-ANALİZ- Kosova’ya Kudüs çağrımız, Balkan politikamızın serencamı (sonucu)
20 Ocak 2017’de ABD başkanlık koltuğuna oturan Donald Trump ve kabinesinin 2 yıldır Kosova ile Sırbistan arasındaki ticari ve siyasi sorunları çözmeye yönelik çabaları olduğu bilinen bir gerçek.
Trump, 3 Kasım’da yapılacak başkanlık seçimi öncesinde, hem iç hem de dış siyasette “iki ezeli düşman ülkeyi barıştıran bir lider” olarak görünmek istiyor.
Balkanlar’ı değerlendirirken, Bosna ve Kosova’nın, savaş sürecinde ve sonrasında ABD ve AB ülkelerinin siyasi, ekonomik gücünün bölge devletleri ve halkları üzerinde önemli bir karşılığı olduğunu unutmamak gerekiyor.
1991’de Yugoslavya’nın ilk parçalanma sürecinde bağımsızlığını kazanan Slovenya ve Hırvatistan ile 1992 Bosna Savaşı sonucunda ortaya çıkan “7 genç butik devlet”in 5’i, Avrupa’da serbest dolaşım hakkına sahip ülkeler oldu.
Bugün Balkanlar’ın AB ve ABD’nin siyasi, hukuki, ekonomik baskısı, desteği ve işbirliği ile şekillenmekte olduğunu hatırlatmakta fayda var.
Kosova Savaşını sona erdirme konusunda aktif bir politika izleyen ABD, Kosovalılar nezdinde geniş bir sempati kazanmıştır. Halen Kosova’da bulunan ABD askerî üssü Bondsteel, ülkede istikrar sağlayıcı bir unsur olarak görünmektedir.
Kosova ve Sırbistan arasında, Cumartesi günü ABD Başkanı Donald Trump'ın da katıldığı törenle "ekonomik normalleşme" anlaşması imzalamasının yankıları bir müddet süreceğe benziyor.
Beyaz Saray'daki imzaların atılmasının ardından yapılan açıklamalarda en çok İsrail detayı tartışılıyor.
Beyaz Saray’da gerçekleşen görüşmenin ardından İsrail, 2008 yılında Sırbistan’dan ayrılarak bağımsızlığını ilan eden Kosova’yı ‘bağımsız’ devlet olarak tanıdığını duyurdu.
Filistin Yönetimi, halen Kosova’yı “bağımsız bir devlet” olarak tanımıyor.
İki ülkenin Kudüs'te elçilik açacakları yöndeki haberlerin ardından Türkiye’den geçen Pazar günü, Kosova'ya biraz sitemkar Kudüs çağrısı geldi.
Dışişleri Bakanlığımızın “Kosova’nın Kudüs de Elçilik açması hayal kırıklığı” sözü, 1992 Balkanlar açılım politikamızın serencamı açısından çok önemlidir.
Sırbistan’ın, Rusya eksenli Balkanlar ve bölgesel politikaları açısından Kudüs’e elçiliğini taşıma kararı, bir çelişki ve iç siyasette tartışma konusu oluşturabilir.
Aynı durum, AB ilişkileri için de geçerli.
AB Sözcüsü Peter Stano, toplantı sırasında Brüksel’in Kudüs’e elçilik taşınmasına karşı olduğunu hatırlatıp, birliğe üye olmak isteyenlerin bu dış politikayı benimsemelerini beklediklerini söyledi.
Stano, Kudüs konusunda AB’nin genel pozisyonuyla çelişen kararların kendileri açısından endişe yaratacağını vurguladı.
Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic, Sırbistan ve Kosova’nın Avrupa Birliği (AB) üyeliği başvuruları kapsamında yürütülen Belgrad-Priştine Diyaloğu için 8 Eylül’de geldiği Brüksel’de basın toplantısında, AB’ye üyelik müzakerelerini kastederek “Sırbistan o faslı henüz açmadı. Fakat AB deklarasyonları ve kararlarıyla uyum sağlamak için elimizden geleni yapıyoruz. Fakat kendi çıkarlarımızı da koruyoruz” diye temkinli bir açıklama yaptı.
Fakat Kosova’nın Kudüs’de elçilik açma kararının iç siyasetinde ve toplumda çok fazla tartışma konusu olmayacağı da bilinen bir gerçek.
Balkanlardaki Müslüman toplumların parlamento siyasi kanadında özellikle Kosova, Arnavutluk ve Makedonya’da Filistin hafızası, refleksi çok güçlü değildir.
