?>

Mazlumların imdadına yetişmek

Mehmet Yıldırım

3 yıl önce

Ey düşman, alnının yazısı kara

Öldürmez bizleri vurduğun yara

Yolladığım kurşun, armağan sana,

O kirli alnını öper bismillah!

Yazımıza; Azerbaycan Milli Marşının yazarı, İstiklal Şairi Ahmed Cevad’ın “Bismillah” şiirinin sözleri ile başladım.

Ahmed Cevad; bu şiiri Bakü’ye 200 km mesafedeki Garameryem Köyü’nde Ermeni ve Bolşevik Çetelerine karşı şiddetli çatışmadan Zaferle çıkan Kafkas İslam Ordusu’na ithafen 16 Temmuz 1918’de kaleme almıştır.

Ahmed Cevad; 5 Mayıs 1892’de Gence’nin Şemkir İlçesi Seyfeli Köyü’nde doğar. Küçük yaşta birçok özel eğitim alır; tarih, sanat ve edebiyata ilgi duyar.

1912’de Balkan Harbi çıktığında, Ahmed Cevad; “Bu milletin bir paçasıyım, oraya gideceğim” diyerek Bakü’den Gönüllüler ile birlikte Balkan Harbi’nde Osmanlı Ordusuna katılarak mücadele vermiştir.

Hayatı mücadele ile geçen Ahmed Cevad; Azerbaycan Cumhuriyeti’nin kurulması için çaba sarf etmiştir. Bağımsızlık ve özgürlük aşkı Ahmed Cevad’ın eserlerinin satır aralarında nakış nakış işlenmiştir. Edebiyatçı olduğu kadar, içinde bulunduğu topluma liderlik de yapmıştır.

1. Dünya Harbi’nin yıkıcı şiddetinden etkilenen Kars, Artvin, Ardahan, Rize, Erzurum gibi vilayetlerdeki sivil halka yardım eden Bakü Müslüman Cemiyyet-i Hayriyye’nin en aktif üyelerinden biri de Ahmed Cevad’tı. Ahmed Cevad; buradaki mazlum halkın vaziyetini dönemin birçok gazetesinde yazarak doğru bilgi sunmuştur.

Savaş mağduru yüzlerce yetim çocuğa sahip çıkarak Gence ve Bakü’de emin ellere teslim eder.

Vicdanım emretti imdada geldim,

Mazlum sesi duydum men/ben dâda/baba geldim” mısraları dökülür bir şiirinde.

1920’de Azerbaycan Cumhuriyeti, Sosyalist Sovyet Ordusunun işgaline uğrar ve devlet kademesi dağıtılır. Komünist Rejim; Ahmed Cevad’a memurluk vererek göz hapsine alır. Fakat hakkında ferman yazılmış, kalemi çoktan kırılmıştır.

Katil Stalin’in “Büyük Temizlik” tasfiye hareketi sonucunda “Karşı Devrimcilik” gibi asılsız suçlamalarla tutuklanmış ve askeri mahkeme kararıyla ölüm cezasına çarptırılmıştır. 1937’de de kurşuna dizilerek şehit edilir.

Adına şiir yazdığı eşi Şükriye Hanım’a; düzmece mahkeme sürecinde, “boşanması” karşılığı çocukları ve kendisinin suçsuz olacağı telkin edilir. Fakat Şükriye Hanım, boşanmayı reddeder.

Katil Sistem, Şükriye Hanım ve dört çocuğunu sürgüne gönderir. Yaşı büyük olan 3 çocuğu Islahevi’ne yerleştirilirken; küçüğü ise annesi ile kalır.

1955’te SSCB başsavcısı, Ahmed Cevad’a karşı ileri sürülen bütün suçlamaların asılsız olduğunu belirtmiş; hakkındaki suçlamayı iptal etmiştir.

KGB baskısı altındaki ailesi de ancak 1950’den sonra zindandan kurtulabilmiştir. Şükriye Hanım, esaret dolu 8,5 yıl sonra çocuklarına kavuşur.

İşte adına övgüler düzülen, marşlar söylenilen sosyalist rejim (günümüz emperyalist kapitalist sistemi de aynı) insanlar üzerinden silindir gibi geçmiş, özellikle Müslüman milletleri katlederek sürgüne göndermiştir.

Bu anlatılan “ne dünün hikayesi ne de salt Azerbaycan’ın”…

Geçtiğimiz günlerde İstanbul’un Fethi’nin 559. Yıldönümü kutlandı.

Peygamber Efendimiz (sav); henüz olgunlaşan İslam Toplumu’na hedef göstererek: “İstanbul Fethedilecek…” demiştir.

Neden İstanbul? Neden Atina değil, Halep değil de İstanbul?

Yakındaki ve bilinen şehirleri değil de İstanbul’u söylüyor.

İstanbul: Küfrün hem dini hem de siyasi merkeziydi. Allah’ı üçleyen, küfre düşmüş Hristiyanlığın din adamlarını kollayan/ koruyan Bizans Yönetiminin idari merkezi İstanbul’du.

Tahrif edilmiş din, İstanbul üzerinden pazarlanıyor, Bizans İmparatorları da zulm ile milletleri yönetiyordu.

Tövbe Suresi’nin 12. AyetindeKüfrün önderleri ile çarpışın...” ifadesi yer alır.

Küfrün önderini, küfrün merkezini, küfrün ana kaynağını ele geçirmek Müslümanların idealiydi. Küfrün merkezi olan İstanbul'u feth ettiler.

Fatih Sultan Mehmet'in gerçekleştiremediği bir diğer gayesi, küfrün öteki merkezi olan Roma'yı fethetmekti.

