?>

Türkiye tarihi, Genel İslâm Tarihi ve Genel Türk Tarihi değil midir?

E. Yb. Halil Mert

1 yıl önce

TÜRKİYE TARİHİ, GENEL İSLÂM TARİHİ VE GENEL TÜRK TARİHİ DEĞİL MİDİR?

Türkiye’deki en tehlikeli ve art niyetli soruların bazıları…

Türk müsün, Müslüman mısın?

Sünnî misin, Şiî misin, Alevî misin?

Ülkücü mü, Millî Görüşçü mü?

Türk müsün, Kürt müsün?

Hangi tarikâttan, cemaatten?...

Sorular çoğaltılabilir… 

İnsanların durdukları yeri ve kendisini anlamak yerine kaynağını araştırmak… Tamâmen fitne sebebi. Çünkü günün sonunda fitneye mahâl verecek bir şeyler çıkartıyorlar…

Türk müsün? Müslüman mı?

Müslüman Türküm.

Önce hangisi?

Hoca Ahmed YESEVÎ Atamız cevap vermiş 1000 yıl önce. “Türklük kader, İslâm (Din) seçim.” Bu diğer milletler için de böyle.

Müslüman Türk, Ortadoks Türk, Musevî Türk, Şaman Türk, Budist Türk… Yok mu?

Müslüman Alman, Müslüman Rus, Müslüman Arap, Müslüman Ermeni, Müslüman Arnavut… Yok mu?

Dinimiz, Müslümanların kardeş olduğunu emretmiştir. Bitti.

Dünya Türklerinin yüzde 80-85’i Müslüman’dır. Dolayısı ile Türk, İslâm ile bilinir.

Türk olmadan İslâm Birliği olur mu? İslâm olmadan Türk Birliği olur mu?

Mezhepçilik yapanlar…

Acaba merak edip, diğerlerini incelediler mi?

Meselâ bir diğer mezhebin ilmihalini okudular mı? Okusalar dinin kaynağının Kur’an-ı Kerim ve sünnetler olduğunu görecekler.

Bedir Harbi’ni düşünün. Ebu Cehil düşman, oğlu mücahit, Ebûbekir burada, oğlu müşrik, Gülümüz SAV Komutan, damadı karşıda ve esir düştü.

Demek ki İmân Kardeşliği Bedir’deki, Uhud’daki gibi olmalı. Pekî, şu anda durum Bedir’den daha mı iyi?

İnanın şartlar, idrâk edenler için aynı. Öyleyse mezhepçilik, tarikatçılık, cemaatçilik yapanlar masum mu?

Ülkücü, Milli Görüşçü… Temel ayrım ne? Hassasiyetler…

Biri öncelik Türk Dünyası diyor diğeri İslâm Dünyası.. Öyle mi?

Millî Görüşçüleri ekserîsine soruyorum. Türk Dünyası gevûr mu? Türk kelimesi ile sorununuz ne?

Aynı şekilde bazı Türkçü geçinenler de ya İslâm’a vuruyor ya da Arap Düşmanlığı kisvesi ile İslâm Düşmanlığı yapıyor.

Ömer Seyfettin 100 yıl önce ne diyor?

“İslamcılık adı altında Türk düşmanlığı yapan soysuzlardan nefret ediyorum. Türkçülük adı altında İslam düşmanlığı yapan dinsizlerden nefret ettiğim gibi…”

Özet budur…

Bir Müslüman Türk için hangi taraftan beslenirse beslensin Ümmet ve Türk birbirinden bağımsız düşünülebilir mi?

Aynı şekilde Vatan

Vatan, üzerinde namaz kıldığın yer değildir. Vatan, üzerinde özgürce namaz kıldığın, ecdâd kanının, terinin toprağa karıştığı yerdir.

Boşuna mı haykırıyoruz “BAYRAK İNMEZ, EZAN DİNMEZ.” diye…

İşte o haykırdığımız topraktır vatan…

Hâlâ, “Türk müsün, Kürt müsün?” sorusunun sorulması ne acı bir durumdur.

En azılı Kürtçü’nün dedesi bile en az 1000 yıldır Türk Milleti ile ve Türk Devletleri’nin vatandaşı olarak yaşıyor. Eğer özellikle Kürt kaldıysa, Fars, Arap kaldıysa Türk Devletleri’nde kaldı.

Türk Milleti, diğer İslâm Halkları dışında görmemiştir. Dolayısı ile Mısır’da Memluklu’ların torunları gibi hızla asimile olmuştur. Araplaşmış, Farslaşmıştır ki Kürtlere bakınız, töre, terbiye Türk, dil Farsça’nın bir kolu.

Kürt, bir Türk halkı değildir.” diyene de “Türk’ten farkının olmadığını ve sosyolojik olarak bir millet oluşumuzun onlarca örneğini vereceğim.

Ziya GÖKALP Merhum diyor ki; “Nerede Kürt’ü aradıysam Türk’ü buldum. Bir Türk ki Kürt’ü sevmiyor bilin ki Türk değil, bir Kürt ki Türk’ü sevmiyor bilin ki Kürt değil.”

