BRICS, hem G7’den hem de AB’den daha büyük potansiyel taşıyor
MOSKOVA
Tek kutuplu dünya düzenine karşı Rusya başta olmak üzere birçok ülke yeni atılımlar yaparken Rusya’nın çağrısıyla 2009 yılında Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika'nın katılımıyla “BRICS” kuruldu. Başlangıçta batılılar tarafından pek dikkate alınmayan BRICS’e daha sonra Güney Afrika Cumhuriyeti, tam üye sıfatıyla katılım sağladı.
Batılılar o dönemlerde NATO ve AB eliyle Rusya’yı kuşatma, Gürcistan ve Ukrayna’yı Moskova’ya karşı kışkırtma planlarını sürdürürken elbette Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in tüm bunları fark ederek BRICS, ŞİÖ, Avrasya Ekonomik Birliği ve Bağımsız Devletler Topluluğu’nu güçlendirme stratejisine göre hareket etti. Elbette batılılar, Gürcistan’da ve Ukrayna’da sözde halk ayaklanmalarıyla kukla hükümetlerini oluştururken Rusya da hem askeri hem de ekonomik önlemlerini almaya devam ediyordu.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in tüm kaygıları gerçek oldu. Batılılar artık sadece Rusya’yı tehdit etmiyor, Tayvan üzerinden Çin’in de egemenliğine tehdit oluşturuyordu. Aynı zamanda üye ülkelerin ticaret yolları da batılılar tarafından tehdit ediliyordu. Bu ekonomik tehditlere karşı da 2013 yılının Mart ayında, Güney Afrika’nın Durban şehrinde düzenlenen 5. BRICS zirvesinde, üye devletler “Batılı ülkelerin egemenliğindeki” IMF ve Dünya Bankası’na rakip olabilecek bir uluslararası finansal kuruluş kurmaya karar verdiler.
Bu zirvede temeli atılan bu kuruluş, 2014 yılında kurulacak olan Yeni Kalkınma Bankası’ydı. Eylül 2013'te St. Petersburg'da düzenlenen BRICS liderleri toplantısında Çin, havuza 41 milyar dolar, Brezilya, Hindistan ve Rusya'nın her biri 18 milyar dolar ve Güney Afrika 5 milyar dolar ayırdı. Devamında üye ülkeler, oluşturulan garantiler ve reformlar ile daha da güçlenmeye başladı. Özellikle Hindistan, 2015 yılında Morgan Stanley (Amerikan yatırım bankası) tarafından ‘Kırılgan beşli’ grubundan sıyrıldığını duyurdu.
Kısacası; BRICS sadece Rusya ve Çin’e değil tüm üye ülkelerin çıkarlarına fayda sağlayan bir oluşumdu. İşte tüm bu cesaretle Mısır, Etiyopya, İran, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan da BRICS’e son katılan üye ülkeler oldu.
Afganistan, Lübnan, Endonezya, Nijerya, Sudan, Suriye ve Türkiye de BRICS’e katılım niyetini açıklayan ülkeler oldu. Bangladeş ve Yunanistan da BRICS’e üye olmak için başvuru yapabileceğini sözlü olarak dile getiren ülkelerdi.
Tam da bu noktada BRICS’in genişlemesi ve büyümesi ile ilgili kolektif bir plan ve ilgi var. Bu da BRICS’in potansiyelini gösteriyor. Aynı zamanda BRICS’e dahil olmak isteyen ülkelerin arasında batılılarla müttefik ilişkileri olan ülkeler de mevcut.
Şimdi gelelim BRICS ülkelerinin nüfus ve ticaret hacimlerine;
- Brezilya’nın nüfusu 215 milyon ve ticaret hacmi de 2.2 trilyon dolar.
- Rusya’nın nüfusu 144 milyon ve ticaret hacmi 1.9 trilyon dolar.
- Hindistan’ın nüfusu 1.4 milyar, ticaret hacmi ise 4.1 trilyon dolar.
- Çin’in nüfusu da 1.4 milyar. Çin’in ticaret hacmi ise 18.5 milyar dolar.
