Şöyle bir soru ile başlasak: “Kur’an nedir?”
Bu soruya en doğru olarak nasıl bir cevap verebiliriz?
Şüphesiz ki Allah(cc)’ı Rab, Kur’an’ı kitap olarak kabul eden herkes en güzel tarifin yine Kur’an’da olduğuna inanır.
“Ey insanlar! Rabbinizden size, bir öğüt, gönüllerde olan dert ve sıkıntılara bir şifa, inananlara bir yol gösterici ve bir rahmet olan Kur’an gelmiştir.” (Yunus, 57)
Kur’an’a genel olarak baktığımızda, Allah(cc)’ın varlığını ve birliğini gönüllere nakşeden, Nübüvvet müessesesini akılların dikkatine sunan, öldükten sonra insanların yeniden dirilip hesaba çekileceklerini, mükâfat veya ceza alacakları ahiret yurdunun varlığını vicdanın derinliklerine kazıyan, insanların Allah (cc) ile olan ilişkilerinde ibadetin, kullar ile olan ilişkilerinde ise adaletin, kulluğun olmazsa olmaz şartı olduğunu ders veren yanılmaz ve yanıltmaz bir hidayet kılavuzu olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kur’an, Allah (cc) kelamıdır. O’nun hakiki kıymetini de ancak Allah (cc) bilir ve anlatır. Zaten Kur’an’da, Kur’an’ın kıymetini anlatan ayetler alabildiğine çoktur.
Bazı ayetleri incelediğimizde görülecektir ki, Kur’an’ın gerçek kıymetini ancak en güzel şekilde Allah (cc) anlatabilir.
Kur’an’ın söylediklerinden şüpheye düşenler imandan yoksun kimselerdir. Kur’an mutlak doğrunun adresidir. Bu doğruluktur ki insanı kurtuluşa götürür.
“O kitap (Kur’an); onda asla şüphe yoktur. O, muttakiler (sakınanlar ve arınmak isteyenler) için bir yol göstericidir.” (Bakara, 2)
İndiği dağı parça parça eden Kur’an, niçin insana yeterli tesiri yapmasın ki?
Yeter ki insan, aklını kullanıp, düşünüp, niçin yaratıldığını kavrayıp, ona göre hareket etsin.
“Eğer biz bu Kur’an’ı bir dağa indirseydik, elbette onu, Allah’ın korkusundan baş eğerek parça parça olmuş görürdün. Bu misalleri insanlara düşünsünler diye veriyoruz.” (Haşr, 21)
Kur’an bir öğüt kitabıdır. Ancak öğüt almaya kendini hazır hissedenler ondan hakkıyla istifade edebilir. Alıcılarını kapatanlar kendilerine gece yaparlar. Kur’an’ın ifadesiyle bu tipler yaban eşekleri gibidir.
“Andolsun ki, biz, Kur’an’ı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık, hani düşünüp öğüt alan yok mu?” (Kamer, 17)
“Onlara ne oluyor da, aslandan ürküp kaçan yaban eşekleri gibi hala Kur’an’daki öğütten yüz çeviriyorlar?” (Müddessir, 49-51)
Kur’an, Allah’ın (cc) en sağlam ve kopmaz ipidir. Ona sarılanlar hem burada hem gerçek âlem olan ahirette kurtulur. Ona sarılmamanın sonucu bugün parça parça olan İslam âlemidir. Kur’an, haberleri en doğru biçimde veriyor ve hep onun dedikleri çıkıyor.
“Hepiniz toptan Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın, onu hayata hâkim kılın, ihtilaf ve tefrikaya düşüp fert fert, grup grup parçalanıp ayrılmayın.” (Ali İmran, 103)
“Kur’an bütün âlemlerin huzuru ve düzeni için ancak bir öğüt ve uyarıdır. Bir zaman sonra, onun verdiği haberin doğruluğunu mutlaka öğrenip bileceksiniz.” (Sâd, 87-88)
Kur’an son inen vahiydir.
Önceki dönemlerdeki vahiylerin hakikatlerini de içinde taşır. Kur’an’ın uyarılarına kulak verenler gerçek insan olma yolunda çok ciddi mesafe kat ederler. Böyleleri Kur’an’ın getirdiği bütün hakikatlere inanırlar ve imanlarının lazımı olan en büyük ibadet namazı, terk etmeden kılarlar.
