?>

Millî ideolojinin temeli: Temel hedef, millî menfaatler ve güçlü/etkin ülke olmalıdır

E. Yb. Halil Mert

1 yıl önce

MİLLÎ İDEOLOJİNİN TEMELİ:

TEMEL HEDEF, MİLLÎ MENFAATLER VE GÜÇLÜ/ETKİN ÜLKE OLMALIDIR.

Türkiye son 300 yılda düşünce ufkunu tamamen kaybetti diye düşünüyorum. Böyle düşünmemin de belli başlı bazı sebepleri var. Örnek Necip Fazıl'ın Gençliğe Hitabesi’ni hepiniz okudunuz biliyorsunuz.

Orada yıkılışımızı ham yobaz kaba softayla başlatan bir duruşu var biliyorsunuz.

Ayrıca biliyorsunuz Atilla İlhan'ın nefis bir değerlendirmesi var.

Ne diyor Atilla İlhan “Bizim bir yüzde 10 hain potansiyelimiz var. Son 300 yılda özellikle Türk Milletini entelektüelleri, aydınları batırdı halk çıkardı.” diyor.

Bu tespit çok değerli bir tespit.

Biliyorsunuz Ömer Seyfettin, Atilla İlhan ile aynı dönemde yaşamamış olmasına rağmen O da ne diyor; “Türk Milleti Âlim değildir ancak ariftir.

Şimdi bütün bunlara baktığınızda değerli dostlar, gerçekten Türkiye'de ciddi manada bir İdrak ve mütefekkir sorunu olduğunu görüyorsunuz.

Düşünmek, düşünceden doğru sonuçlar çıkarmak çok önemli.

Peki, Türkiye'de düşüncenin ekseninin ne olması gerekiyor?

Temel sorun bu…

Değerli dostlar tüm dünyada her zaman ifade ediyorum toplumların 4 temel dinamiği var.

Bunlar Birincisi Milletin Değerler Sistemi Töresi Terbiyesi. Bu hassasiyete biz genel manada MİLLİYETÇİLİK demişiz ama Türk Milliyetçiliği, ırk esasına dayalı değil biliyorsunuz.

Türk Milliyetçiliğini dizayn eden ilkler İçtima-i Irk yani Sosyal Millet demişler.

Burada töre terbiye ve Medeniyet Birliği var. 

Toplumu bir araya getiren diğer parametre ortak Vatan.

Vatanseverlik, ortak Vatan çok değerli.

Bakın yan tarafımızda İran var. Bu ülke düşünün ta Safevi Türk Devleti’nden bu yana doğusunda bir Türk Devleti Babür, batısında başka bir Türk Devleti Osmanlı olduğu için önce ortak Vatan duygusuyla halkı bir araya getirmiş.

Orada da ana dil ve benzeri talepleri olan halklar var ancak bunların ülkeyi bölmek gibi bir hedefleri yok.

Diyorlar ki; “İran bizim vatanımız” düşünebiliyor musunuz? 

Diğer bir birliktelik ise İnanç Birliği. Din Birliği…

Türkiye'de değil dünyanın birçok yerinde bütün Türklere baktığınızda hemen hemen yüzde 90'a yakını Müslüman.

Müslüman olmayan Türkler de biliyorsunuz bir devlet olarak Macaristan.

Arkadaşların ifadesiyle komik bir şey söyleyeceğim sizlere;

“Macaristan Devlet Başkanı Yozgat Ülkü Ocakları Başkanı gibi konuşuyor!..”

Düşünebiliyor musunuz değerli dostlar, inanç birliğimizin dışında olan Türk halkları da bizimle tamamen hemhal olmuş durumdalar.

Gagavuzlar yine bir diğer Hristiyan Türk Topluluğu. Aynı şekilde.

Bu arada; özellikle Osmanlı Medeniyet Coğrafyası içinde Türk kökenli olmayan halklar var.

Ama bu halkların içinde düşünebiliyor musunuz Etiyopya'da Somali’de Afrika'nın orta yerinde bile kendisinin Türk soylu olduğunu ifade eden ve o halkların içinde örnek teşkil eden büyük aileler var.

Buna Eritre, Somali, Sudan, Kuzey Afrika ülkelerini saymıyorum bile yani Libya, Fas, Cezayir, Tunus gibi ülkeleri…

Buralarda zaten terbiye tamamen Anadolu ile aynı…

Değerli dostlar diğer bir ortak payda da DEVLET.

Ecdadımız “Ya devlet başa ya kuzgun leşe!” demiş.