Tarikâtçılık/Cemaatçilik ise hepten içinden çıkılmaz bir hâl almıştır. Kesinlikle bu taassubun önüne geçilmelidir. FETÖ ve Kesnizâni örnekleri, karşımızda capcanlı olarak durmaktadır.

Şimdi vicdanlara şu soruyu sormak isterim.

Türkiye Devleti’ne gelen süreçte özellikle Selçuklu, Osmanlı, Türkiye Cumhuriyeti safhalarına bakarsak, adeta başı çeken Türk Tarihi özeti Türkiye Tarihi değil midir? Aynı şekilde öncülük eden İslâm Tarihi özeti de değil midir?

Düşünün, Yıldırım Beyazıt 1405 yılında Afrika’ya Tuareg’lere oğlu şehzade Yunus’u sultan olarak gönderiyor.

Düşünün Uzakdoğu Müslümanlarının yardımına 15. Yüzyılda Osmanlı Türk Devleti, denizciler gönderiyor…

Fatih’in ve genel olarak Osmanlı’nın Kırım hassasiyeti…

Düşünün Osmanlı Hânedanı’nın başına bir şey gelirse, saltanat Kırım Hanlığı ile sürecek.

Neden Kırım Hanlığı düşünelim lütfen…

Türkiye…

Bu günlere gelişi, özellikle 1. Dünya Savaşı’nı ve son 200 yılı anlamazsak ne dünyayı tanıyabiliriz ne düşmanı ne dostu ne de kendimizi

Anlamalıyız.

Nasıl peki?

İçimizde düşman arayarak değil.

İngiliz Gevuru yavrusu ABD ile hâlâ düşmanlığa devam ediyor. Yetmiyor mu size düşman olarak?

AvrupaHasta Adam”ı öldürme derdinde hâlâ…

Görmüyor musunuz?

Fransa, Rusya, Almanya vd. 1. Dünya Savaşı’ndaki düşmanlar hâlâ düşman değil mi?

Biliyorsunuz müttefikimiz Almanya bile bizimle Azerbaycan ve Kafkasya’da çarpıştı.

Birileri tarihinizden dolayı düşman, birileri dininizden dolayı düşman, birileri milletinizin gücünden dolayı, üzerinde yaşadığınız topraktan dolayı düşman…

Tehdit ve azametli düşman karşısında ilk tepki birlik olmak değil midir?

Eğer birileri “armudun sapı, üzümün çöpü!” diyorlarsa bu adamlardan ne dava adamı olur ne de omuzdaş… 

Türk Dünyası’nda ortak kanaat şudur. “Bir Türk’ün birinci vatanı doğduğu toprak, ikinci vatanı Türkiye’dir...”

Düşünün lütfen…

Azerbaycan Türkü, Ganire PAŞAYEVA Kardeşimizin Türkiye üzerine yazdığı duyguları...

Evet, tüm Türkiye Vatandaşları bu duyguların muhatabıdır. Lütfen okuyunuz…

Biz Türkiye Vatandaşları, O'nun kadar tarihimize vâkıf mıyız, ülkemize sevdalı mıyız?

Bunu da şiiri okuduktan sonra düşününüz.

“TÜRKİYE'M!

Seni niçin bu kadar sevdiğimi soruyorlar,

Uzak diyarlardan gelen kızına:

– Bu sevginin kaynağı ne?

– Neden?

– Kimsin sen?

– Sen nere, bu topraklar nere?

“Aşkın sebebi sorulmaz”,

Diyorum yüz bin kere…

Çünkü ruhum yüzyıllar önce

Gönül vermiş bir türküye

“Sen benimsin, ben de senin”,

Türkiye!

Ahlat’ta mezar taşları tanırlar beni…

Malazgirt’e Alparslan’la geldim ben,

Vatan kılmak için bu güzel yurdu,

Her fetihte yeniden

Dirildim ve öldüm ben…

Hani ferman buyurmuştu

Karamanoğlu Mehmet Bey:

“Şimden geri kimse,

Türk dilinden özge söz söylemeye!”

Bu kutlu fermanı ilk duyan benim!

Divanda dergâhta, çarşı-pazarda

Sevinç ile yayan benim!

Ertuğrul Gazi’nin yol yoldaşıyım

Birlikte fetheyledik, bu yurt yerini…

Osman Gazi’yle diz çöküp huzuruna,

Dinledik Şeyh Edebali’nin öğütlerini…

Orhan Beyle birlikte yürüdüm Diyar-ı Rum’a,

Kılıç yoldaşımdır Hüdavendigar!

Sorsalar, elbette anlatacaktır,

Bursa’da, Ulu Cami avlusundaki çınar…

Karadan gemiler indirdim, Sultan Fatih’le

Değil mi ki, cihan, cihangire dar?

Bayrağı dikti Ulubatlı Hasan, biz yürüdük ardından…

Sorsanız, hisarlarda taşlar anlatır size:

İstanbul’un surlarında kanım var!