Roma'yı fethedecekti, onun hazırlığını yapıyordu. Hatta “İtalya’nın Topuğu” olarak adlandırılan Otranto Kalesini almıştı. Fatih’in ömrü dolmuş; Roma’nın fethi nasip olmamıştı.

Hazreti Fatih; Küfrün alnının çakına yumruğu indirmiş, şeytani düzenlerini darma-duman etmişti.

İstanbul’un Fethi’ni sadece askeri ifadeler ile açıklayamayız. O; İstanbul ki korunmuş bir beldedir…

Küfrü dağıttık, sindirdik!.. Ama yine içimizde, beldelerimizde ve hatta İstanbul’da Küfür diriliyor.

Ve biz, kendi ellerimizle ateşi söndüreceğimize, körüklüyoruz.

Bir hareketlenmenin başlandığı tüm mecralarda konuşuluyor.

Devlet; açıkça beyan etti: “Ege Denizi’ndeki 12 Ada, Yunan Devleti tarafından bağlayıcı anlaşmalar ihlal edilerek silahlandırılıyor.”

Kime karşı? Tabii ki bize karşı.

Yunan ordusu, elbette bu işi kotaracak kabiliyette değil. Asıl patron Amerika ve Hegemonik Roma Sistemi. Yeni Küfür Merkezleri. İşte o merkezler, çok ciddi Rövanş Hazırlığında.

Devletimiz tüm kılcal damarları ile bir hazırlığın içerisinde.

Muhtemelen Batı Cephesi ısınıyor.

Bu sebepledir ki Türkiye’ye yönelik Terör faaliyetini arttıran ve Suriye’nin Kuzeyinde Terör Koridorunu genişletmeye çalışan sözde Devlet Görünümlü PKK Çatı Terör Örgütü’nün güdümündeki PYD üzerine ciddi operasyon başladı.

Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı ve Bahar Kalkanı ile Terör Koridorları/ PKK’nın Akdeniz’e açılma hayali tekrar çökertiliyor.

Rusya ile yapılan mutabakata göre PKK/YPG'li teröristler, Türkiye-Suriye sınırının 30 kilometre dışına çıkacak; silahları ile birlikte Münbiç ve Tel Rıfat'tan ayrılacaklardı.

Rusya’nın onayı ile Amerika destekli PYD yönetimi, Tel Rıfat ve Münbiç’ten uzaklaştırılarak bu iki şehir Özgürleştirilecek.

21. yüzyıl, yeni ve muhteşem gelişmeleri bünyesinde tutuyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da dediği gibi: “Yahya Kemal’in deyimiyle, biz İstanbul’da mekânı değil, zamanı fethettik. Fetihler işte böyle çağlar üstü olur. Çağlar, işte böyle açılır, böyle kapanır.

‘Geceler vardır, uykuyla geçer, sarhoş kusmuklarıyla lekelenir / Geceler vardır, ihtiraslar çağıldar, yuvalar yıkılar / Geceler vardır, dirilişe gebedir, fecr olur / Şehr-i İstanbul fetholunur / Bir çağ kapanır, bir çağ açılır.’

Çağ açıp çağ kapatan ecdada rahmet olsun. Çağ kapatıp, çağ açacak evlatlarımızın gazaları şimdiden mübarek olsun. Zaman bendedir ve mekân bana emanettir şuurundaki gençlerimizin gayretleri kutlu olsun.”

Hegemonik Küresel Şeytanlar; Küresel İstikrarlarını korumak için yeni Oyun Alanları üzerinde tepiniyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’nın sözleri ile devam edersek, meramımızı daha iyi anlatmış oluruz:

Savaşın, zulmün, haksızlığın, adaletsizliğin, ahlaksızlığın çukurunda çırpınan insanlığa, Necip Fazıl Kısakürek’in ‘Destan’ şirinden ‘Durun kalabalıklar. Bu cadde çıkmaz sokak. Haykırsam kollarımı makas gibi açarak. Durun, durun bir dünya iniyor tepemizden. Çatırtılar geliyor karanlık kubbemizden’

Dünyanın kubbesinden gelen çatırtılar kimi zaman salgın hastalık, kimi zaman tabii afet, kimi zaman kıtlık, kimi zaman oluk oluk akan kan olarak karşımıza çıkarken işte biz bu hissiyat içinde ne diyoruz? ‘Durun kalabalıklar’. Şimdi Rusya, Ukrayna’da durum bu mu? Felaket bu mu?

Bütün bu felaketler karşısında Türkiye ne yapıyor? İşte bu yanlış gidişe ‘durun’ demenin gayreti içerisinde. Suriye’de Irak’ta, Libya’da ‘durun’ diyoruz.

Akdeniz’de, Ege’de ‘durun’ diyoruz. Ukrayna’da, Kırım’da ‘durun’ diyoruz. Bosna’da, Balkanlar’da ‘durun’ diyoruz.

Karabağ’da, Kafkaslar’da ‘durun’ diyoruz. Filistin’de, Türkistan’da, Arakan’da ‘durun’ diyoruz. Bu karanlık kubbenin ülkemizdeki aparatlarına da ‘durun’ diyoruz.

Gençlerimizi yeni fatihler olarak yetiştirmek için tüm gayretimizi sarf etmeli, her türlü maddi ve manevi desteği sağlamalıyız.

Başkasının kusuru/ günahı ile uğraşmaktan vaz geçip asli kimliğimize bürünmeliyiz.

Bir ve birlik olmak için; barış ve esenlik üzerinize olsun.

Not: Ahmed Cevad’ın ismini Etimesgut Bağlıca’da bir sokağa vererek gündeme getiren Etimesgut Belediye Başkanı Enver Demirel’e teşekkür ederim.

.

Mehmet Yıldırım, dikGAZETE.com

YAZARIN DİĞER YAZILARI