?>

Nasıl okundu; nasıl okuyoruz; nasıl okumalıyız?!.

Ali Mevlüt Kaya

3 ay önce

-Özbekistan’da Taşkent’teki Hz. İmam Külliyesi içinde yer alan Muyi Medresesi’nde Hz. Osman zamanından kalma 1365 yıllık ceylan derisine yazılı Kur’an-ı Kerim.

Nasıl okundu; nasıl okuyoruz; nasıl okumalıyız?!.

Birkaç gün önce Profesör Abdülaziz Bayındır’ın; “Kur’an’ı güzel okuma yarışmaları düzenlenmesinde bir sakınca var mı” sorusuna “tecvitli, makamlı, musikili” şeklinde cevap verdiği videosuna rastgeldim…

2015 ya da 2016’da bu konuda yazı yazdığımı hatırlıyorum…

Bakalım, tecvitli okumanın farz olduğunu iddia edenlerin görüşüne göre tecvitin anlamı neymiş ve nasıl anlatmışlar?!.

Tecvid, Kur’an’ı okurken harflerin hakkını vermek, harfleri mahreç ve aslına uygun olarak okumak demektir. Tecvit kuralları, Hazreti Cebrail’in, Peygamber Efendimiz’e Kur’an’ı nazil buyurduğu şivedir. Yani Cebrail, Kur’an’ı ayet ayet indirirken nasıl okumuşsa, harflerin boğazdan çıkış biçimlerini nasıl göstermişse, harfleri hangi gırtlak, hançere, boğaz ve ağız sesi ile okumuşsa, Peygamber Efendimiz’e Kur’an’ı vahy ederken nasıl kıraat etmişse, bütün bu okuyuş ve kıraat biçimleri Tecvid kuralları olarak tespit edilmiştir.”

Bu düşüncede olanlar, Peygamberin, Kur’an’ıçargah’ makamında okuduğunu da belirterek; “Bir rivayete göre; peygamber efendimiz, Kur’an-ı Kerim-i çargah makamında okumuştur… Hatta Bilal-i Habeşi’nin de ezanı çargah makamında okuduğu rivayet olunur” şeklinde söyleyip, yazmışlardır!

Benzer görüş sahipleri de tecviti, “Kur’an okunuşuna has bazı tecvid kurallarını uygulayarak, ayrıca bu okumaya mutlaka teganni (musiki/ezgisel/melodik) unsuru katarak okumak demektir” şeklinde açıklamışlardır!

Peygamberin, Kur’an’ı tecvitli/musikili okuyup, okumadığını anlayabilmek için tecvitin tarihine bakmamız lazım…

Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi’nde; “Kur’an-ı Kerim’de tecvid kelimesi bulunmamakla birlikte, “Kur’an’ı yavaş yavaş, tane tane, düşünerek okuma” anlamında “tertîl” geçmektedir” denilerek; “İbnü’l-Cezeri’nin Hazreti Ali’ye nisbet ettiği “et-tertîl tecvîdü'l-hurûf ve ma'rifetü'l-vukûf” sözüne itibar edilirse, tecvid kelimesini ilk defa, Hz. Ali'nin kullandığı söylenebilir” yazmaktadır!..

Diğer kaynaklarda ise, “Hicri 4. Asırla birlikte ‘tecvit’in bir kavram olarak kullanılmaya başlaması ve daha sonraları Ebu Müzahim Musa b. Ubeydullah el-Hakani’nin konu üzerine eser yazmasıyla, kendisi ‘tecvit’ ilminin kurucusu olarak kabul edilmiştir” şeklinde açıklamalar yer almaktadır!

En başından başlayarak, gelelim bu iddiaların gerçek gibi sunulmasına rağmen, gerçeği yansıtıp yansıtmadığına…

Yukarıda, “tecvitli okumanın farz olduğunu iddia edenlerin görüşüne” demiştik… Şöyle yazmışlar: “Tecvid ilminin hükmü farzdır. Kitap, sünnet ve ümmetin icması ile sabittir. Müzzemmil suresi 4. ayet-i kerimede: “Kur'an'ı tertil ile (tane tane ayırarak) oku” buyurulmaktadır.”

