Mesih gelmeyecek… Yeşeya ve Hezekiel’deki kehanetler gerçekleşmeyecek!..
Yenileceksiniz!..
Hafta içi, ABD'li Emekli Albay ve Savunma Bakanlığı eski danışmanı Douglas McGregor ile ilgili bir haber ve şahsın videosu yayımlandı.
Albay Douglas, “Türkiye’ye saldırması için PKK ve YPG’yi hazırladıklarını” söyledikten sonra “İsrail’in de parçası olduğu büyük bir savaşa doğru gidiyoruz” ifadelerini kullanarak, şöyle diyordu:
“Erdoğan, ısrarla ülkesini savaştan uzakta tutmaya çalışıyor. İsrail’e yönelik çok sert çıkışlar da yapsa, ondan hiç hazetmese de ülkesini ısrarla savaştan uzakta tutmaya çalışıyor. Erdoğan, İsrail'in Lübnan'a girmesi halinde bunun Lübnan'ı istikrarsızlaştıracağının da farkında!..
Türkiye'ye saldırmaları için Suriye'de güçlerimizi hazırlıyoruz. Kimleri mi kastediyorum PKK ve diğer bazı örgütleri Türkiye'ye saldırmaları için teşvik ediyor ve silahlandırıyoruz!..
Türkler de bunun farkındalar ve rahatsızlar. Bunu geçmişte de yaptık ancak bu sefer iş çok ciddi. İsrail'in de parçası olduğu büyük bir savaşa doğru gidiyoruz.
Amerika zaten bunun bir parçası… Türk devleti de savaşın eşiğinde olduğunu kamuoyuna açıklamak üzere... Şayet bunu bir istiklal mücadelesi olarak sunarlarsa, kamuoyu hiç şüphesiz savaşmak isteyecektir!..”
Videonun yayınlanmasından sonra konu hakkında tartışma programı gördüğüm gibi iki tane de köşe yazısına baktım…
“ABD, İran’a saldırmak için bölgeyi abulakaya alıyor” şeklinde bir görüş belirtilirken, diğer görüş ise, “Rusya’ya karşı önlem alınıyor ve Türkiye’nin çevresi de kuşatılıyordu!..”
İran’a saldırma görüşüne kesinlikle katılmadığımı belirtiyor, Rusya’ya karşı önlem de olduğunu düşünmüyorum!
Ben daha çok yapılan açıklamada geçen, “İsrail'in de parçası olduğu büyük bir savaşa doğru gidiyoruz. Amerika zaten bunun bir parçası…” sözlerine dikkat çekiyorum. Bunun altında yatan, ‘vadedilmiş topraklar’ amacıyla yapılacak büyük savaşa vurgudur!..
Mesih bekleyen İsrail adına konuşan bu albay, Müslümanların da, ‘Melhame-i Kübra’/ ahir zamandaki büyük savaş/kıyamet savaşı beklentisi içinde olduklarını biliyor mu; bilmiyorum ama böyle iddialı konuştuğuna göre, bekledikleri Mesih, onlara göre gelmek üzere olsa gerek!..
Fakat 7 Ekim’den bu yana karşılarında bir ordu olmamasına rağmen 40 bin sivil katleden Amerika-İsrail ordusu, HAMAS’ı yenememişken, büyük savaş çağrısı ve Türkiye tehdidi çok daha iddialı olmuş!.. Hatta kafayı çeken farenin, “O kedi buraya gelecek” efelenmesi gibi bir şey olmuş demek daha doğru!..
Kendilerine ‘Siz bittiniz!..’ ukalalığı yerine şunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim: Umutla beklediğiniz Mesih gelmeyecek… Yeşeya ve Hezekiel’deki kehanetler gerçekleşmeyecek!..
Arkasına saklanacağınız ‘gargat’ ağaçları bile sizi kurtaramayacak!..
Yenileceksiniz!..
İki Abbas!..