Devlet, en büyük değerlerden bir tanesi…

Şimdi geliyorum asıl konuya…

Bakın bu kıymetler gerçek manada Dünyanın her yerinde insanları bir araya getiren değerler.

Şimdi bakıyorsunuz birileri dindarlık adına töremize terbiyemize devletimize vuruyor ne diyor mesela işte vatan duygunuz için diyor ki “Yeryüzü size Mescit kılındı.”

Eyvallah; Ayet-i Kerime.

Peki, Vatanın farkını da söyle.

Vatan sizin özgürce üzerinde kullaştığınız özgürce üzerinde seccade serdiğiniz Toprak.

Vatan burası…

Devlet Putu!” diyor değerli dostlar. Devlet olmadan ne olur düşünebiliyor musunuz?

Geliyoruz diğer tarafa…

Bu adamlar da sözde “Batıcılık, çağdaşlık, modernlik” deyip saldırıyorlar.

Aynı şekilde her iki entelektüel kesiminde vurduğu Vatan, Milletin Değerler Sistemi ve Devlet.

Her iki taraf da bu değerlere vuruyor.

İlginç bir şey değil mi?

Bakıyorsunuz dinimize vuruyor.

Mesela laik kesim, çoğunlukla doğrudan vuramıyor.

İslam kardeşlerimiz Araplar üzerinden vuruyor mesela…

Geçen, Türk Milliyetçisi olarak geçinen birisi, bir resim paylaşıyor resmin üzerinde 5. yüzyılda bir Türk Hanı ve yanında karısı var.

Diyor ki; “Biz karımızı yanımızda bulundururken Araplar kızlarını kuma gömüyordu.”

Yahu neden Arap?

19. yüzyılda İngilizler, boynuz takıp karılarını pazarda satıyorlardı.

Oysa Araplar, kötü adetlerini İslâm'dan sonra terk ettiler.

Dert, değerli dostlar Arap’a vurmak değil, İslam'a vurmak…

Avrupa hala köleci, barbar… Oradaki İngiliz gâvurunu görmüyorsunuz!.. 

İslamcı camia mesela “Kahrolsun Siyonizm” diyor.

Siyonizm ne gerçekten?

Soruyorum nedir Siyonizm?

Boğa güreşçisinin elindeki kırmızı perde değil mi?

Gerçek düşman, elindeki mızrağı bize saplayan boğa güreşçisinin kendisi değil mi?

Boğa Güreşçisi yani gerçekte düşman, bir devlet İngiltere ve onun bağlaşıkları Amerika vs. değil mi?

Yine aynı şekilde bakıyorsunuz “Kahrolsun İsrail!” diyorlar.

İsrail bağrımıza sokulmuş bir hançer…

Eyvallah da bu hançeri bağrımıza sokan el kim?

Ben bir tane İslâmcı entelektüel adamdan “Kahrolsun İngiltere!” sözünü, “Bizim İslam Dünyası’nın baş düşmanı İngiltere’dir” cümlesini duymak istiyorum.

Ne Şii dünyada ne de Sünni dünyada “Kahrolsun İngiltere” diyen kimseyi duymadım.

Türkiye’de bakıyorsunuz her iki taraf da bugünü tartışmıyor; sürekli Atatürk, Osmanlı, Abdülhamid Han vesaire üzerinden bu milletin beynini yemeye devam ediyorlar.

Değerli dostlar, bizim bugün problemlerimiz var.

Bizim, yarına dönük çözümlerimiz olmalı.

Bunları, yarınları adım adım konuşmalıyız.

Yakın tarihe vicdanımla baktığında aslında her iki tarafa da katılmadığım o kadar çok şey var ki…

Değerli Dostlar, mesela cennet mekân 2. Abdülhamid Han döneminde yaşasaydım tekliflerimden biri şu olurdu; “Hünkârım bu Yahudilere otonomi (özerklik) için istedikleri toprağa verelim Ama Devletimizi (Devlet-i âliye’yi) kurtaralım!..”

Mustafa Kemal Paşa ile aynı dönemde yaşasaydım, ezanın Türkçeleştirilmesine karşı çıkardım. Alfabenin değiştirilmesine karşı çıkardım. Kılık kıyafet dayatmasına karşı çıkardım.

Ama İstiklal Harbi'ne sonuna kadar destek olurdum. Kur'an-ı Kerim'in tefsir edilmesini alkışlardım.

Yeni okulların açılmasını desteklerdim. Okuma-yazma seferberliğini desteklerdim. 

