Dünyada küresel terörün, nasıl ve kimlerin eliyle örgütlendiğini anlayamazsak her olaydan sonra “o mu bu mu” girdabında kayboluruz.
“İslami(!) terör” nereden ve nasıl ortaya çıktı?..
İngilizler, Vahhabilik mezhebi ile tekfirci terörün ilk temelini attı.
Daha sonra Usame Bin Ladin ile Rus - Afgan savaşı esnadında Selefi - Vahhabi cihad harekatı şekillenmeye başladı.
O dönem, Küresel Çete ile de bağlantılar kuruldu.
Obama’nın ulusal güvenlik danışmanı Brzezinski, Ladin ile beraber.
Sovyetler’in dağılması sonrasında, yeşil düşman konjonktüründe hayalet terörist Çakal Carlos “out”, Şeyh Usame Bin Laden “in” oldu.
Bugün küresel terörün insan kaynaklarına değinelim.
Bu örgütler nasıl büyüyor, nasıl organize oluyor, nasıl örgütleniyor?
Örgütlere, asıl insan kaynağını sağlayan Suudi Amerika, Katar, Ürdün petro-dolarlarıyla kurulan Rabıtavari örgütler!
“Rabıta” ilk olarak, Uğur Mumcu tarafından “Rabıta - Avrupa”daki Diyanet imamlarının maaşlarını ödemesiyle gündeme getirilmişti.
Bu örgütler, tüm Müslüman -bazı Hristiyan- ülkelerde eğitim kurumları finanse ederek Selefi / Vahhabi itikadına meyilli nesiller yaratmaya çalışmaktadır.
Bugün küresel terörün “IK”sı olan Afgan ve Pakistan medreseleri bunun en iyi örneğidir.
Buralarda zihinsel dönüşümü gerçekleşen gençler, El Kaide benzeri örgütlere ve dolayısıyla Suudi istihbarat ve Londra’ya bağlanmaktadır.
Bilinenin aksine Küresel Terör’ün başkenti Washington değil, Londra’dır.
Hangi örgüt kuruldu, hangi eylem üstlenildi, Londra’da konuşulur. Suat Parlar’ın ifadesi: “Küresel Çete’nin askeri üssü ABD, onun siyasi komiseri İngiltere’dir. Siyaseti Londra çizer.”
Ülkemizde de “dindar” ve “kindar” nesille kastedilen acaba nedir?
Ölen sanatçılara küfür-hakaret edenler hangi kafa yapısındadır?
Dünyaya bu kadar yatırım yapan Suudlar, ülkemizle ilişkileri bu kadar iyiyken burada bir çalışma yapmakta mıdır?
Sosyal medyada destekçileri nefret saçan “AKP’nin Gençlik Kolları Başkanı”nın, Suud bağlantılı olması tesadüf müdür?
Gelelim asıl örgütlenme sistemine; teknoloji çağında El Kaide benzeri örgütler, hücre tipi örgütlenme yerine, dağınık bir örgütlenme modeline geçti.
Bu modelde, takibe yakalanmamak için üst yönetim ve kadrolar arasında hiç bir bağlantı kurulmayacak.
Merkez, örgütün hedeflerini ve stratejisini deklare edecek ve kadrolar, hedefler doğrultusunda bağımsız olarak eylem yapacak.
Bu örgütlenme modeli, tam da emperyal devletlerin “proxy” savaşı modelinin ihtiyacını karşılayacak şekilde.
Örneğin “BND” sızdığı bir El Kaide hücresini yönlendirerek, bir Amerikan hedefine, “El Kaide” adını kullanarak saldırı düzenleyebilir.
Daha gerçek bir örnek; 2003 İstanbul İngiliz HSBC bankası ve İngiliz konsolosluğu bombaları….
Son yöntem ise sanal örgütlenme yöntemi; bloglar, chat kanalları, web siteleri ile yapılan propaganda ile kadrolar oluşturulur.
Bu kadrolar, bazen güvenlik nedeniyle örgüte dair hiç kimseyle yüz yüze tanışmadan eylem yapabilir.
Burada emperyal devletlerin istihbarat teşkilatları yine devreye girer.
“NSA” ve “GCHQ” bu tarz siteleri bazen bizzat kurarak bazen de “hack”leyerek örgüt kadrolarına kendi hedefleri doğrultusunda eylem yaptırır.
Böylece olayın sorumlusu yine “El Kaide” olur.
Sonuç olarak; terörle mücadele(!) eden devletler neden Suud petro-dolarlarını, afyon narko-dolarlarını ve silah ticaretini durdurmaz?..
.
Sözlük Emeklisi, dikGAZETE.com