İlkokulun sonlarına doğru olmalı…
Okulun en çok aşık olunan kızı tam karşıdaki moderen villada oturur, şen-şakrak; hani annesinin bir kaç otomobil ve onlarca bavuluyla evi terkettiği söylenen, efsane üstüne efsane anlatılan kız…
Adı Oya olsun!
Ağabeyiyle, yanlarında okulun giriş kapısının karşısında, yukarı eğimli sahasında top depiklerdik.
Sonraları o başka bir spor dalında aldı yürüdü.
Hangi mi?
Yağma yok!..
Burada anı anlatıyoruz; Dedikodu yapmıyoruz.
Okulun sene sonu çayları çok önemliydi.
Mutlaka Taksim Belediye Gazinosu salonlarında yapılırdı.
Kim kimle dansedecek, haftalar önce çekişmeli yarışlara sahne olurdu.
Ben o yıl Oya’dan söz almıştım. Benimle dansedecekti.
O ne!..
Başkasının kollarındaydı…
Gazinonun camlı oval bölümüne çekilmiş ağlıyordum.
Oya, bir gurupla geldi gönlümü alıp dansa davet etti.
Raspa-raspa-ras kafama geçti tas…
Raspa-raspa…
Taksim Belediye Gazinosu, Gezi Parkı'nın içinde şimdi dikine sevimsiz otelin yerinde.
1939'da inşa edilmiş, 1965'e kadar en nezih lokallerden biriydi.
Sankim NewYork’un 40'lardaki bir müzikholüydü.
O kadar yani.
Asıl konu, Oya’nın doğum günü... Herkes şen-şakırdak, iki dirhem bir kabak çekirdeği.
Araklama viski bile içildi…
Tatsızdı çocukluk işte.
Eğlenceli olan sandalye oyunu idi; kişi sayısından bir eksik sandalye konur…
Müzik çalar…
Kesildiğinde herkes oturur; ayakta kalan yanar!
Sonunda iki kişi kalır, tek de sandalye…
Oturan oyunu kazanır!
Hatırladığım kadarıyla ki bu kadar hatırladığıma dua edin 60 yıl öncesi, biri piyano çalıyordu; Oya bile olabilir!
Neyse, parti bitti dağılınıyor.
Büyük Ayşe tutturdu; "Seni bizim arabayla bırakalım" diye!
Ya hu!.. "Bizim ev yakın, şuracıkta..." diyorum…
"illa da…" diye tutturdular.
Kaçış yok!
Doluştuk büyük Amerikan arabasına; zaten o zamanlar küçük Amerikan arabası yok -İki paralel sokak sonrası- çıktık ana caddeye…
Bizim evi pas geçtim.
Bizim ev Şişli’de ama bir apartman değil.
İki katlı bir Rum evi.
Menderes yarıdan kesip biçmiş…
Babam da "Tazminat almadan çıkmam!.." diye tutturmuş.
Kapıyı örmüş, pencere... Pencereyi yıkıp kapı yapmış…
Ev değil Keşanlı’nın muhtar olduğu Sineklidağ’da sıradan bir gecekondu.
Bizim evi geçtim, iki bina sonrası apartmanın önünde durdurttum arabayı.
Kapıda durmuşum, "Gidin..." diye el ediyorum.
Onlar da "Hele bir içeri gir" diyorlar.
Neyse bıkıp gittiler...
Ben de evimize girdim.
Halaskargazi cad. 131 numara.
Bilmeyenler için "Halaskar" kurtarıcı demektir.
Yıllar sonra Beyoğlu, Abanoz sokağındaki genelevleri kaldırıp, sokağı rehabilite ettiklerinde adını da değiştirdiler "Halas" koydular "Kurtuluş" yani.
Garip Ama Türkiye.
-HAYATTA OYNAMAM HUA kitabımdan-.
Ulvi Alacakaptan, dikGAZETE.com
Twitter'da bizi takip edin: @HayattaOynamam , @dikgazete