Maho Ağalar İfşa
İnsan hata yapar. Doğru olduğunu sanarak, kastı olmaksızın yanlış yapar, masum bir kalple duyduklarına inanır ve gerçeği gözden kaçırır, bir yanılgı anında nefsine yenik düşer, bir fitneye kurban olup gaza gelir, haddi aşar, kendine zulmeder.
Birine zarar verir.
Bunların hepsi olabilir.
İnsanız biz.
Olamayacak olan, yanlışı savunmak, sürdürmek ve örtülemeyecek olan kabahati bir masumun üzerine yıkmaktır.
Kabul edilemez olan, ruhunun zedelendiği, eksildiği yerde kendine yalan söyleyerek kalmayı sürdürmektir.
Her şeyden önce açık bir gerçeği dile getirmeliyim: Basit ahlak kurallarına uymakta zorlanan birinin, erdemli bir davası, mücadelesi olmaz. Yalancı, korkak, terbiyeden yoksun birinin uğrunda mücadele edeceği tek şey nefsidir.
Bunu asla unutmayın!
Biz Adiğeler, mantık süzgecini kullanma konusunda çoklarından daha ısrarcıyızdır.
Sosyal medyada bir Çeçen bana “sizin wunafeniz bitene kadar, biz bir ülkeyi alır çıkarız” diye yazmıştı.
Bu, gerçekten böyle…
Her mesele üzerinde uzun uzun konuşup tartışırız.
Ben bunu çok iyi ve çok değerli buluyorum. Fakat zamanın hastalığı bize de sirayet etti.
Öyle ki, eskiden gördüğümüzde açık bir dille ilan etmemiz gerektiğine, müdahale etmemiz gerektiğine inandığımız kötülüklerin üzerini “ayıp” diye örtmeye başladık.
Ayıbını örttüğümüz her hadsiz de azgınlaştı ve daha büyük zararlar verdi.
Hz. Ömer’e bir gün bir hırsız getirirler…
Hırsız der ki; “Ya halife, beni affet, ilk kez yaptım”.
Halife “sus” der, “ilk defa yapmış olsaydın Allah örterdi”.
Hasılı, artık herkesin gözüne görünecek kadar aşikâr bir kötülüğü örtmekte ısrar, cezasızlık, yozlaşmaya, yozlaşma da masum canların yanmasına neden oluyor.
Bu kötü, yanlış tutumdan caymalıyız.
Biz aşikâr olmuş kötülüğü görmezden gelmekten vazgeçmedikçe, kötü de kötü fiilden vazgeçmeyecek.
Aslında “ayıp olmasın” diye sustuğumuz çok şey var!..
Aramızda tarihsel bilgileri çarpıtanlar, başkalarından aşırdıkları fikirleri “revize” edip, toplumumuza uygulamaya çalışanlar, bizi her sözüne onay verecek salla baş memur yerine, köle yerine koyanlar da var.
Lider olmak istiyorlar ama liderlikten anladıkları padişahlık.
Kaldı ki padişah da tebaasının sorumluluğunu alır.
Bu kişilerinki Ortaçağ derebeyliği gibi.
Liderlik iddiasındalar, bir çağrı yapmış, etraflarına genç, umudu olan insanları toplamışlar ama sorumluluklarını almıyorlar.
Onaydan ve emre itaatten başka bir fonksiyonu var mı acaba o insanların.
Tam da burada, yazının başında yazdıklarımı tekrar etmek isterim:
Doğru olduğunu sanarak, kasıt olmaksızın yanlış yapmış olabilirsiniz. Size söylenenlere inanmış olabilirsiniz. Ama mantığınız olup bitendeki büyük arazı görebilmeli.
Bugün, kendiniz için “evet bu araz var ve ben bundan rahatsızım” diyebilmek, Çerkesya için de büyük bir adım atabilmektir.
İmkânınız varsa Öcalan’ın birkaç metnini okuyun!
Üzülerek söylüyorum ki size tanıdık gelecektir.
Xabzenin, bzenin olmadığı bir yerde nasıl bir Çerkes milliyetçiliği anlayışı olabilir, bunu da sorun kendinize.
Belki bugün bana şiddetle karşı çıkacaksınız, bunu da sevgiyle kabul ediyorum. Çünkü fikirleriniz değerli.
Benzer bir karşı çıkmayı, mevcut otoritenize yapabilir misiniz, onun da üzerinde düşünmenizi istiyorum.
Size konuşma hakkı veriliyor mu, kendiniz olma hakkı veriliyor mu?
Mesela bir Müslüman olarak grup içerisinde var olabiliyor musunuz?
Müslüman Çerkes olabilme hakkı size tanınıyor mu?
İlk aklıma gelen bu olduğu için yazdım aslında.
Daha önce defalarca pratiği ortaya konmuş Birleşik Kafkasya fikrini taşıyan bir Çerkes olabiliyor musunuz grupta?
1864 öncesine, 1917’ye, 1992’ye rağmen, size bunun bir “gerçekleşmeyecek ütopya” olduğunu anlatmakta ısrar ediyorlar, yalanlar söylüyorlar mı?
“Sorun” derken ben de bir soru sorayım, yaşım daha genç sayılır;)) geçenlerde CHP üyesi Tarık Topçu’nun bir yazısına denk geldim.
Orada bahsettiğim insanların sık yaptığı gibi Birleşik Kafkasya hareketine çirkin bir üslupla saldırıyordu.
Ukrayna savaşından bahsedip; “neden orada savaşıp ölmüyorsunuz, siz zaten hep Rusya’nın zayıf zamanlarını beklersiniz” özetinde bir şeyler de yazmıştı.
Evet, biz genellikle somut koşulları doğru tahlil etme becerisine sahibizdir.
“Önce gelip bizim için ölün de sonra sizin için bir şey yapabilir miyiz bakarız” diyen bir batı ittifakının küstah tutumuna koşa koşa gidecek fedailik bizde yok.
Üstelik bazı Çerkesya savunucularının yaptığı gibi, ütülü gömleklerle İstanbul’dan, Avrupa’dan gençleri ölüme davet edecek sorumsuzlukta kimse de yok aramızda.
Bir savaş varsa, önce kendimiz yürür, kendimiz silahı alır, kendimiz ölürüz.
Çocukları bir şeye çağırırken, onların değerli olduğunu daima hatırlar ve onları koruruz.
Bedel varsa biz büyükler öder, zarar varsa biz görürüz.
Soru şu: siz de çağırdığınız gençlere vaad ettiklerinizi gerçekleştirecek, onların sorumluluğunu alıp onları koruyabilecek misiniz?
Nitekim bunu bugüne kadar yapabildiğiniz görülmedi.
Konuşacak, yazacak çok şey var.
Birkaç yazıyla da bitmez wunafemiz.
Bir Adiğe’nin aklıyla düşünmenizi istiyorum genç arkadaşlarım.
Üzerinde iyice düşünün.
Olanı-biteni tartın ve gelecekte neler olabileceğini de tasavvur edin.
Biz büyükler de yapalım bunu.
Bundan sonra kötülükler olmasın diye, artık gördüklerimizin üzerini ‘ayıp’ deyip örtmeyelim.
Kırık kol, yen içinde kangren olmasın, tedavi edilsin.
Bilene, bu utanç yetmelidir.
Wuimafe…
.
Ülkü Menşure Solak, dikGAZETE.com
.