Milli Sanayi için gösterilen gayretleri desteklerdim.

Türk Tarihi ile ilgili yapılan çalışmaları desteklerdim. Ama yeni bir Türk yaratma projesini karşı çıkardım.

Nihayetinde şunu söylemek istiyorum…

Tarihte bütünlük var, sebep sonuç ilişkisi var.

Bunları akılla, bilgi ile değerlendirmedikten, istişare ile doğru sonuçlar çıkarmadıktan sonra bu kadar eğitimin bu kadar donanımın ne kıymeti var?

Yakın tarihi değerlendirirken söz birliği etmişçesine solcu, Marksist ya da toplumda İslamcı atfedilen arkadaşlarımız mesela diyorlar ki; “İşte Galata bankerleri Osmanlı'yı batırdı.”

Bu adamları savunmak için söylemiyorum.

Ancak bu bankerlerin kökü nereden gelmişler?

Karaylar yani Musevi Türkler bunlar…

Kim getirmiş?

Fatih Sultan Mehmet Han.

Sen elinden kaybetmişsin kendi ülkendeki bu sermaye sahiplerini…

İngilizler, Fransızlar senden çalmışlar, tepe tepe kullanıyorlar.

Biliyorsunuz dünyanın tepesindeki küresel gücün iki ayağı var.

Bir sermaye, uluslararası şimdilerde Siyonizm vesaire diye isimlendirilen…

Bir de İngiltere Hanedanın akrabası olan Avrupalı hanedanların uzanımları.

Bunlara dünya KARA ASALET diyor.

Dikkat edin Kara asalet dediğimiz grupla Yahudi Sermayesi ya da en genel manada Musevi Sermayesi demek daha uygun.

Çünkü bunların tamamı Yahudi değil. Musevi demek daha doğru olur.

Neden bu ayrıntıya girdim?

Çünkü Dünya’nın Tepesi çatladı.

Bir tarafta İbrani Soylu kendilerine Rabban yani “Rabbani” diyen kendi içlerinde ayrıca Kohenler diyen grupla, onların karşılarında İbrani Soylu olmayan Museviler yani Hazar Türkleri var.

Neden bu ayrıntıya girdim?

Çözümü artık yenidünyanın Büyük Ülkesi, Büyük Milleti olarak hayata bakıp dünyaya bakıp böyle bulmalıyız.

Büyük Türk Milleti…

Yeni bir bakış yeni bir vizyon gerek.

Yeni bakışa ihtiyacımız var. Ancak bu yeni süreçte ne Töremiz Terbiyemizden ne de inançlarımızdan vazgeçmeyeceğiz.

Geleceği doğru okumamız gerekiyor.

Düşünebiliyor musunuz değerli dostlar, Rusların bir TURAN projesi var, İngiltere'nin bir TURAN projesi var, Amerika'nın bir TURAN projesi var, Çin'in bir TURAN projesi var!

Soruyorum şimdi size Türkiye'nin TURAN Projesi nedir, aşamaları nedir, sınırları nedir ve hangi süreçte hal tarzı geliştirecek?

Yine küresel sermaye ikiye bölündü Amerika'da biliyorsunuz Rothshild Ailesi’nden insanlar öldü.

Amerika Devleti ile ciddi sıkıntı yaşıyorlar. Çin-ABD Savaşı beklentisi boşuna değil.

Peki, buradaki boşluğu kim dolduracak?

Ayrıca Türk Milleti’nin ve Türk Dünyası’nın önlenemeyen bir yükselişi var.

Bu Rabb’imizin tasarrufu.

Yoksa bizim özel manada çok çok çalışıp, gayret gösterdiğimiz bir şey yok.

Üzülerek ifade ediyorum yabancı ve emperyalist güç, bunu görüyor ve onların da bir Turan, İttihad-ı İslam projeleri var.

Bundan eminim.

Şunu söylemek istiyorum.

Bizim menfaatlerimiz, bu dış güçlerle bazen çakışacak bazen çatışacak.

Biz ne kadar bu adamlarla aynı masaya oturmaya hazırız ya da bu soruyu kendi omuzdaşlarımızdan kendi cephemizden kaç kişiyle istişare edebiliriz?

Temel problem hepimiz için budur.

Geldiğimiz nokta şudur.

Aklımızı, vicdanımızı, birileri çok kolay ipotek altına alıyor kontrol ediyor.

Biz üniforma giymişçesine yahu akla üniforma giydirilir mi?

Bilgiye üniforma giydirilir mi?

