St. PETERSBURG
Dünyanın en büyük ekonomik forumlarından biri olan St. Petersburg Uluslararası Ekonomik Forumu, 15 – 18 Haziran tarihlerinde Rusya’nın kültür başkentinde düzenlenecek.
İngilizce tercümesinin (St. Petersburg International Economic Forum) kısaltması “SPIEF” olarak adlandırılan forum, 1997 yılından beri düzenli olarak Rusya Federasyonu Devlet Başkanı’nın himayesinde ve katılımıyla gerçekleşiyor.
Bu yıl 25’incisi düzenlenecek forum, küresel ekonomik gündemdeki kilit konuları tartışmak amacıyla dünyanın önde gelen platformlarından birisi statüsünde bulunuyor.
Bugün dünyadaki ekonomik durum, karmaşık jeopolitik ortam, hızla artan enflasyon ile tüm gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin merkez bankaları tarafından sıkıştırılan finansal koşullar nedeniyle yüksek seviyede bir belirsizlikle karakterize edilmektedir.
Jeopolitik çatışmaların dünya ekonomisi üzerinde istikrarlı bir etkisi var. Bu süreçler de dünya ekonomisinin artık inkar edilemez bir dönüşüm sürecine girdiğini gösteriyor.
Bu koşullar altında; dünyanın dört bir yanındaki hükumetler, siyasi engelleri ortadan kaldıracak ve karşılıklı yarar sağlayan ekonomik işbirliği içerisinde, daha hızlı hareket edecek ve uygulanabilecek bir ekonomi politikasına ihtiyaç duyuyor.
Bu yüzden uluslararası iş platformlarının önemi her geçen gün daha da artıyor. Bugünlerde uluslararası ekonomik işbirliği, teknolojik ve lojistik zincirlerin yeni hatlarını oluşturma konusunda anlaşmaya ihtiyacı olan iş çevreleri ve politikacılar arasındaki iletişime yönelik büyük bir talep var.
Batılı ülkeler tarafından Rusya’ya karşı ilan edilen yaptırım savaşına rağmen, St. Petersburg’da yapılacak olan uluslararası ekonomik foruma ilgi azalmadı. Tam tersi arttı. Bunun da birkaç nedeni var.
Gelin açıklayayım:
Rus ekonomisi, yeni ortaklar ve pazarlar arama sürecinde bulunuyor. İşin özü, Doğu ülkelerinin gelecek vaat eden ve hızla büyüyen pazarlarına yeniden yönlenme olan bu süreç, birkaç yıldır devam ediyor.
Rusya ile Batı arasındaki çatışma, 2022 yılı itibarı ile iyice tırmandıktan sonra, Rus ekonomisi Batı tarafından zorla bir problem içerisine sürüklenmek istendi.
Şimdi Rusya’nın yeni mal ve teknoloji tedarikçilerine ve kendi ürünlerinin satışı için yeni pazarlara ihtiyacı var. Buna istekli ülkeler, kendileri için de büyük fayda sağlayacaktır.
ABD ve Avrupalı hükumetlerin baskısı altındaki birçok Batılı şirket, Rusya’yı terk etmek zorunda kaldı. Yeterince geniş ve çözümü bol Rusya pazarındaki birçok boş alanlar, diğer ülkeler tarafından doldurulmalıdır.
Türkiye’nin de bu eşsiz fırsatı kullanması ve bir an önce Rus tekstil ve catering pazarına girmesi gerekiyor.
Ek olarak, sermaye bağlamında artık daha uygun koşullarda çalışılabilecek birçok Rus şirketi de yatırımla ilgilenmektedir.
Bugün uluslararası işbirliği ve korumacılıktan arınmış “Açık Pazar” gibi kavram ve ilkelere karşı şüpheler uyanmaktadır. Belki de teknolojinin temel başarı faktörü olarak kabul edilen “Bilgi Toplumu” kavramının bile yakında modası geçecektir.
Ne de olsa Çin’in başarısı; istendiği taktirde Batı teknolojilerinin muadillerinin yapılabileceği ve daha da geliştirilebileceğini gösteriyor.
Aynı zamanda günümüzdeki oldukça yüksek düzeyde seyreden jeopolitik çatışma; tarım ve sanayi komplekslerinin ülkelerin sürdürülebilir kalkınması için kaynakların önemini de ortaya koyuyor.
Bazı ülkeler, bu faktörleri hafife alarak post-endüstriyel yazılımlara ve bilişim sektöründeki gelişmelerin mevcudiyetine öncelik verme eğilimindedir. Ancak gerçeğin gösterdiği gibi, kaynakların ve gıda ürünlerinin öneminin küçümsenmesi; yapısal krizlere ve mevcut dünya düzeninin çöküşüne yol açabilir.
Dünya nüfusundaki artış, iklim değişikliği ve tek kutuplu dünya düzeninin çöküşü ile birlikte tarım ve sanayi komplekslerinin potansiyeli, verimli toprakların mevcudiyeti, enerji kaynakları ve madenlerin yanı sıra ülkelerin kendi üretim kapasiteleri gibi faktörler, herhangi bir ülkenin önemi hakkındaki düşüncelerimizi belirliyor.
St. Petersburg Uluslararası Ekonomik Forumu’nun bu yılki konuk ülkesinin; dünyanın en büyük tahıl ithalatçısı olan ve Rusya ile bu alanda işbirliğini geliştirmek isteyen Mısır olması da manidardır.
Geleceğin, bu küresel eğilimler göz önüne alındığında, karşılıklı yarar sağlayan, eşit işbirliği kurabilen ve egemen kalkınmalar için koşullar sağlayabilen ülkelere ait olduğunu söyleyebiliriz.
.
İlber Vasfi Sel, dikGAZETE.com