Kalpaklı ve kırmızı kaşkollu Yalçın Küçük’ten bu sıralar ses seda çıkmıyor.
Daha önce yazmışsa ben rastlamadım, eski dışişleri bakanı ve başbakanlardan Ahmet Davutoğlu’nun adını soyadını tahlil etmişse, kesin Davutoğlu soyadının filolojik kökenlerine iner, “Numerolojik” çıkarsamalarda bulunur, İbranice David’den geldiğini falan söylerdi.
Ama ona kötü haberim var. Amerikalılar maalesef ondan önce davranmış.
Amerikalılar, Ahmet Davutoğlu’na neden kısaca “DAVU” diyorlar?
1 Temmuz 2015’te Hillary Clinton’ın ABD Dış İşleri Bakanlığı sırasında bakanlığın daha çok rutin aktivitelerine dair yazışmaların yer aldığı sayfa sayısı 3 bini bulan e-mailler kamuoyuna servis edilmiş, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun isminin kısaltılarak, "Davu" şeklinde kullanıldığı görülmüştü.
“David”, İbranice “sevilen” demektir.
Yahudilerin “Davit”, Müslümanların “Davut” ismiyle bildiği İsrailoğullarının kralı, bizzat Yahudi kaynaklarında geçtiği gibi “sütten çıkmış ak kaşık” değil.
David’in altı (bazı kaynaklara göre sekiz) karısı vardır. Krallığı esnasında Davut, Batşeba isminde evli bir kadına aşık olur.
Eski Ahit!e göre; Davut, gölde Batşeba isimli çok güzel bir kadını yıkanırken görür, güzelliği karşısında aklı başından gidince nefsine yenik düşer, onunla ilişki kurar.
Ancak Batşeba evlidir ve kral Davut’un subayı Hititli Uriya’nın karısıdır.
Kadın hamile kalınca Davut ordu komutanı ve saray muhafızı Uriya’yı biraz ayıbını örtme biraz da suçluluk duygusuyla savaşta ön cepheye yollayarak öldürülmesini sağlar.
Bu yasak ilişkiden doğan çocuk, 7 günlükken ölür. Zebur’daki “Mezmurlar”ın bir bölümü, Davut’un bu olay üzerine duyduğu acı ve pişmanlığı anlatır.
Bu olay, yani Davut Aleyhisselam’ın, subaylarından Uriya’nın karısı ile zina yaptığı, kadının hâmile kaldığı, ordu kumandanına talimat göndererek Urya’nın savaşta ölmesini sağladığı, bundan sonra Uriya’nın karısı ile evlendiği İslam kaynaklarına göre doğru değildir.
Hillary Clinton’ın “Davu”su, “atom karınca” gibi maşallah. Hiç boş durmuyor.
Kamuoyundaki yaygın kanaate ve yakın çalışma arkadaşlarının ifadesine göre, siyasi parti kurma hazırlıklarında yüzdükleri koyunun kuyruğuna gelmişler.
Kürtler Davutoğlu’na kızgın! Oy vermeyecekler!..
Kerameti kendinden menkul, eski Başbakan Ahmet Davutoğlu, 22 Nisan Pazartesi günü “31 Mart seçim sonuçları ve içinde bulunduğumuz siyasi şartlara ilişkin tespit ve tavsiyelerim...” başlıklı bir manifesto yayımladı.
Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’a birçok konuda doğrudan ve dolaylı sert eleştirilerde bulunan Davutoğlu’nun 4 bin 168 kelimeden oluşan manifesto metninde “Kürt” kelimesi i hiç geçmiyor.
Bu durum herhalde “Kürtçü İslamcılar” için tam bir hayal kırıklığı olmalı!..
Kasım 2016'dan bu yana cezaevinde olan HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, tutuklandığı dönemde Başbakan koltuğunda olan Ahmet Davutoğlu'na yönelik eleştirilerinde, “Davutoğlu’nun kendilerini bizatihi milletvekili kimliği ile cezaevine gönderen başbakan olarak tarihe geçtiğini” gündeme taşıdı.