Birebir içinde bulunduğumuz kadrolar gibi düşünmeye zorlanıyoruz.

Böyle düşünürsek, Ortak akıl, istişare gelişir mi?

Asla gelişmez…

Nihayetinde entel-dantel her kesimden yobaz sürüsü ve toplumun tepesinde hükmetmeye çalışan, toplumu kontrol etmeye çalışan niteliksiz, çözüm önerileri mahdut bir kesim ortaya çıkıyor.

Asıl mücadele etmemiz gereken toplumu ötekileştiren kesimlerdir.

Ben bu kesimleri samimi bulmadığımı çok açık olarak ifade ediyorum.

Hangi toplumda insanlar ötekileştirilerek birbirlerine düşman haline getirilerek çözüm bulabilirler?

Bu, ancak art niyetli birilerinin işine yarar ve yarıyor.

Değerli dostlar…

Toplumların temel ideolojileri milletleri, devletleri ile beraber kalkınmak, büyümek, etkinleşmek, dünyada güç oluşturmaktır.

Bunu yapamazsanız ne dininizi adam gibi yaşayabilirsiniz ne törenizi adam gibi yaşayabilirsiniz ne de insanlık âleminde gerçek anlamda varlık gösterebilirsiniz?

Ancak zihinsel tatminle ömrünüzü tüketir son nefesimizde de “Ben ne yapacağım öbür tarafta, nasıl hesap vereceğim?” diye kahır içinde ölürsünüz.

Gelin artık kendimizi kandırmayalım.

Bizi kaba tarafgir yapan art niyetli kesimlerle hep birlikte mücadele edelim.

Bu kesimler, inanın şaibeli kesimler, bu kesimler istisnalar hariç samimi değiller… Bunu bilmenizi arzu ediyorum ya da ben en azından artık böyle düşünüyorum.

Uzun zamandır şunu gördüm. İçinde bulunduğumuz kesimlerin, özel kaygılarının, kişisel hesaplarının, ülke menfaatlerinin önüne geçtiğini gördüm.

Bunun için de böyle manifestoya dönüşmüş bir yazı kaleme almayı ve sizlerle bunu paylaşmayı uygun gördüm.

Esasında Türkiye'deki bu düşünce kümelerine ve burada istişareyi, özgür düşünceyi kaybetmiş yapılara itiraz ediyorum.

Bakıyorsunuz çok kolay iftira eden, çok kolay rencide eden, çok kolay dışlayan bir hal var.

Yahu bu büyük bir ahlaksızlık!..

Geçen gün yaşadığın bir olayı sizinle paylaşmak istiyorum…

Bir sosyal grupta yazımı paylaştım ve isim zikrederek emekli olmuş İsmail Metin Temel Paşam gibi Cihat Yaycı amiralim gibi değerli İnsanların neden Cumhurbaşkanlığı çalışma ofisinde olmadıkları ile ilgili bir uyarıda bulundum.

Adam şöyle bir cevap yazmış; milli görüşün eskileri, teşkilatın eskilerinden de hiç kimsenin ne kendileri ne de çocukları da işte cumhurbaşkanlığında yok!..

Eyvallah da yani teşkilatın eskisi olmak milli görüşte yıllardır olmak bir konuda ehliyetli, liyakatli olunduğunun göstergesi midir?

Ben, “emekli bütün Subaylar bu göreve layıktır” demedim ki; böyle bir iddiada bulunabilir miyiz?

Burada bir de kökünde subay diyorsak Harp Okulu eğitimi var değil mi?

Milli Görüşçü arkadaşlarımızın içinde yetişmiş nitelikli insanların da Cumhurbaşkanlığında olmaması eksiklik buna katılıyorum.

Ancak “Emekli generaller neden yok? Bu kıymetli insanlar sahayı bilen insanlar...” dediğimizde karşısına “Millî Görüş’ten de insanlar da yok” cevabı tam bir körlüğün apaçık beyanı…

Artık bu körlükten her manada sıkıldım…

Bakıyorsunuz diğer yanda da işte adam Atatürkçü, laik, çağdaş… Adam bize “KARNINI KAŞIYAN ADAM” muamelesi yapıyor.

Kimsin Sen? Kimsin!..

Eğitimin ne? Donanımın ne? Birikimin ne?

Hayatın neresindesin, dünyanın neresindesin?

Yahu sen hem “Atatürkçüyüm” deyip hem de “Libya'da Mehmetçiğin ne işi var?” diyen cahil bir adamsın. Oraya “Mustafa Kemal'in gözü” diyor yabancılar bile. Yani sen nasıl Atatürkçüsün nasıl Kemalist’sin?