“Kur’an, kendinden önceki kitapları doğrulayan ve dünyada şehirlerin anası olan Mekke ve yeryüzündeki insanları uyarman için indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. Ahirete inananlar, Kur’an’a da inanırlar ve onlar namazlarına devam ederler.” (En’am, 92)
Kur’an insanın en büyük düşmanının şeytan olduğunu haber veriyor ve her işimizde onun şerrinden muhafaza olmak için Allah’a (cc) sığınmamızı öğüt veriyor. Şeytan’ın telkinleri sanaldır. Bu hakikati öğrenenler ondan gelen her türlü tuzağı bertaraf etmesini bilir.
“Kur’an’ı okumak istediğin zaman, o kovulmuş/lanetlenmiş şeytandan Allah’a sığın. Gerçek şu ki, inananlara ve Rablerine güvenip dayananlara onun tesir gücü yoktur.” (Nahl, 98-99)
İslâm, en büyük insanlıktır. Barışın adıdır. İnsanlığın en yüce ufkunda gezmek isteyenler bir araya gelerek İslâm’a teslim olmak ve onun ilkelerini hayata hâkim kılmak zorundadır. Bu hususta Şeytan’ın her türlü hilesini geri tepecek kadar kuvvetli bir imana sahip olmak gerekir.
“Ey iman edenler! Hepiniz çekişmeyi bırakıp Kur’an’ın prensiplerinde toplanarak barışa, güvenliğe (İslâm’a) girin, şeytanın ve benzerlerinin izinden gitmeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır.” (Bakara, 208)
“Muhakkak ki Allah’ın Kitabı‘nı okuyup yolundan gidenler, namazı dosdoğru kılanlar ve kendilerine rızık olmak üzere verdiğimiz şeylerden gizli ve açık olarak sarf edenler, asla durgunluğa ve zarara uğramayacak bir ticaret umabilirler.” (Fatır, 29)
Geçmişteki nice topluluk, kendilerine gelen vahyi ve vahyi getiren yüce insanlara inanmadılar ve hatta alaya aldılar. Bugün hangisinden eser var. Bütün saltanatları yok olup gitti. Aslında yok olsalar kârlı çıkarlar. Ebedi olarak cezalarını çekecekleri Cehennemi çoktan boylamışlardır.
Allah’ın (cc) insanlığa en büyük nimeti olan Kur’an’ın inzal sebebini unutan insanlık bugün maalesef en karanlık dönemlerinden birini yaşıyor.
“Allah’ın ayetlerini alaya almayın! Kim bunu yaparsa kendisine yazık etmiş olur. Allah’ın size olan nimetini, size öğüt vermek için indirdiği Kitabı ve ondaki hikmeti düşünün. Allah’ın emrine uygun yaşayın, azabından korkun ve bilin ki Allah her şeyi bilendir.” (Bakara, 231)
Kur’an’a sımsıkı sarılanlar, tarih boyunca insanlığa medeniyet nedir öğretmesini bildiler. Ama bugün Kur’an’dan uzaklaşan bizler, değişik kavimlerin oyuncağı haline geldik.
Kitaba sımsıkı sarılmadık/sarılamadık. Kur’an, kâinatı okurken susup dinlemedik ve onun için merhametsiz bir toplumda yaşamak zorunda kaldık.
“Kitab’a sımsıkı sarılan ve namazı dosdoğru kılanlara gelince, şüphesiz biz böyle iyiliğe çalışanların mükâfatını zayi etmeyiz.” (Araf, 170)
“Kur’an okunduğu zaman onu dinleyin ve susun ki merhamete eresiniz.” (Araf, 204)
Kimileri “İslâm bizim sayemizde bu günlere geldi” gibi çok banal bir söz ederler. Hâlbuki Rabbimiz, Kur’an’ı bizzat kendisinin koruyacağını vaat etmiştir. O’nun koruduğuna kim zarar verebilir ki?
Bizler ancak Kur’an’a hizmet ederek ondan payımıza düşen şerefi alabiliriz.
“Muhakkak ki Kur’an’ı biz indirdik biz; şüphesiz onun koruyucusu da ancak biziz.” (Hicr, 9)
Kur’an, insan için en büyük iman ve şifa kaynağıdır. Şifayı başka yerde arayanlar hep hüsranla karşılaşmışlardır. Kur’an zalimler için ise çok ciddi bir uyarıcıdır. Tabii ki ibret alabilene..
“Biz Kur’an’dan, inananlar için, şifa ve rahmet olacak şeyler indiriyoruz. Kur’an, zalimlerin de inkârlarından dolayı ancak ziyanını artırır.” (İsra, 82)
Kur’an, her yönüyle mucizedir.
Bu mucizevî yönlerinden biri de belagatidir. Kur’an’ın şimdiye kadar bir benzerini kimse yapamamıştır. Bütün insanlar ve cinler bir araya gelseler de kıyamete kadar da yapamayacaklardır. Çünkü Kur’an, Rabbimizin kelamıdır.