Davutoğlu'nun hafta başında yayınladığı bildiriyle ilgili Demirtaş, “Ama şimdi aradan geçen zaman zarfında bazı gerçekleri görmeye başlamış olmalı ki kendisi artık özeleştiri mi, itiraf mı başka bir siyasi niyeti mi var bilemem, fakat yargının ne hale geldiğini beyan etmek zorunda kalıyor. Öyle bir iki yazı yazmakla da bu vebalin altından çıkamaz" açıklamasında bulundu.
Demirtaş bu sözleriyle; yeni parti çalışmalarını hızlandıran Davutoğlu’nun, Kürt seçmenlere yönelik hamlesinin önünü kestiği gibi, Davutoğlu’nun çıkışlarından rahatsızlığını belli eden Cumhurbaşkanı Erdoğan’a da örtülü destek sundu.
Türkçesi; Kürtlerden Davutoğlu’na oy yok!
Mutabakat öncesi güçlü kabine açılımı; “Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Yardımcısı; Babacan Maliye Bakanı…
Madem söz Davutoğlu’ndan açıldı; Erdoğan’ın kurmaylarının başka bir parti kurma hazırlığında olduğu sanılan Ali Babacan ile Ahmet Davutoğlu’nu yeniden partiye kazandırma projesi üzerinde çalıştıklarını söylemeden geçmek olmaz.
Ali Babacan’a maliyenin tüm yetkiyle devri ve güçlü bir bakanlık formülü, eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun da Fuat Oktay’ın yerine Cumhurbaşkanı Yardımcılığı teklifi Beştepe’nin ajandasında.
Hatta bunu paylaşan dostum, Ahmet Davutoğlu’nun yeni partinin kuruluş tarihini biraz da bu nedenle geciktirdiğini söyledi.
Diyanet İşleri eski Başkanı Mehmet Görmez ve Hakan Fidan’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Ahmet Davutoğlu arasında “arabuluculuk” yapmaya çalıştıkları, iki tarafı da ikna etmek için uğraşmaları söz konusuymuş.
15 Temmuz darbe kalkışması akşamı Mehmet Görmez ile MİT Başkanı Hakan Fidan’ın MİT tesislerinde birlikte akşam yemeği yedikleri biliniyor.
Her iki ismin de hem Erdoğan’a hem de Davutoğlu’na yakınlıkları su götürmez. Ama ben, “arabuluculuk” gibi bir işe tevessül edeceklerine ihtimal vermiyorum.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, parti içi kuşatmayı yarmaya çalışıyor!..
Cumhurbaşkanı Erdoğan, çok sevdiği Osmanlı Padişahı II. Abdülhamid’in Yıldız Sarayı’ndaki yalnızlığını yaşıyor.
Parti içi grupların rekabetinden sinerji devşirdiği günler biraz mazide kalmış gibi.
Bir tarafta İstanbul seçimlerinin iptali için var güçleriyle koşturan, iktidarın araç ve imkânlarını İstanbul seçimlerinin iptali için seferber eden “rantiyeciler grubu” diğer tarafta partinin saygınlığı ve geleceği konusunda kaygılar taşıyan ve ülkenin sorunlarına odaklanılmasını savunan “idealistler” grubu.
Erdoğan; Cumhur İttifakı’nın platonik ortağı MHP’den çekinmiyor değil! Şimdiye kadar kayıtsız şartsız destek sunan MHP liderinin tersinin çok kötü olduğunu yakın tarihteki örnekleriyle çok iyi biliyor.
Partisi için hiçbir talepte bulunmayan Bahçeli’nin sürpriz ataklarda bulunabileceğini aklından hiç çıkarmadığı düşünülebilir. “Cumhur İttifakı” söylemi yerine “Türkiye İttifakı” söylemine yönelmesi biraz da bu endişenin doğal sonucu.