Değerli Halkım, Aziz milletim…

Kör insanlarla yol almak gerçekten mümkün değil artık.

Yeni dönemde, gerçek anlamda milli menfaatleri öncelemiş insanlar Omuz Omuza olmalıdır.

Bugün bir tarafta tarikat, cemaat vesaire diğer yanda siyaset. İşte solculuk, Kemalizm, Devrimcilik, orada da başka başka tarikatlar var Kemalizm Tarikatı, Batıcılık Tarikatı, Masonluk Cemaati, vs…

Bu çıkar, menfaat zebunu olmuş ve körleşmiş yapılardan milletimizi kurtarmak için gerçek manada vatansever, gerçek manada Mü’min, gerçek manada Milliyetçi, gerçek manada ülkenin geleceğini düşünen kesimlerin bir araya gelmesi kesinlikle şarttır.

Yoksa bu körlükle biz ülkemizin, milletimizin, devletimizin zamanını ve geleceğini heba edeceğiz.

Bunu bilmenizi isterim.

Bundan sonra kesinlikle ülkemiz menfaatleri neyi gerektiriyorsa onu söyleyeceğiz, bunu yaparken de biz hata aramayacağız, kusur aramayacağız, eksik aramayacağız…

Kimse kusura bakmasın, eksiye eksi, iyiye iyi, kötüye kötü, hataya da hata diyeceğiz.

Böyle yapmamak riyakârlıktır, samimiyetsizliktir, hatta daha da ilerisi bu münafıklığın ta kendisidir.

Bizim bundan kaçınmamız icap eder…

Değerli dostlar…

Bu manifesto gibi değerlendirmeyi yapma gereği duydum.

Yarınlar idare ederek değil, hataları görmezden gelerek değil, tam tersi, tekâmül için daha iyi için mücadele vererek kurulur.

Kolay menfaat temin etmek için yapıyor gibi görünenler, hata ve kötüye susanlar, bunlar gerçekten ahlaksızlıktır.

Unutmayın! Hakkâri’nin dağındaki çobana, fabrikalarda kan ter içinde çalışanlara, yıllarca evine gelemeyen Mehmetçik’e, tüyü bitmemiş yetime hesap veremeyiz…

Bu duygularla yeni süreçte gelin hep beraber doğrunun yanında olalım, gerçek anlamda milli menfaatlerin yanında olalım.

Değerli dostlar, her hareketin artıları eksileri, doğru yanlışları, zaaf alanları vardır.

Siz bir durum değerlendirmesi yaparsınız.

Eğer artıları, kazanımları ve faydaları çoksa, oluşacak zaaf alanlarını örtmeye çalışarak yürüyüşünüze devam edersiniz.

Bir taarruz düşünün Değerli Dostlar.

Mevziiyi terk etmeden, hedef haline gelmeden, taarruz edebilir misiniz?

“Hedef haline geleceğiz” diye insan ileri harekâttan, taarruz etmekten kaçınır mı?

Burada esas olan akıl, muhakeme ve denge ile toplumu bir maceraya sürüklemeden ortak aklı harekete geçirerek -neden ortak akıl?- daha çok şey görebilmek için…

Yapay zekayı düşünün; milyonlarca beyni bir araya getirip sonuç alıyor makineyle…

İstişarenin özünde istişarenin ruhunda ortak akıl, birlikte muhakeme yok mu?

Soran Yanılmaz.” diyor ecdadımız.

Bundan sonra artık birlikte istişare ederek ve ülkenin güçlü yarınlarına öncelik vererek hareket etme zamanı.

Değerli dostlar, güçlü olmazsanız kuvvetli olmazsanız dünyada etkin olmazsanız FETÖ bekleyin, KESNİZÂNİ bekleyin, PKK bekleyin, fiili işgâl bekleyin, savaş bekleyin, bütün kötülükleri bekleyin!..

Kötülükleri yenmek için güçlü olmaktan başka çaremiz yoktur.

Güç içinde birlikte olmaktan ortak aklı harekete geçirmekten ve taassubu yenerek çok çalışmaktan başka çaremiz yoktur.

Kalın sağlıcakla…

Konuyu alttaki videodan izleyebilirsiniz.

.

Emekli Yarbay Halil MERT, dikGAZETE.com

-Strateji ve Yönetim Uzmanı-

.

YAZARIN DİĞER YAZILARI