“Muhafazakarlık” kavramı, siyasi literatüre 1789 Fransız Devrimi sonrası girmiştir.
Muhafazakarlığın model ülkesi İngiltere’dir. Çünkü orada toplumsal değişim, tarihin doğal seyrinde yani hiyerarşileri alt-üst etmeden vuku bulmaktadır.
Siyasi bir duruş ve felsefi bir düşünce olarak muhafazakarlık, mevcut siyasi, ekonomik ve sosyal düzenin kıymetine ve korunması gerektiğine inanır.
Bu anlayışa göre; eski korunmalıdır, değişim de elzem ise, tedrici olmalıdır.
Muhafazakarlık, katı doktriner içeriğe sahip bir ideoloji olmaktan ziyade, her siyasal rejimde görülebilir bir duruş olarak da tanımlanmaktadır.
Muhafazakarlığın kökleri Aydınlanma düşüncesi ve Fransız Devrimi’ne dayanır.
Muhafazakarlık, Aydınlanma’nın öne çıkardığı akıl tasavvuruna karşıdır.
Bu karşı çıkış, muhafazakarlığın felsefi altyapısını oluşturan en önemli kaynaklardandır.
Aydınlanma değerleri ile dinin tahribata uğradığı fikri, muhafazakar düşüncede önemli bir yer tutmaktadır.
Muhafazakar düşünürler bireycilik fikrine de karşı çıkarlar.
Çıkış noktası olarak bireyi değil, toplumu ele alırlar.
Muhafazakarlara göre eski düzen, toplumun en geniş kesimine en çok yararı sağlayan bir düzendir.
Muhafazakar düşüncenin bir diğer tepkisi de Sanayi Devrimi’ne karşıdır.
Makinalaşmaya karşı çıkılır.
Muhafazakar düşünce, Kıta Avrupası’nda reform düşüncesine karşı aristokratik ve gerici biçimlerde ortaya çıkmıştır.
İlk siyasal tecrübesini Britanya’da 1830’larda kurulan Muhafazakar Parti’de yaşayan muhafazakarlık ‘doğal’ görülen değişimi savunmuştur.
Muhafazakarlığın siyasal boyutu 19. ve 20. Yüzyıl siyasetini derinden etkilemiştir.
Muhafazakarlık ideolojisi, kabaca klasik ve çağdaş muhafazakarlık olarak ikiye ayrılmaktadır:
Klasik Muhafazakar düşüncenin savunduğu ana ilkeler, muhafazakarlığın en önemli isimlerinden olan Edmund Burke’ün 1790’da yayımlanan “Fransız Devrimi Üzerine Düşünceler” adlı çalışmasında görülmektedir.
Avrupa’da 18. Yüzyıl sonlarında yoğunluğunu arttıran değişime bir tepki olarak çıkan muhafazakarlık, modernitenin devrimsel değişim isteği ve seküler eğilimlerine karşıdır.
Klasik muhafazakarlar ılımlı ve yavaş bir değişime olumlu bakmaktadırlar.
Burke’e göre devrim, bireyleri sosyal bağlarından koparmış ve totalitarizme yol açmıştır.
Değişim olacaksa Fransız Devrimi gibi kanlı bir devrim olacağına, İngiltere’deki gibi, yüzyıllara yayılmış bir değişim olmalıdır. Muhafazakar düşünce, tüm toplumsal öğelerin birbiriyle ilintili olduğu organizmacı bir düşüncedir.
Muhafazakar tarih felsefesi, modern tarihin ilerleme değil gerileme sürecinde olduğunu iddia eder.
Aydınlanmanın ortaya koyduğu dünya görüşünün aksine muhafazakar düşünceye göre din, toplumdan ayrı düşünülemez.
Muhafazakar düşüncede bireysel, toplumsal ve siyasal eşitlik düşüncesi savunulmaz.
Toplumun sınıflara veya zümrelere bölünmüş olması ise istikrarlı bir toplum için zorunluluk arz eder.
Muhafazakarlığın ‘esas’ aldığı düzen, sadece siyasal kurumlardan oluşmaz.
Aileye, yerel bağlara, komşulara yani geleneksel yapılara da bu düzen içinde yer vardır.
Muhafazakarlar, toplum sözleşmesi fikrine liberallerden farklı yaklaşırlar.
Toplumu oluşturan ortaklık, tek bir kuşağın değil birçok kuşağın elde ettiği bir şeydir.