Kur’an’ın bu yönünü göremeyip yalanlayanların hesabını ise bizzat görecek olan Allah’tır.
“Andolsun ki, bütün insanlar ve cinler, şu Kur’an’ın benzerini yapıp getirmek için toplansa, birbirine arka çıkıp yardım etseler yine de onun benzerini getiremezler.” (İsra, 88)
“Kur’an’ı yalanlayanı bana bırak; biz onları bilmeyecekleri bir yerden yavaş yavaş azaba yaklaştıracağız. Onlara mühlet veriyorum. Onlar ise bunu düşünmeyip asiliğe devam ediyorlar. Doğrusu benim tuzağım çok sağlamdır, kurtulamazlar.” (Kalem, 44-45)
Kur’an, insana inen vahiydir.
Allah (cc) bununla insanı kendine çağırış ve yaratılış gayesini kavramasını istemiştir. Bu gerçeğe rağmen insan, Kur’an’a niçin bu kadar bigâne kalabiliyor? Bu nasıl bir insanlık anlayışı?
Müslüman olduğunu söyleyip de Kur’an’a bigâne kalmak bir akıl inhirafı değil midir?
Kalplerin Allah’a (cc) yöneleceği zaman gelmeyecek mi?
“İman edenlerin Allah’ı anma ve hak olarak inen Kur’an’a karşı kalplerinin saygıyla yumuşaması zamanı gelmedi mi? Mü’minler, sakın bundan önce kendilerine kitap verilip de onunla alakayı keserek üzerlerinden uzun zaman geçmiş, kalpleri artık katılaşmış ve çoğu da Allah’ın emrinden çıkmış fasık ümmet gibi olmasınlar!” (Hadid, 16)
“Sen ancak, Kur’an’a uyan ve görmediği halde Rahman olan Allah‘tan korkan kimseyi uyarabilirsin. İşte sen, onu mağfiret ve güzel bir mükâfatla müjdele!” (Yasin, 11)
Kur’an bir bütündür. Çünkü Kur’an, insanlığın nasıl yaşaması gerektiğini bildiren bir hayat kitabıdır.
Kimse keyfine göre Kur’an’ın bir kısmını alıp diğerini reddedemez. Böyle yapanların cezalarının hem bu dünyada hem de ahirette rezillik olduğunu bizzat Rabbimiz buyurmaktadır.
“Yoksa siz, Kitab’ın bir kısmına inanıp geri kalanını inkâr mı ediyorsunuz? İşte içinizden bunu yapanların cezası, dünya hayatında aşağılık ve rezil olmaktan başka bir şey değildir. Kıyamet gününde de azabın en şiddetlisine çarptırılacaklardır. Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir.” (Bakara, 85)
Kur’an bize Rabbimizden gelen kesin ve apaçık emirlerdir, kullanım kılavuzumuzdur, hayat rehberimizdir. O’na uyan, hem dünya hem ahiretini kurtarır. Uymayanlar ise ebedi hüsrana uğrar.
“Elif, Lam, Mim. Bu okunanlar, hikmetli Kitabın ayetleridir. Bu ayetler, güzel davrananlara doğru yol gösterici ve rahmet olarak indirilmiştir.” (Lokman, 1-3)
“Ey insanlar! Şüphesiz size Rabbinizden kesin bir delil geldi ve size apaçık bir nur indirdik.” (Nisâ, 174)
“Gerçekten size Allah’tan bir nur, apaçık bir kitap geldi. Rızasını arayanı Allah onunla kurtuluş yollarına götürür ve onları iradesiyle karanlıklardan aydınlığa çıkarır, dosdoğru bir yola iletir.” (Mâide 15, 16)
Şu yukarıdaki ayetler, insana verilen en büyük öğütler değil mi?
Kendilerine gelen en büyük delil olan Kur’an karşısında bir insanın lakayt kalması kabul edilemez bir durumdur. Çünkü Kur’an, karanlıkları aydınlığa çeviren bir nurdur, insanı en doğru yola iletir.
“Allah sözün en güzelini, birbiriyle uyumlu ve bıkılmadan tekrar tekrar okunan bir kitap olarak indirdi. Rablerinden korkanların, bu Kitab’ın etkisinden tüyleri ürperir, derken hem bedenleri hem de gönülleri Allah’ın zikrine ısınıp yumuşar. İşte bu Kitab, Allah’ın, dilediğini kendisiyle doğru yola ilettiği hidayet rehberidir. Allah kimi de saptırırsa artık ona yol gösteren olmaz.” (Zümer, 23)
“İşte o apaçık delil Allah tarafından gönderilen ve en doğru hükümleri hâvî tertemiz sahifeleri okuyan bir elçidir.” (Beyyine, 2,3)
Çağımızın en büyük hastalığının stres olduğunu söyler hekimler. Stresin en büyük ilacı şüphesiz Kur’an’dır. Kur’an’la hemhal olan beden ve ruh gerçek gıdasını bulmuş olur.