- Güney Afrika’nın nüfusu 60 milyon, ticaret hacmi ise 401 milyar dolar.
- Mısır’ın 111 milyon nüfusu bulunuyor. Mısır’ın ticaret hacmi ise 257 milyar dolar.
- Etiyopya’nın nüfusu 123 milyon ticaret hacmi ise 192 milyar dolar.
- İran 88 milyon nüfus ve 386 milyar dolar ticaret hacmine sahip.
- Birleşik Arap Emirlikleri’nin 9 milyon nüfusu ve 536 milyar dolar ticaret hacmi var.
- Suudi Arabistan’ın nüfusu 36 milyon, ticaret hacmi ise 1.1 trilyon dolar.
BRICS’e üye ülkelere bakarsak konumları gereği stratejik öneme sahip ülkeler. Özellikle Rusya, Çin ve Hindistan’ın ticaret yollarındaki etkinliği ve bu güzergahlarda bulunmaları önemli. Aynı zamanda Orta Doğu’dan da önemli ülkelerin BRICS’e üye olması da bölgedeki stratejik istikrar açısından önemli. Özellikle Suudi Arabistan ve İran’ın aynı örgütte bulunması bile örgütün nitelik anlamında önemsendiğini gösteriyor.
Almanya, Amerika Birleşik Devletleri, Birleşik Krallık, İtalya, Fransa, Japonya ve Kanada’nın üyesi olduğu G7 şu anda en büyük ticaret payına sahip global bir örgüt. Ancak G7 yeni üye ülkelerin dahil edilmemesiyle beraber yaygın değil merkezi bir örgüt olma özelliğine sahip. Örgütün daha çok emperyal özellikte olması, yoksul ülkelere dahil planların olmaması ve Tayvan gibi stratejik konularda askeri yaklaşımlarda bulunması aslında niteliğini de tartışılır hale getirdi.
Avrupa Birliği ise hala dünyanın en güçlü ekonomik birlikleri arasındayken ABD’nin güdümünde hareket etmesi, üye ülkelerin egemenlik haklarının bazı lider ülkeler tarafından kontrol altına alınması ve iç çatışmalar nedeniyle bu grubun tartışılır bir hale gelmesine neden oluyor.
Tüm bunlara baktığımızda BRICS’in aslında kısa sürede neden ilgi gören bir örgüt haline geldiğini görüyoruz.
Türkiye tarafına bakarsak aslında müttefik olmalarına rağmen batılı ülkelerin Türkiye’ye askeri ve ekonomik tehdit oluşturması dikkatten kaçmamalı. Hemen hemen her kriz döneminde Türkiye’nin tehdit altında olduğunu biliyoruz.
Türkiye, bu nedenle BRICS’e katılım konusunda istekli. Bu gerçekleşirse Türkiye, özellikle ekonomik anlamda kendisini güvence altına almış olacak. Türkiye ayrıca BRICS’e katılan en güçlü ülkelerden biri de olmuş olacak. Hem Türkiye’nin stratejik konumu hem de ekonomik potansiyeli BRICS’in ilgisini de çekecektir. Bu nedenle Türkiye’nin BRICS’e üye olması BRICS üyesi ülkeler tarafından da kabul görmeli.
Sonuç olarak rakamlara bakarsak G7 ve AB’nin, BRICS’ten ekonomik anlamda daha güçlü olduğunu görebiliyoruz. Ancak batılılarda devam eden politik ve siyasi istikrarsızlar, nüfusun yaşlanması ve azalması, BRICS üyesi ülkelerin ticaret yollarını genişletmesi ve bu ülke nüfuslarının üretim için yeterli ve genç bir nüfus olduğunu görüyoruz. Bu nedenle BRICS’in potansiyeli G7 ve AB’den daha yüksek.
Önümüzdeki yıllarda da batılı ülkelere duyulan güvensizlikler nedeniyle BRICS’e katılmak isteyen ülkelerin giderek artacağını düşünüyorum.
.
Erhan Kuadzba, dikGAZETE.com