Kosova toplumu, Müslüman kimliğinin yanında, seküler yaşama tarzına yatkın olup, siyasette marksist/liberal bir arka planı mevcuttur. Yakın dönem toplumsal hafızasında Filistin-Kudüs’ün çok fazla yeri olmadığı bilinmektedir.
Bununla birlikte, Kosova muhalefet lideri ve eski başbakanlardan Albin Kurdi, 8 Eylül’de, “Göreve döndüğümüzde Kosova'nın gayri meşru Başbakanının taahhütlerine bağlı değiliz.
Tutarsız ve şeffaf olmayan metinlerin altındaki imzası halkın iradesine, demokratik düzene aykırıdır ve Kosova anayasasını ve yasalarını ihlal etmektedir. Meclisimizde tasdik edilmeyecekler.
Arabulucular Kosova ve Sırbistan arasında yeni sorunlar ve çatışmalara neden olacak şekilde zoraki bir anlaşmayı dayatmaktan uzak durmalıdırlar.
Ancak ilkesel temeli olan ve üzerinde hakkıyla çalışılmış görüşmelerle adil ve kalıcı bir anlaşmaya varılabilir” açıklamasında bulundu.
Cumhurbaşkanı Haşim Taçi ise; “Arap Ligi yanı sıra Erdoğan’ın da İsrail ile karşılıklı tanıma konusunda belirttikleri endişelerin farkındayız.
Erdoğan ile temas halindeyim, telefonda görüştüm. Bu tanıma, Kosova - Türkiye arasındaki stratejik, dostane kardeşlik ortaklığı hiçbir koşulda etkilemez” açıklamasını yaptığı bir 'tweet' paylaştı.
Türkiye tarafında bu açıklamanın hiçbir şekilde yer almaması ciddi bir hoşnutsuzluk olarak algılandı.
İsrail’in tanınması ve Kudüs’e büyükelçilik açılması kararları göstermiştir ki, Filistin yönetimi ve siyasi akademik çevrelerinin Balkan toplumları ile yeterince ilişki içerisinde olmamaları Filistin davası için dezavantajlı bir durum oluşturmaktadır.
Kosova, resmi olarak 12 yaşında Avrupa’nın en genç ülkesi konumunda ve Balkanların en fakir ülkesi.
İşsizliğin yüzde 40 civarında olduğu ülkede, gençlerin büyük çoğunluğu daha iyi şartlarda yaşayacağını umduğu başka ülkelere göç etmek için her yolu deniyor.
Kosova halkı için AB’ye vizesiz seyahat edebilme hakkı, en büyük hedeflerden birisi durumunda.
Kosova’nın 1,8 milyon nüfusunun büyük çoğunluğunu Arnavutlar oluştururken, ülkede Türk, Boşnak, Sırp, Goralı, Roman, Aşkali ve Mısırlı çeşitli azınlık grupları da yaşıyor. Bu azınlıklar içerisinde Türkler’in nüfusu yüzde 1,1'dir.
Türkiye’nin Balkanlar’da eski gücüne dönmek için yeni radikal siyasi, kültürel ve ekonomik politikalara ihtiyacı var.
Kosova Arnavutları ve Kosova Türkleri’nin kendi aralarındaki tarihi, kültürel, siyasi bağların güçlendirilmesi çok daha öncelikli bir konudur.
Balkanlar’ın AB sürecindeki sosyolojik değişimi, bize sürpriz hayal kırıklıkları yaşatabilir.
Kosova devletine dayatılan kararın süreçleri kolay olmadı…
17 Şubat 2008’de Kosova Parlamentosu tarafından bağımsızlık kararı alınmış, ancak Sırbistan, Kosova’nın bağımsızlığını tanımamıştır.
Kosova ile Sırbistan arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi için 2011'de AB ara buluculuğunda diyalog süreci başlatılmış olsa da bu süreç, yaşanan gerginlikler nedeniyle sık sık kesintiye uğradı.
Brüksel'de 2018'de yapılması planlanan Kosova-Sırbistan toplantısı, Kosova'nın Kuzey Mitrovitsa şehrinde suikasta uğrayan Kosovalı Sırp siyasetçi Oliver İvanovic'in öldürülmesinin ardından Sırp tarafının çekilmesiyle iptal edildi.
Kosova'nın 2018 sonlarına doğru yapılan 87. Uluslararası Polis Teşkilatı (INTERPOL) Genel Kurulu Toplantısı'nda üyeliğe kabul edilmemesi de krize farklı bir boyut kazandırdı.
Sırbistan'ın, Kosova'nın INTERPOL'e üye olmaması için yürüttüğü çabaların neticesinde Kosova, komşusu Sırbistan ve Bosna Hersek'ten ithal edilen ürünlere yüzde 100 gümrük vergisi uygulanmasını kararlaştırdı.