Sevinçlerim kadar acılar da yaşadım,

Vatan bildiğim bu topraklarda…

Bazen yüzümüze gülmedi devir,

Tersine de döndü, feleğin çarkı,

Kıyasıya vuruşurken, iki cihangir…

Bir tarafta Emir Timur,

Bir tarafta Yıldırım…

O günden beri öksüz Kerkük,

O günden beri yetim Kırım!

Kaç kez kan ile doldu,

Kardeş kavgasını durdursun diye

Tanrı’ya açılan elim…

Ama sığamadılar bu yeryüzüne

Şah İsmail ve Sultan Selim…

Kardeşin kardeşle vuruştuğu gün;

“Durun!

Türk’e Türk’ten özge yanan bulunmaz!

Kardeş kavgasında kazanan olmaz!”

Diye feryadı arşa dayanan bendim…

Çubuk Ovasına akan kanlar da,

Çaldıran’a düşen canlar da benim…

Üç yüz yılda döndüm, Viyana önlerinden.

Vuruştum boğazda yedi düvele karşı…

“Çanakkale içinde vurdular beni”,

Bir gonca gül iken derdiler beni…

Şimdi Gelibolu’da,

“Bir ölür, bin doğarız!” diye seslenen,

İsimsiz şehidin baş taşı benim…

Oğulsuz anaların, dul gelinlerin

Gözyaşı benim…

Sarıkamış’ta bedeni donan,

Yemen’de susuzluktan ciğeri yanan

Ve bir cepheden bir cepheye savrulan

Ölmez Türk benim!

İstiklal Savaşı’na koştuk, sonradan,

Atatürk’ün yanındaydım her zaman!

Küllerinden yeniden doğan bir milletin

Evladıyım ben…

Vatanın ufkunu sarınca melâl

Akif’in dizesiyle, dirildim yeni baştan

Haykırdım bütün dünyaya:

“Hakkıdır Hakka tapan milletimin İstiklâl!”

Türkiye’m!

Ben senden hiç gitmedim ki!

Ezelden ebede seninleyim ben.

Uğrunda öldüğün Vatan, terk edilir mi?

Ölesiye sevdiğin Vatandan gidilir mi?

Seni nasıl sevdim, bir bilebilsen…

Güneşe vurgun ayçiçekleri,

Denize âşık martılar gibi…

Ben seni,

Kıyıya sevdalı dalgalar

Yağmura hasret sahralar gibi sevdim.

Bağlanıp kaldı ruhum bir tek sözüne,

Sahibinden ayrılmayan bir gölge gibi

Yıllar yılı yüz sürdüm ayak izine!

Ben seni nasıl bekledim, bir bilebilsen…

Üstadın dediği gibi:

“Hastanın sabahı, mezarın ölüyü,

Şeytan’ın günahı beklediği kadar”…

Ve ben, bendeki seni bekledim her an!

Kimsesiz evin, hiç gelmeyecek sahibini beklediği gibi…

Ben seni ölümüne sevdim, Türkiye!

Dudakta kalan son nağme,

Gözde donan son damla

Ve bir “Ah!” kadar!

Nasıl özledim seni, bir bilebilsen

Bebeğin anne sütünü,

Annenin evlat kokusunu

Üşüyen ellerin sıcacık bir ocağı

Özlediği kadar…

İçimde kanatlanan ve büyüdükçe büyüyen

Bir özlemim var…

Ben ki aşığım senin, baharına, yazına…

Seni niçin bu kadar sevdiğini soruyorlar,

Uzak diyarlardan gelen kızına:

Oysa “Aşkın sebebi sorulmaz”,

Aşk sebepsiz sevdadır”

Diyor, bizim Yunus!

Sorulmasın bana artık bu soru,

Çünkü sen Türkiye’msin!

Vatansın! Vatan!

Bense çılgın bir Türk’üm,

Gökalp’in ruhunu yüreğinde taşıyan

Ve Vatanı Turan olan…

Canım Türkiye’m! Sen bensin,

Ayağına taş değse, benim ciğerim yanar.

Sen gönlümde umutsun, kalbimde ince sızı,

“Sevemez kimse seni benim sevdiğim kadar!”

İmza: Kardeşin Azerbaycan’ın, sana sevdalı kızı…

Ganire Paşayeva 

         Vefat etti Kız kardeşimiz…

         Bizi çığlıklarla uyardı hep…

         “Birbirinizi sevin, yurdumuzu sevin, sımsıkı kenetlenin.

         Tarihimiz yetmez mi ders almaya,

         İmânımız yetmez mi kardeş olmaya…

         Büyük Türk Milleti…

         Birlik ol haydi durma…

         Sensin ümit, sensin Mehmetçik, sensin beklenen…”

Bizi bize çağıran, bizi Hâkk’a çağıran, bizi tarihten gelen sorumluluklarımıza çağıran Değerli Türk Evladı Ganire PAŞAYEVA’yı özlem, rahmet ve dua ile anıyoruz.

.

Emekli Yarbay Halil MERT, dikGAZETE.com

-Strateji ve Yönetim Uzmanı- 

Yazıyı açıklamaları ile buradan izleyebilirsiniz:

.

YAZARIN DİĞER YAZILARI