Klasik muhafazakarlık, Kıta Avrupası’nda gelişmiş olmakla birlikte, tüm kıtanın özelliklerini monolitik olarak taşımaz.
Örneğin Fransız (Frankofon) muhafazakarlığı, monarşiyi liberal bir muhafazakarlık çizgisi içinde savunurken Alman (Germenofon) muhafazakarlığı daha katı bir felsefi temele sahiptir.
Alman muhafazakarlığı, Aydınlanma ve Napolyon karşıtı görüşlerle şekillenmiştir.
Napolyon’a ve Devrim’in aşırılıklarına karşı duruş, romantizmin önemli özelliklerinden biri olmuştur.
Öte yandan, İngiliz muhafazakarlığına bakıldığında, İskoç Aydınlanması’nın mimarlarından olan David Hume göze çarpar.
Hume, kartezyen felsefeye yönelttiği eleştiriler ile muhafazakar düşünceye önemli katkılarda bulunmuştur.
Pragmatik ve gelenekçi özellikler barındıran İngiliz muhafazakarlığı, otoriteye ve vatan sevgisine vurgu yapar.
İngiliz muhafazakarlığı, geleneğin muhafazasını ve gerekli olduğunda değişimin yapılmasını öngörürken Fransız tipi muhafazakarlık feodal, mutlakiyetçi ve tepkici bir karakteristiğe sahiptir.
Alman muhafazakarlığı ise aydınlanma aklını tarih ve gelenek ile yorumlamaktadır.
Çağdaş Muhafazakarlık - Yeni Muhafazakarlık muhafazakar ideolojinin bir diğer türüdür.
Yeni muhafazakarlık geleneksel/klasik muhafazakarlığın birçok değerini taşır, otoriteye saygı, ahlak, din ve manevi değerlere verilen önem gibi.
Geleneksel muhafazakar düşüncenin 20. yüzyılda liberalizmle ve diğer ideolojilerle girdiği ilişki neticesinde değişime uğraması ile çağdaş muhafazakarlık doğmuştur, denebilir.
“Yeni Sağ” kavramı İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Hayek gibi düşünürlerin katkılarıyla şekillenmiştir.
Yeni Sağ, kapitalizmin 1970’lerde yaşadığı çözüme bir reçete olarak doğmuştur.
Yeni Sağ’ı ekonomik olarak neo-liberalizm ve siyaset felsefesi bağlamında yeni muhafazakar yaklaşımın bütünü olarak tanımlamak mümkündür.
Yeni-sağ liberalizmin serbest piyasa ekonomisi ile muhafazakarlığın otoriter devlet anlayışı arasında bir çelişki de içerir.
Çağdaş muhafazakar düşüncenin özelliklerini de anlatan İngiliz muhafazakar Michael Oakeshott (1901-1990) adlı düşünürün “On Being Conservative" adlı çalışmasında ‘değişim’ konusu önemli bir tartışma konusudur, küçük ve ağır değişimlerin gerekliliğine vurgu vardır. Oakeshott’da ‘gelenek’ kavramının önemi büyüktür.
Diğer yandan, İkinci Dünya Savaşı sonrası muhafazakar siyaset, sosyal devlet düşüncesine karşı çıkmış ve komünizm karşıtı bir söylem benimsemiştir.
Muhafazakar düşüncenin önemli isimlerinden olan Russell Kirk (1918-1994) 1953 yılında yayımlanan “The Conservative Mind” kitabında muhafazakarlığın tarihi gelişimini detaylarıyla kaleme almıştır.
Amerikan yeni muhafazakarları 1950’lerde komünizm karşıtlığını ve anti-popülizmi benimsemiştir.
Aslında muhafazakarlığın bu versiyonu sadece Sovyet komünizmine değil, yeni sola ve refah devleti pratiklerine de karşı durmuştur.
Yeni muhafazakarlık, liberal ekonomi anlayışı ile muhafazakarlığı birleştirmiştir. Bu anlayışa göre devlet, sosyal işlevlerinden arındırılmalıdır.
1970’li yılların sonunda ve özellikle 1980’lerde ABD Başkanı Ronald Reagan ve dönemin İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher’ın temsil ettiği bir başka tür yeni muhafazakar anlayış gelişmiştir.
Bu anlayış, “Yeni Sağ” (New Right) olarak da tanımlanmaktadır.
Yeni Sağ anlayışın Türkiye’deki temsilcisi ise Turgut Özal olmuştur.
.
Dr. Begüm Burak, dikGAZETE.com