlış anlaşılmasın.
Ben, ismen ve cismen hepsini biliyorum.
Ama sizin o prenses moralinizin bozulması, “mRNA” aşıları, rekombinant DNA hasarlarını tolere etmeyecek.
Devasa kütüphaneleriz, rahle/kitap pozlarınızdan sıra gelirse, bir ara “şüpheli” neymiş, nasıl kaçmak gerekmiş, ahir zaman fitneleri nasıl vuku bulacakmış, bu deccal gökten zembille inip “selam millet, ben geldim” diye mi ortaya çıkacakmış; bir zahmet anlatın millete, kendiniz de biliyorsanız tabi!
Benimle uğraşacağınız vakti, millete sayı sekansları, bilinç altları pazarlayanlara ayırın.
“Çiçek görseli altında, iki hadis” paylaşmaktan daha hayırlı bir iş yapmış olursunuz.
Ama başınız ağrır, keyfiniz bozulur.
Neden uğraşasınız bunca şerli insanla?
Ilımlı, ılımlı takılmak varken.
E ne olacak bunların peşine takılıp giden, cahil ama arayışta olan Müslümanlara?
Daha zaman mı kaldı?
Ahir zamandayız kardeşler!
Bırakın “WhatsApp” grubu gıybetlerini, bıktım artık ekran görüntüleri almaktan.
Kendiniz ve ehliniz için bir şeyler yapın, korkun, sığının, tırnaklarınızı, dişlerinizi çıkararak mücadele edin!
Maşiteler, Nesibeler, Nene Hatunlar gibi!
.
Yağmur (Mirzayeva) İbiç, dikGAZETE.com