KUŞATILAN KÖPEKLER
İnsan olmayan hayvanların patili dünyalarına sizleri davet ederek dert edindiğim derdimi, bu mecra vesilesiyle haykırmak istiyorum.
Bilindiği üzere, bugün sokak hayvanları meselesi sosyal bir problem haline gelmiştir.
Birçoğumuz kamusal alanda karşılaştığımız canlılara bir 'öteki' olarak, diğer bir deyişle insan türünden farklı bir tür olarak yaklaşmaktayız.
Esasında problem de bu noktada başlamaktadır.
İnsan türünün alt kategorisinde kabul edilen hayvan türleri, değersizleştirilmektedir. Dolayısıyla bu noktada insan kavramı da sorunsallaşmaktadır.
Görünmez kılınan hayvan türlerinin (köpeklerin) kamusal alandaki varlıkları, insan eliyle yok edilmektedir.
Kuşkusuz bugün bir köpeğe sorabilseydik bedeni üzerinde uygulanan tahakkümün korkusunu, bizlere avazı çıktığı kadar haykırırdı.
Bu kertede insanlığın köpek türlerini yönetme biçimlerinin, zaman içinde değiştiğini söylemek mümkündür.
Köpek nüfusunun yönetim şekli, ilgili birimlerce yıllar öncesine kadar “yakala-öldür” şeklinde yürütülmüştür.
Uygulanan bu politika, köpeklerin en karanlık dönemlerinden biri olarak tarihe geçmiştir. Ancak günümüzde “yakala – aşıla – kısırlaştır - aldığın yere bırak” programıyla köpek nüfusu kontrol edilmektedir.
Bu bağlamda köpekler, yaşamları boyunca farklı yönetim biçimlerine tanıklık etmişlerdir.
Oluşturulan hakim söylemlerle bir güvenlik meselesi haline gelen köpek türü yönetimi, söz konusu canlılara karşı olan algıyı da belirlemiştir. Çünkü modern toplumlarda şehirlerin kapitalist bir biçimde örgütlenebilmesi için köpek türleri, hijyen problemi olarak görülmüştür.
Denetim altında tutulması gereken bir canlı olarak kabul edilen köpekler, insanlar elinde bir nevi meta ürününe dönüştürülmüştür.
Üretilen ötekileştirici söylemlerle köpek türleri arasında dahi kategorileştirme meydana getirilmiştir.
Söz gelimi, ırklar arasında ayrım yapılarak bir değer kıstası oluşturulmuş ve köpekler sınıflandırılmıştır.
Bu bağlamda kıymetli bir ırka mensup olan köpekler, değerli görülmüş ve bu ırkın dışında kalan sokak köpekleri değersizleştirilmiştir. Ancak saf ırk popülerliği, beraberinde pek çok genetik hastalıklara da yol açmaktadır.
Diğer yandan ne kadar ironiktir ki saf ırkların devamlılığının sağlanabilmesi için melez ırklara da ihtiyaç vardır.
Görüldüğü üzere bir türün yönetilebilir hale getirilebilmesi için o tür sınıflandırılmış, kategorize edilmiş ve bölünmüştür.
İnsanların belirledikleri ölçütlere tabi tutulan köpekler, rasyonel bir biçimde ayrıştırılarak, sistemin normlarına uyarlanmışlardır.
Dolayısıyla bugün “yakala – aşıla – kısırlaştır - aldığın yere bırak”, politikasıyla uygulanan tahakküm, kılıf değiştirmiştir.
Bilhassa köpekler için oluşturulan barınakların gerekli yaşam koşullarından yoksun oluşu, bu durumu doğrular niteliktedir.
Diğer yandan aşılanan ya da tedavi amaçlı götürülen köpeklerin alındıkları bölgelere bırakılmaması, hayvanların yerinden edilmelerine sebep olmuştur.
Üstelik köpeğin rızası olmadan aşılanması, hükmetmenin bir diğer boyutudur.
Tür odaklı uygulanan söz konusu politikalar, her hâlükârda köpeğin edilgen bir konumda kalmasına neden olmaktadır.
Bugün en insani söylemlerle yola çıktığımız “yakala – aşıla – kısırlaştır - aldığın yere bırak” politikası, ne yazık ki köpekler açısından romantik bir tablo sunamamaktadır.
İnsan olmayan hayvanların, kamusal alandaki varlıklarının yok sayılması ne yazık ki türcü bir yaklaşımın nihai sonucudur.
Sosyal bir sorun haline gelen sokak köpekleri meselesinin tartışılacak pek çok yanı mevcuttur. Ancak benim, üzerinde hassasiyetle durduğum konu, hayvanlara karşı uygulanan türcülüğü bir nebze de olsa gösterebilmektir.
Son olarak ifade etmem gerekirse; ortak bir alanı paylaştığımız bu gezegende ne insan türünün ne de hayvan türünün zarar görmeden huzur içinde yaşaması en büyük temennimdir.
.
Hande Ustamahmut, dikGAZETE.com
Yararlanılan Kaynak: İnsan, Hayvan ve Ötesi