AB ve ABD, Kosova'ya bu kararı geri çekme çağrısında bulunsalar da dönemin Başbakanı Ramush Haradinaj, Sırbistan'ın Kosova'nın bağımsızlığını tanıyana dek gümrük vergisi kararından dönmeyeceklerini ifade etti.
28 Nisan 2019'da Kosova Cumhurbaşkanı Haşim Thaçi ve dönemin Başbakanı Haradinaj ile Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic ve Başbakanı Ana Brnabic, barış süreci ve Batı Balkanların entegrasyonuna ivme kazandırma noktasında Berlin Zirvesi'ne katıldı. Burada da iki ülke arasındaki ilişkilerin normalleşmesine yönelik olumlu bir sonuç elde edilemedi.
Aynı yılın Ekim ayında, ABD Başkanı Donald Trump tarafından ABD'nin Sırbistan ile Kosova arasındaki diyalog sürecinden sorumlu özel temsilcisi olarak atanan Richard Grenell, barışın sağlanması ve iki ülkenin ileriye doğru yol alması için Kosova'ya yüzde 100 gümrük vergisini kaldırması, Sırbistan'a ise uluslararası arenada Kosova'ya karşı yürüttüğü aleyhteki kampanyaları durdurması çağrısında bulundu.
Kosova’da Albin Kurti'nin başbakanlığa gelmesiyle (03 Şubat 2020-03 Haziran 2020) söz konusu yüzde 100 gümrük vergisinin, Sırbistan'a karşı "ekonomik ve siyasi mütekabiliyet" e bağlı olarak değiştirileceği açıklandı, söz konusu adım, iki ülkenin tekrar Brüksel'de müzakere masasına oturması noktasında güzel bir adım olarak nitelendirildi.
Bugün Kosova’nın geldiği siyasi süreç, uzun bir yolculuğun neticesidir…
Kısa bir süre sonra, Kosova Parlamentosu’nda ülkede bulunan diğer azınlıklar gibi Yahudi azınlığa da siyasal temsil hakların verilmesi kararı çıkabilir.
Benzeri durumlar Makedonya, Arnavutluk, Bosna Hersek için de geçerli olabilir.
Türk Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada; Kosovalı yetkililerin Kudüs'te büyükelçilik açacağı haberlerine yönelik olarak, böyle bir adımın Kudüs'ün tarihi ve hukuki statüsüne halel getireceği ve Kosova'nın başka devletlerce tanınmasına engel olabileceği bildirildi.
Açıklamada, "Kosova Cumhurbaşkanı Haşim Thaçi, Başbakan Avdullah Hoti ve Dışişleri Bakanı Meliza Haradinaj-Stublla'nın sosyal medya paylaşımlarından, Kosova ile İsrail'in birbirlerini karşılıklı tanımalarına ilaveten Kosova'nın Kudüs'te Büyükelçilik açmasının da taahhüt edildiği anlaşılmaktadır.
Uluslararası hukukun açık bir ihlalini teşkil edecek böyle bir adımın Kosovalı yetkililerce düşünülmesi dahi hayal kırıklığı yaratmaktadır" ifadesine yer verildi.
Kosova-Sırbistan ilişkilerinin normalleşme çabaları 2011’de ABD ve AB tarafından yürütülen uzun vadeli bir planın sonucudur.
Kosova devletinin özgürlük mücadelesi süreci, devlet inşaası, kanun yapımı, ekonomik destekler, hibeler, siyasi partilerin iktidar rekabeti dahil pek çok iç ve dış hadise ABD ve AB başat ülkeleri tarafından “havuç-sopa” ilişkileriyle şekillendirilmektedir.
Türkiye’nin 2011’de iç siyasette yaşamaya başladığı FETÖ krizinin, devamında 17-25 Aralık 2013 ve 15 Temmuz 2016 darbe süreci ve sonrasındaki yaşanan gelişmelerin Balkan politikalarımız üzerinde hiç şüphesiz olumsuz etkileri oldu.
Kosova toplumu ve içinde barındırdığı tüm Müslüman azınlıklar Türkiye’ye sevgi ve saygı beslerken bu anlaşma sürecinde itidalli bir dil ve sabırla yeni bir Balkan politikaları açılımına ihtiyacımız olduğunu da unutmayalım.
Türkiye’nin Balkan ülkelerinde siyaset, medya, sivil toplum ve bürokraside çok ciddi, orta ve uzun vadeli politikalar üzerinde yoğunlaşması çok önemli bir konudur.
.
Osman Atalay, dikGAZETE.com