KUDÜS HATIRASI…
Hac farizasını yerine getirenlerin en kısa zamanda Kudüs’ü de ziyaret etmek istediği malumdur.
Bu maksatla, 90’lı yılların sonlarında, bir arkadaşımla beraber kendi imkânlarımızla Kudüs’e gitmeye karar verdik.
İsrail Konsolosluğuna vize için gittiğimizde, işlemler aşırı güvenlik kontrolü ve bir iş hanının ara katında diyebileceğimiz bir yerde yapıldı. (Siyaha boyanmış duvarlar ve bu duvarlardan yansıyan çiğ beyaz bir floresan ışığı o kadar kasvet vericiydi ki… Bu kadar zaman geçtiği halde o kasvetli görüntü hala gözümün önünde duruyor)
Dışarı çıktığımızda kendimizi boğulmuş gibi hissettik.
Memurların o şartlarda orada nasıl çalıştığına hayret etmiştik.
İNTİFADA…
Kudüs-Filistin-İntifada birbirinden ayrılmayan üç kardeştir.
Buna son zamanlarda Mavi Marmara da eklendi. Şimdi dört kardeş oldular.
Konsolosluktan, vize için bize verilen evraklarda yazılı olan eksiklikleri tamamlamak için ayrıldıktan sonra, kaçıncı “İntifada” olduğunu unuttuğum olaylar başladı.
Olaylar devam ederken, İsrail Konsolosluğuna gidip, vize almak, en hafif tabirle bize ağır geldi.
Kudüs’e ilk gitme teşebbüsümüz bu şekilde son bulmuş oldu.
MESCİDİ AKSA’NIN HAVASI…
Yıllar sonra…
Bu sefer, şirket vasıtası ile müracaat edip, Kudüs’e gittiğimde
Mescidi Aksa’nın o huzur veren latif havası ile İsrail konsolosluğunda yaşadığımız o boğucu havanın birbirine ne kadar ters olduğuna şahit olmuştum.
Mescide adımınızı atar atmaz, huzur veren bir atmosferin sizi sardığını, elinizi uzatsanız adeta “huzur”u tutabileceğimi hissettim.
GÖRDÜKLERİM…
İlk gün;
Mescidi Aksa’ya gittiğimizde fazla bir problem yaşamadık…
Ancak…
Cuma namazına gitmek istediğimizde yolların uzak bir mesafeden kesildiğini gördük.
İstanbul ile mukayese edersek; siz Sultanahmet’e namaza gidiyorsanız…
Ama…
Yolunuzun Aksaray’da kesildiğini düşünün.
Yaşlı olanlar veya yanında çoluk-çocuğu olanlar, o uzun mesafeyi yürümek zorunda. Çocuğu omuzuma alıp eşimle o uzun mesafeyi yürümek zorunda kaldık.
ÇARŞI PAZAR…
Genellikle dükkânları kapalı gördüm.
Protesto için mi yoksa İsrail baskısı ile mi kapatıldığını anlayamadık. Açık olan tek-tük esnafın halini anlatmaya gerek yok. Onlar diri iken açlığa mahkûm edilmiş
Ama…
Onurlarını ayakta tutmaya çalışanlar olarak kendilerini selamladık.
ASKERLER-POLİSLER…
Kimin asker, kimin polis olduğunu anlayamadık.
Çünkü;
Şehrin içinde pür teçhizatlı komando elbiseli bir sürü asker dolaşıyor.
Bu askerlerin kıyafetleri de çeşit çeşit…
Hâki olan, mavi ve siyah renklerde dolaşan…
Ve sanki silah savunma sanayisinin silahlarını teşhir eden mankenler gibi dolaşıyorlar.
Çünkü;
Her renkteki askerin elindeki silah, fişeklik ve şarjörler farklı farklı…
Bu arada;
Her köşe başında “Toma” benzeri veya abartılı şekilde “çakarlanmış” askeri araçların bulunduğunu söylemeye gerek yok.
BÜTÜN BUNLAR NE İÇİN?
Tabii ki,
Filistin halkına gözdağı vermek…
Ve ziyarete gelen Müslümanlara da “Bakın görün haa! Biz ne kadar güçlüyüz!..” mesajını vermek içindir bütün bu abartılı gösterişler…
PEKİ, FAYDASI VAR MI?
Ne gezer!
Gece kaldığımız otelin karşısında İsraillilerin bir askeri kışlası mı yoksa başka bir şey mi olduğunu anlamadığım bir yer vardı.
Gecenin bir vaktinde, Filistinli gençler, oraya gelip, bir sürü slogan atıktan sonra çekip gidiyorlardı.
Haliyle biz de otelde tedirgin oluyorduk. “Ya bu gençlere ateş ederlerse…” diye endişe eder, bu ruh haliyle uyumaya çalışırdık.
GENÇLER… AH O KORKUSUZ GENÇLER!
Ertesi gün çarşı pazarı gezerken Filistinli gençlerin, o tam teçhizatlı ve gruplar halinde gezen askerlere laf attıklarını, Askerlerin ise; duymazlıktan gelip, acele bir şekilde uzaklaşmaya çalıştıklarını gördüm.
Hayret ettim… Gençlere de aşk olsun yani.
Büyük ihtimalle o grup asker, kendilerine tahsis edilen bölgede, devriye görevini bir an önce tamamlayıp “tomalar”ın bulunduğu alana sağ-salim dönmek istiyorlar.
Yani;
Bir an önce bir olaya bulaşmadan görevi tamamlama telaşında olduklarını hissetim.
ARI GİBİ SOKMAK!..
Ancak gençlerin onlara sataşmaları, Av. Mehmet Çakırca Abi’nin deyimi ile “arı gibi sokmak istemeleri”ni anlamak bizim için kolay değildi.
Çünkü;
Asker, o gençlere ateş edip öldürse hiçbir cezası yok. Buna rağmen perva göstermeden askerlerin üstüne üstüne yürüyorlardı.
M. Çakırca Abi, bizden ayrı gezmiş ve bizim gördüğümüz manzaradan çok daha ilerisine şahit olmuş ki, bu deyimi kullanmıştı.
“LÜTFEN MESCİD-İ AKSA’YI BOŞ BIRAKMAYIN!”
Dönerken…
Görüştüğümüz her Filistinli, bizden aynı ricada bulundu: “Burayı boş bırakmayın!”
Çünkü;
Mescid-i Aksa boş kalırsa, Siyonistler işgal ederler diye büyük bir tedirginlik içindeler.
“Mirasımız” adlı bir derneğimizin otobüs seferleri düzenlediğini duymuştum. İnşallah devam ediyordur. (Ekonomik durumu iyi olmayan Filistinlileri, civar köylerden Mescid-i Aksa’ya taşıyorlar)
Ama asıl beklenti, yurt dışındaki Müslümanlardan… Hasseten Türkiye’den çok ziyaretçi gitmesi, Filistinlileri çok sevindiriyor, onlara moral veriyor.
Özgür günlerinin yakın olması dileği ile…
Selam olsun Mescid-i Aksa’ya, selam olsun Kudüs’e, selam olsun Filistinli yiğit kardeşlerime.
.
Emin Batur, dikGAZETE.com