Dr. Bahçeli, devlet umuru görmüş, nezaket sahibi beyefendi bir şahsiyet olmasına rağmen doğru bildiği yolda yürürken önüne çıkan engelleri tarumar etmesiyle de tanınıyor. Deyim yerindeyse tam bir “Gevurdağlı".
Nitekim Erdoğan, “Türkiye İttifakı”nı telaffuz eder etmez, Antalya’da gerçekleştirdiği kampta, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Türkiye İttifakı” sözleriyle 'neyi kast ettiğini bilemediklerini' söyledi ve Erdoğan’a “İttifakın Cumhur’da olduğu”nu hatırlatıverdi.
Bahçeli’nin sözlerinin ardından siyasi kulislerde, “özellikle seçimlerden sonra her iki parti arasında soğuk rüzgârların estiği” dedikodusu yayılmıştı.
Erdoğan, Çubuk’taki “inek hırsızı”ndan "kahraman" yaratılmasına sıcak bakmıyor!
Adı “AK” olan bir siyasi partinin, kendini bilmez, ilim irfan yoksunu bazı mensupları, hayvan hırsızlığından hüküm giymiş zanlıdan “kahraman” çıkarmaya çalışıyor. Bugün ölse, “ermiş” ilan edecekler neredeyse ve mezarı “yeşil türbe”ye dönüşecek.
Elini öpenler, hayır duasını isteyenler, hatıra fotoğrafı çektirenler, “hırsızlık bu kadar makbul bir şey mi” dedirtiyor insana? Yaşadıkları tam bir akıl firarda travması.
Kılıçdaroğlu'na yönelik gerçekleştirilen linç girişiminde CHP liderini yumruklayan Osman Sarıgün 1989-1990 seneleri arasında “İnek hırsızlığı yaptığı gerekçesiyle” Ankara Merkez Cezaevi’nde yattığı gibi daha üç ay önce, çalıştığı TIR şirketinden de “hırsızlık suçlamasıyla” işten çıkarılmış birisi.
31 Mart yerel seçimlerinden sonra, "Türkiye İttifakı" çağrısı yapan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bu açıklamasının ardından, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na, Pazar günü Ankara Çubuk'ta katıldığı asker cenazesinde saldırıda bulunulması, seçim sonrasında yumuşaması beklenen siyasi havayı, yeniden gerdi ve Erdoğan’ın “Türkiye İttifakı” çağrısı biraz havada kaldı.
Erdoğan tüm bunların farkında ve parti iradesine ipotek koymaya çalışan çevrelerin operasyonlarından rahatsız.
Bir siyasi lider ve devlet başkanı olarak Erdoğan’ın; gayrimüslim vatandaşların ev ve işyerlerine saldırıları içeren 1955/ 6-7 Eylül olaylarını bilmemesi mümkün mü?
1959’da Demokrat Partililerin İsmet İnönü’ye yönelik linç girişiminin, 1993’te Sivas/Madımak oteline sığınanların “Tekbir!.. Allahuekber!..” sedalarıyla nasıl yakıldığının belleklerde halen canlılığını koruduğunu bilmemesi söz konusu olabilir mi?
Çünkü organize linç girişimlerinin "Türkiye İttifakı" çağrısını bir anda nasıl boşa çıkardığını Çubuk saldırısı ile gördü.
”Türkiye İttifakı”, AK Parti - CHP Mutabakat hükümetine dönüşür mü?
Kim ne derse desin, “Mutabakat Hükümeti” formülü üzerinde çalışıldığını ilk ben, bu sütunlarda gündeme taşıdım.
Şimdilerde TV programlarında konu yavaştan yavaştan ısıtılmaya başlandı.
Hem AK Parti hem de CHP seçmen tabanı, bu oluşuma psikolojik olarak alıştırılıyor.
Nitekim Ankara kulislerini çok iyi takip eden Yeniçağ Gazetesi Ankara Temsilcisi Ahmet Takan da Mayıs ayının sonunda “Milli Mutabakat Hükümeti’nin kurulabileceği” iddiasını okurlarına aktardı.