Kur’an, bu hususta apaçık bir delildir ve kendine yönelenleri karanlıklardan, her türlü bela ve musibetlerden selamet sahiline çıkarır.
“Biz Kur’an’dan öyle bir şey indiriyoruz ki, o müminler için bir şifa, bir rahmettir; zalimlerin ise sadece ziyanını arttırır.” (İsra, 82)
Kur’an’da şifa vardır; yani o, iman, amel ve ahlâka ilişkin manevi hastalıkları iyileştirir, mü’minleri bunlardan korur; kalplerden cahillik örtüsünü kaldırır, Allah’ın varlığı ve birliği konusunda kuşkuları ve tereddütleri giderir.
Kur’an’da rahmet vardır; yani Kur’an, kısaca din ve dünya hayatının doğru, sağlıklı ve güzel olması için gerekli bilgiler içerir. Allah’ın mağfiretine ve hoşnutluğuna lâyık kılar; Kur’an, müminler için güçlükleri kolaylığa çevirir, kusurları giderir, günahları siler.
Ramazan, Kur’an ayıdır.
Bu Ramazan ayını vesile ederek bize yol gösterici rehber olarak gönderilen Kur’an’ımızı okumaya, anlamaya ve yaşamaya çalışmamız, bizi mü’min kılar ve takvaya eriştirir.
“İşte bu Kur’an muazzam bir kitaptır. Onu biz indirdik. Çok mübarektir. Fayda ve bereketi çoktur. Artık buna uyun, emirlerine bağlanın ve Allah’tan korkun. Tâ ki merhamet olunasınız” (En’âm, 155).
“O Kur’an, insanları Hakk’a ulaştırır; helâl, haramda ve din hükümlerinde hakkı batıldan ayırır…” (Bakara, 185).
Elimizde böyle mucize bir kullanım kılavuzu varken, çözümleri başka yerlerde aramak akılsızlık olmaz mı?
“Bu Kur’an, akıl sahiplerinin, ayetlerini iyice düşünüp anlamaları ve ders almaları için, sana indirdiğimiz saadet kaynağı bir kitaptır.” (Sâd, 29)
Resulullah (sav) Kur’an ile amel etti ve bize Kur’an’ı eksiksiz şekilde iletilmesinde elçilik yaptı.
Hz. Âdem ile başlayan ve Hz. Muhammed ile kemale eren İslam dininin son kitabı Kur’an, eksiksiz olarak elimizdedir ve insanlığın tek kurtuluş rehberi olmuştur.
“İşte böylece sana da emrimizle Kur’an’ı vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle doğru yola eriştirdiğimiz bir nur kıldık. Şüphesiz ki sen doğru bir yolu göstermektesin.” (Şûrâ, 52)
“De ki: Size Allah’ın hazineleri yanımdadır demiyorum, gaybı da bilmiyorum ve ben size bir meleğim de demiyorum. Ben, bana vahyedilenden başkasına uymam. De ki: Kör olanla, gören bir olur mu? Yine de düşünmeyecek misiniz?” (Enam, 50)
“Sana vahyolunana uy ve Allah hükmünü verinceye kadar sabret. O, hükmedenlerin en hayırlısıdır.” (Yunus, 109)
Yazımızı Kur’an’daki Resul ve Nebilerin bazı duaları ile bitirelim:
“Ya Rabbi! Bizi doğru yola eriştirdikten sonra kalplerimizi kaydırma. Katından bize rahmet bağışla, sen çok bağışlayansın. Ey Rabbimiz! Kendisinde şüphe olmayan bir günde, insanları muhakkak sen toplayacaksın. Allah verdiği sözden kesinlikle geri dönmez.” (Al-i İmran, 8-9)
“Ey Rabbimiz! Biz iman ettik. İşlediğimiz günahları bağışla ve bizleri ateşin azabından koru.( Al-i İmran, 16)
“Ya Rabbi! Bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört ve bizi de iyilik yapanlarla birlikte öldür. Ya Rabbi! Elçilerine vaat ettiklerini bize ver, kıyamet gününde bizi hor ve aşağılık kılma. Sen kesinlikle vaadinden dönmezsin.” (Al-i İmran, 193-194)
.
Selim Çoraklı, dikGAZETE.com