Diyanet tefsirinde “iniş sırasına göre üçüncü suredir” diye geçen Müzzemil suresinin, yalnız 4’üncü ayetini alırsak, olayı tam olarak anlayamayız. Bir mealden 2’den başlayarak 8’inci ayete kadar alıntı yapacağız fakat benim Arapçasından yorum ve ekleme yapmadan aldığım 4’üncü ayet aynen şöyle: “Veya artır bunu ve oku Kur’an ağır ağır…

Şimdi mealden alalım: “Birazı hariç, geceleyin kalk! Tam gece yarısı, biraz erken, biraz geç kalk ve Kur'ân'ı ağır ağır oku! Sana sorumluluğu ağır bir söz vahyedeceğiz. Çünkü gecenin değerlendirilmesi daha oturaklıdır ve söz daha etkilidir. Gündüzleri senin için uzun bir meşguliyet olacaktır. Rabbinin adını an, bütün benliğinle kendini O'na ver!” (2-3-4-5-6-7-8)

Ve farz diyen arkadaşlara soralım: Burada geçen “ağır ağır oku”yu, nasıl oluyor da, “tecvitli/musikili oku” diye anlıyor ve farz diyorsunuz?!. Daha doğrusu nereden uyduruyorsunuz?!.

Bir de diyorlar ki; “Cahiliye döneminde şairler, şiirlerini tecvitli okurdu… Onun için peygamber, Allah’ın izniyle müzikle ve şiirle ilgilenmemiştir ki; sonra şair demesinler diye!..”

Eeee; Allah, Cebrail vasıtasıyla peygambere Kur’an’ı tecvitli/musikili okuttuysa, neden şair demesinler?! Şairler gibi okuduğuna göre, şair demeleri daha uygun değil mi?!.

Şunu kaçırıyorlar…

Velid bin Muğire ve çevresindekiler toplanıp, dışarıdan hac için gelecek olanların peygamberin dinine girmemesi için ne yapmaları gerektiği konusunda karar alacaklarında, içlerinden biri, peygamber için “şair diyelim” diyor!.. Velid bin Muğire, “Hayır, o şair değildir çünkü okudukları şairlerinkine benzemiyor!..” diyor ve gelenleri ikna etmek için “sihirbaz diyelim” kararı veriyor!..

“Peygamber, Kur’an’ı tecvitli okuyor” diyenler, burayı düşünememişler!..

Peygamber ‘çargah’ makamında okurdu” diyenlere, yine Diyanet’in ansiklopedisinden kısaca aktaralım: “Çargah, ‘Türk musikisinde bir perde ve basit makamın adı.”

Başka bir eserde de; “14. Yüzyıl’dan itibaren birçok kaynakta rastlanılmakta olup, bu makam Kutbuddin Mahmud Şirazi'den (XIV. yy) Hüseyin Sadeddin Arel'e (1880-1955) kadar müzik adamlarının bilgisi dahilindedir diyebiliriz” yazmaktadır…”

Osmanlı dönemi 15. yüzyıl müzik yazmalarında makam tanımları, sınıflamaları ve bir geçiş dönemi kuramcısı: Ladikli Mehmet Çelebi” isimli çalışmada da ‘Makamlar’ başlığıyla şu şekilde geçiyor:

1. Rast, 2. Irak, 3. Zengüle, 4. Zirikuçek, 5. Büzürk, 6. Isfahan, 7. Rehavi, 8. Hüseyni, 9. Hicazi, 10. Neva, 11. Uşşak, 12. Buselik.

Avazeler; 1. Geveşt, 2. Nevruz, 3. Selmek, 4. Şehnaz, 5. Maye, 6. Gerdaniye, 7. Hisar.

Şu’beler; 1. Yegah, 2. Dügah, 3. Segah, 4. Çargah.

Yani ilk defa 14. Yüzyıl’dan itibaren kaynaklarda rastlanıldığına göre, Peygamberin, Kur’an’ıçargah’ makamında okuması da mümkün değildir!..

Peygamber zamanında ve daha sonra Kur’an’da harekeler (noktalama işaretleri) yapılmadığı için 1 elif miktarı yani iki hareke kadar çekme de olmadığından, tecvitli okunmuş olması ya da iddiası ancak bir iddiadır ve gerçekle uzaktan yakından alâkası yoktur!..

O zaman peygamber, Kur’an’ı nasıl okumuştur?!

Ağır ağır ve aynen konuşur gibi okumuştur!..

Tarikat ve cemaatlerin başında bulunup, tanrılık iddiasında olanlar, ikna edip, kendilerine biat edenleri inandırabilirler ama herkesi inandıramazlar!

İnandırabileceklerini bilseler; bırakınız tecvidi; saz imalatına başlayıp derler ki; “Allah rasulünün ‘rababa’ çalarak Kur’an okuduğu farz(!)dır. Rababa çalanlar hem farzı hem de sünneti yerine getirmiş olurlar!.. Biz sapını ve mızrabını hurma ağacı ile yaprağından hazırlayıp, kendi ürettiğimiz sazı çalarak okuyacağız!..

Günahkârların bile yakılamayacağı Kabe örtülü yanmaz kefen sattığımız Çarşamba’daki dükkandan sazınızı alın!.. Orada mevcuttur!..”

.

Ali Mevlüt Kaya, dikGAZETE.com

.

YAZARIN DİĞER YAZILARI