Erdoğan neden “Kabine değişikliği yok” dedi?
Birkaç gün önce Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Kabine revizyonu olur mu?” sorusuna; "Eğer bir değişme gerekiyorsa, gerektiği zaman onu zaten yaparız ama birilerinin siparişi üzerine ben kabine değişikliğine hiç bir zaman gitmem. Böyle bir adetim yok" cevabını vermişti.
Parti’ye yakın bir dostum “-Reis neden kabine değişikliği yok dedi sebebini hiç düşündün mü?” diye sordu.
Ben de “-Nereden bileyim, partiden çıkmayan sensin, genel başkan yardımcıları senin dostun” deyince;
“-Yahu Ömür Hoca; seçim sonrası sürecin krize evrilmesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kuyusunu kazan, sureti Hak'tan görünüp, şer odaklarıyla işbirliği imkânlarını deneyen parti içi muhaliflerin katkısı büyük.
Çubuk saldırısı da ‘Liste dışı kalması muhtemel bakanların ortak operasyonu’ denilmişti. Bu iddia sahiplerine göre asıl hedef, -Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hamle yapmasının önüne geçmek’ti- diye sen yazmadın mı?
Reis’in kabine değişikliğini gündemden çıkarması işte bu ekibin başka provakatif eylemlere tevessül etmemeleri için…” deyiverdi.
21 Nisan 2019’da “Kılıçdaroğlu'na Çubuk'ta saldırı, AK Parti - CHP Koalisyon Hükümet projesine darbedir!” diye boşuna yazmadım.
CHP, Erdoğan’ın “Türkiye İttifakı”nda neden yer almak istiyor?
Türkiye’nin ekonomisi hiç de iç açıcı sayılmaz. Âşık Mahsunî Şerif’in çalıp söylediği gibi “Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana”.
Durum bu.
İş çevreleri, sermaye piyasası, finans sektörü her iki partiyi buna zorluyor. Zaten iki parti arasındaki ön görüşmeler şimdilik bu partilere yakın patronlar arasında.
Büyükada’ya yolu düşenler, buralardaki kulüplerde akşamları kimler “rakı-balık muhabbetinde” ekonomiyi kurtarıyor bir baksın?
31 Mart seçimlerinde CHP, kurduğu ittifak sayesinde birçok büyükşehir belediyesini kazandı. İddialarına göre, CHP’li başkanlar bütçelerine baktıklarında “Tam-takır, kuru bakır bir tablo”yla karşılaştılar.
Paranın musluğu AK Parti iktidarında. Muhalefete mensup belediye başkanlarının seçmenlerine vaat ettikleri birçok projeyi gerçekleştirebilmek içim ihtiyaç duydukları finans kaynaklarına ulaşabilmelerinin önünde ne büyük engel AK Parti.
CHP kurmayları, bu sorunu aşabilmenin en kestirme yolunun iktidar ortağı olmaktan geçtiğini tartışıyor. Bir başka sebep de bazı AK Partili bakanların iflah olmaz CHP karşıtlığına misliye mukabelede bulunacakları siyasi erki elde etmek.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’la pazarlıkta, bu bakanların kabine dışı kalmasını istemeyecekler mi? Soylu, Akar; Albayrak bakar!
Eğer İyi Parti ve HDP de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Cumhur İttifakı”nın farklı bir versiyonu “Türkiye İttifakı”nda CHP listesinden yer alacaklarsa onların da talepleri olacaktır.
MHP bu ittifak arayışının dışında!..
Kurt siyasetçi Dr. Bahçeli, partisini bu sürecin dışında tutarak en yakın genel seçimden birinci çıkmanın planlarını yapıyor.
Çünkü aynı kabinede buluşan AK Parti ve CHP, birbirinin alternatifi olamayacak. Seçmen için geriye alternatif bir tek MHP kalıyor.
.
Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com
Twitter'da bizi takip edin: @oc32oc39 , @dikgazete