Liseli yıllarımda kısa bir vakit, harçlığımı çıkarmak için şehrimizin büyük tuhafiye ve konfeksiyon dükkânlarından birisinde çalışmaya başladım.
Orada, benden çok önce işe başlamış, tecrübe sahibi, aynı yaşda ve ortaokuldan da arkadaşım, işe girmeme vesile olan dostum; şu ikazda bulunmuştu:
“Sakın ha! Tezgâhın arkasına tabure koyma, müşteriyi ayakta ve güler yüzle karşıla, oturarak müşteri karşılanmaz, ona saygısızlık olur… Müşteri yokken de raflardaki dağılan ürünleri düzelt, eskiyen jelâtinlerini yenile!..”
Benim, uzun vakit hiç oturmadan ayakta akşama kadar kalma temposuna alışmam bir hayli zor olmuştu… Lâkin işin hareketliliği ilgimi artırmıştı…
O zamanlar, müşteriye verilen değer ve hürmet gösterme; alışverişin en olmaz, en temel kaidesiydi… Bu düsturlar çerçevesinde çalışma yapılıyordu…
Günümüzde ise maalesef böyle kaide ve kurallar geçerli değil!..
“Alıyorsan al, yoksa çek git” kaidesi daha çok geçerli(!)…
Bir mağazaya gittiğinizde; “buyurun” diye karşılama, neredeyse kalmadı gibi; hatta çalışanın elindeki telefonla ilgilenmesi, müşteriyle muhatap olmasından daha fazla; eller ve gözler devamlı telefonda, siz bekliyorsunuz ki; kafasını kaldırıp da talebinizi ifade edebilesiniz kendilerine(!)…
Geçtiğimiz günlerde, kızım ile damadımın oturduğu evin tesisatında arıza meydana geldi… Çağrılan genç ustalar, problemi bulabilmek için kendilerince(!) biraz fazla uğraş verdiler… Hemen şikâyet etmeye, söylenmeye başladılar:
“Nereden geldim, böyle olduğunu bilseydim, gelir miydim…” gibi ifadelerle rahatsızlık verdiler. Kendilerine, buradaki problemi gidermek için geldiklerini hatırlatarak işe devamlarını sağladık.
“Mesleğinizi seviyor musunuz?” şeklindeki soruma da her ikisi; “seviyorum” diye cevap vermişti(!)…
Yahu arkadaş, genç ustalar; siz nihayetinde bir iş için buraya geldiniz, aldığınız parayla iaşenizi karşılayacak, harcamalarınızda kullanacaksınız, döktüğünüz alın terinizle insanların sıkıntılarını giderin ki, karşılıklı memnuniyet oluşsun…
Nihayetinde buraya oynamaya ya da vakit geçirmeye gelmediniz…
Bu şuurda, insan severek ve problemi çözme idrakiyle çalışmalı…
Tabii ki her mesleğin zorlukları var ve hiçbir şey de kolay öğrenilmiyor; lâkin bu hususlar da insanlara olumsuz bir şekilde yansıtılmamalıdır…
Günümüzde her meslek gruplarında çeşitli problemler yaşanıyor…
Şehir içi toplu taşımada da otobüs ve minibüs şoförleriyle yolcular arasında ufacık bir mesele yüzünden büyük tartışmalar, hatta yaralamalar meydana geliyor.
Son zamanlarda sağlık alanında pek çok menfî hadiseler vuku buldu…
Hekim ve sağlık personellerine sataşmalar, kavgalar ve hakaret muhteviyatlı ifadeler artmış durumda…
Böyle olaylara yol açmamak için insanların birbirine biraz saygı göstermesi gerekiyor!…
İnsanlar hastanelere gezmeye ya da boş vakit geçirmeye gitmiyor, rahatsızlığına, hastalığına derman bulabilmek için gidiyor.
Biraz sabır ve anlayışla yaklaşılarak sıcak bir ilgiyle, “neyin var, şikayetin ne?” diye sorulsa; her halde daha iyi olur!..
Evet dostlar, bizler içtimaî bir hayat içerisinde hareket ediyoruz; her birimizin vazifeleri ayrı, meslekleri farklı… Hepsi de çok değerli ve ehemmiyetli…
Bütün meslekler birbirleriyle bağlantılı. Aynı bir fabrikanın çarkları gibi, aynı anda birlikte hareket etme mecburiyetinde…
Hiçbir meslek grubunun diğerine tahakküm etme ve hor görme hakkı da yok!
İnsanlar, kendi alanlarında ve vazifelerinde gerçekten severek mesai yapma mecburiyetinde olmalı…
Pireyi deve yapmadan, bir bardak suda fırtına koparmadan hayatımızı birbirimize zehir etmeden, herkes kendi mesuliyetlerini bilerek, meselelere yol açmadan yaşamayı bilelim…
Bütün bu olaylara çözüm olabilecek, psikiyatrist Prof. Dr. Kemal Sayar’ın şu tavsiyesine gelin birlikte kulak verelim;
(…) “İnsanları zaman kaybı olarak görme, onları anlamaya ve onlarla anlaşmaya çalış.
Kendini bilmek için daima sorular sor kendine, zihninde ve ruhunda kendine kurduğun tuzakları sorgula. (…)
Aldığın her nefeste Kâinatın Sahibi’ne şükret ve sana bağışlanmış olanı kardeşlerinden esirgeme.
Zorluk geldiğinde sabret, önce tefekkür ve sonra onu aşmak için hamle et.”(…) (Beni sessiz de seve bilir misin).
.
Osman Ovacıklı, dikGAZETE.com