Açıklandığı gibi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, Amerikan Kongresi’nde konuşurken, Mahmud Abbas da Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde konuşacaktı. Fakat Abbas, gelmemiş ve bu gelmeyiş tepkilere neden olmuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rize’de yaptığı konuşmada, Abbas’tan özür beklediklerini açıklamıştı.
Nihayet 15 Ağustos’ta Mahmut Abbas, TBMM Genel Kurulu’na gelerek konuştu.
Abbas’ın 46 dakika süren konuşmasının satır başları şöyleydi:
“Türkiye Başkanı Erdoğan, TBMM Başkanı Kurtulmuş, saygıdeğer vekiller, kıymetli misafirler, Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun. Mübarek Filistin'den, Kudüs'ten geliyorum. Sizlere büyük acıyı ve 48'den bu yana felaketi yaşayan halkımın mesajı ile geldim...
… On binlerce şehidimize rahmetle söze başlamak istiyorum; İsrail saldırıları ve soykırımı nedeniyle Filistin'de şehit olanları anarak başlamak istiyorum. Bunların sonuncusu da Heniye'ye karşı işlenen suç olmuştur. Ve sizleri çok değerli kardeşlerim, Heniye'nin ve şehitlerin ruhuna Fatiha okumaya davet ediyorum…
… Erdoğan liderliğindeki Türkiye’nin, öncülüğünü takdirle karşılıyor, kendisini kutluyoruz. İğrenç suçları kınayan Türkiye’nin tüm partilerini kutluyorum. Samimi duygularla Filistin halkını destekleyen kardeş Türk halkına teşekkür ediyorum…
Türkiye’nin Lahey'deki davaya müdahil olmasını kutluyorum. Aynı şekilde İsrail ile ticareti durdurması, 10 milyar dolarlık ticareti Filistin halkına destek için durdurdu... Filistin davası Türkiye'de ana mesele haline gelmiştir; bu da Türk halkının ahlâkının göstergesidir...
40 bin Filistinli kadın-çocuk şehit edildi. 10 bin kayıp var. buna rağmen bizler dik durmaya devam edeceğiz.
… Kudüs'ün Türk halkının kalbindeki konumu biliyoruz... Kudüs, ilk kıblemiz, Mescid-i Aksa ilk kıblemiz... Sizin ve bizim için kırmızı çizgidir Kudüs… Filistin'in zerresini gözden çıkaran ne bizden ne de sizdendir… Burası bizlere dinin ve tarihin emanetidir...
…Türkiye'ye teşekkür ediyorum, Gazze'ye on binlerce ton yardım gönderdi…
Türkiye, hastanelerinde Filistinlileri kabul etti. Her alanda varlık göstererek, Filistin'in hakkını savundular… …Kudüs’ü Şerif Filistin'in ebedi başkentidir... Bağımsızlık ve özgürlüğümüzü er ya da geç gerçekleştireceğiz… Ne olursa olsun, işgal sona erecektir, Filistin özgür kalacaktır...
Ebediyet masum şehitlerimizindir… Hep birlikte hürriyete, büyük Kudüs'e doğru... Yaşasın Filistin - Türkiye kardeşliği… Teşekkürler Türkiye, teşekkürler kardeş halkı, teşekkürler sayın cumhurbaşkanı… Sayın Erdoğan bizlere destek verdiğiniz için sizlere teşekkür ediyorum... Allah'ın selamı üzerinize olsun!..”
Abbas’ın Meclis’te yaptığı konuşma hem Türkiye’nin Filistin’in yanında olduğunun tescili hem Netanyahu’ya misilleme hem takdir edilecek hem de dünyaya Filistin’in sesini duyurabileceği bir konuşmaydı!
Bu açıdan bakınca amacına ulaşmış ve başarı da sağlanmıştır…
Öyleyse yazının başlığı olan ‘İki Abbas’ ne demekti?!
İki Abbas’tan biri, Mahmut Abbas’ın Meclis konuşmasında takındığı ve Filistin için can atan bir başkan görünümüydü!..
Diğeri ise, ‘İşbirlikçi Abbas’ (*) başlığıyla önceki haftaki yazımızdaki Abbas’tı!..
Birinci Abbas’ta duygulandığımı belirtmeliyim… İkincisi olan ‘İşbirlikçi Abbas’ konusunda ise hala durduğum yerdeyim!..
“Geri zekalısınız” eleştiri mi?!.
İzmir’de, sokak röportajında Instgram’a erişim engeli getirilmesine ilişkin konuşan Dilruba Y., tutuklanınca gündem oldu!
Özel bir şirkette çalışan 33 yaşındaki Dilruba, konuşmasında şöyle demiş: “Parlamenter sistemden çıkıp, koskoca Türkiye Cumhuriyeti’ni tek adama verirsek, o da böyle babasının ahırı gibi kullanır. Elin Arap’ı öldü diye ben neden yas tutayım; beni ilgilendirmez?! Çat diye ‘kapattım oldu’ olmaz. Bir gece yasa çıkartıyor, hayvanlar ölsün istiyor; Allah’ın adıyla hayvanları katletmeye yönelik yasa çıkartıyor. Bir gece oluyor, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıyor. Bir gece Instagram’ı kapatıyor. Bu yaptığı darbe… Sosyal medyayı kapatması darbe... Hayvan katliamıyla yasa çıkarması darbe!..
Destekleyenlere de şunu söylemek istiyorum: Geri zekalısınız!.. Bütün özgürlük haklarınızı tek bir kişiye teslim ettiğiniz için, Allah’tan da üstün tutup ona taptığınız için, sosyal medyanın kapatılmasını desteklediğiniz için, hayvanların katledilmesini desteklediğiniz için hepiniz beyni emcüklenmiş birer geri zekalılarsınız!.. Bu söylediklerimin hiçbir şekilde kesilmesini de istemiyorum!..”
Tutuklanmadan önce ifade veren Dilruba, verdiği röportajı anlatarak,
“Ben röportajımda herhangi bir devlet makamını veya şahsı hedef almadım. Ben gerizekalı kelimesini Instagram'ın kapatılması ve hayvanların katledilmesi olaylarının hangi neticeyi doğuracağını anlamayan vatandaşları yönelik kullandım. Özellikle cumhurbaşkanını veya başka bir şahsı kastetmedim” diyerek yan çizip; sözleri eleştiri ve ifade özgürlüğü kapsamında kullandığını, hakaret etme amacının olmadığını belirtip; “Farklı bir anlama sebep olduysam özür dilerim” demiş!
Bazı siyasiler ve çevreler, tutuklanmasına ağır eleştiriler getirerek, “saray mahkemesi” türü çıkışlar yaptılar!.. Eleştiri, hakaret ve küfrü ayırmak lazım…
Başka bir partinin genel başkanına ve partiye oy veren seçmenlere aynı sözleri söylese, söylemin muhatapları şu anki tavır içinde olurlar mıydı, sormak gerekir?!.
Ben, daha çok ifadesinde, “Ben, gerizekalı kelimesini Instagram'ın kapatılması ve hayvanların katledilmesi olaylarının hangi neticeyi doğuracağını anlamayan vatandaşları yönelik kullandım. Cumhurbaşkanını veya başka bir şahsı kastetmedim” demesine takıldım!..
Büyük ihtimalle avukatın yönlendirmesiyle verilmiş bir ifade fakat bundan daha açık, tabiri caizse kabak gibi, Cumhurbaşkanı ve ona oy verenlere hakaret edilemezdi!
Ayrıca, “Bu söylediklerimin hiçbir şekilde kesilmesini de istemiyorum” diyeceksin ve cezaevi yolunu görünce büyük ‘U’ dönüşü yapacaksın!..
“Söylediklerimin arkasındaydım” deseydin, belki daha çok ve güvenli destek bulurdun… Bu büyük ‘U’ dönüşüyle ancak menfaat sağlamaya çalışanlar iki laf eder, sen de kalırsın oralarda!..
.
Ali Mevlüt Kaya, dikGAZETE.com
(*) https://www.dikgazete.com/yazi/isbirlikci-abbas-7090.html