KİTAP TANITIM-ELEŞTİRİ
II. HAÇLI SEFERİ: CANER TOGAÇ
-Prof. Dr. Ebru Altan’a ithaf olunur-Merhum Eriman Topbaş tarafından 2011 yılında eserin Fransızca tercümesinden Türkçeye kazandırılan eser, on yıl sonra 2021’de; şimdi de Caner Togaç tarafından çift numaralı sayfalar Lâtince, tek numaralı sayfalar Türkçe olacak şekilde eserin Lâtincesinden yayınlanmış bulunmaktadır.
Deulli Odo - II. Haçlı Seferi VII. Louis'in Doğu'ya Seyahati, başından sonuna dek belgesel zevkiyle okunacak bir kaynak kitap…, cümlesiyle kendini takdim etmektedir.
Kitabın tanıtım ve eleştirisini, Caner Togaç ve Eriman Toptaş’ın tercümeleri üzerinden ve tarihî coğrafya bilgimize dayanarak yapacağız ve her iki tercümede bilebildiğimiz yanlışları okuyucunun dikkatine sunacağız. Selçuk’ta Haçlıları taciz eden Türkler’in Selçuklu Türk’ü değil, “Grekler’in emrindeki (Hıristiyan) Türkler” olduğu bilgisi; bence bütün kitaba bedeldir (6. Kitap, 6 veya K.6, 6). Böyle bir tercümeye çok ihtiyaç vardı; ol bakımdan Caner Togaç’a ve gözleri yormayan bir kâğıt ve yazı çeşidi seçmiş olan Kronik yayınevine teşekkür ediyorum. Kapak tasarımı çok güzel olmuş; Kutan Ural’ın ellerine sağlık.
Odon de Deuil veya Döy’lü Odon, Değişen Coğrafya ve Miryokefalon Savaşı adı kitabımızdan sonra ilgilendiğimiz ikinci konu oldu.
Guizo, M. (1825): Hatıralar Topluluğu (Collection Des Mémories, Odon dö Döy, 20. Cilt, J. L. J. Briyer Librari-Paris. 20. Cildin, Odon dö Döy’e ait s. 283-384 arasındaki kısmın; s. 336-384 arası) GÜ Fransızca hocası merhum Eriman Topbaş tarafından tercüme edildi.
Bu tercümeyi esas alarak, 2011’de İkinci Haçlı Seferi, Yalvaç Meydan Muharebesi ve Kaşıkçıbeli Zaferi adlı bir kitap yayınladım ve söz konusu tercümeyi ve Fransızca metni de kitabın ekinde verdim. Onun için Sn. Togaç’a ait kitabı bizim tanıtmamız sanırım yerinde olacaktır. Tabiî bu arada kendimizi de eleştirmiş olacağız ki, umarım okuyucu bundan rahatsız olmaz.
Sn. Togaç’ın “Deuilli Odo” tercümesi, Fransızca metinde “Döy’lü Odon” şeklindedir.
Merhum Yılmaz Öztuna, bu arada Fransa kıralı VII. Lui de 150 bin kişilik bir ordu ile İznik’e gelip imparator ile birleşti. Bu büyük orduya karşı Yalvaç Meydan Muharebesini verip Türkiye’nin istikbâlini tehlikeye atmayı doğru bulmayan Sultan Mes’ûd, Haçlıları Toros geçitlerine kadar çekti.
Toroslarda müthiş zayiat veren Haçlılar, Antalya’ya sığındılar; diyordu, ama başka hiçbir tarihçi, Yalvaç Meydan Muhabesinden bahsetmiyordu. Ebru Altan’a ait, “II. Haçlı Seferi’” adlı bir kitap yayınladığını duydum; onu okudukça Yalvaç Meydan Muharebesinin de Miryokefalon Savaşı’nın vukû bulduğu yerde; Kemer Boğazı’nda yapıldığını gördüm ve İkinci Haçlı Seferini yazmak istedim. Ama herkes Haçlıları, Denizli, Acıpayam ve Korkuteli üzerinden Antalya’ya indiriyordu. Böyle olunca da Yalvaç Meydan Muharebesi neyin nesiydi?
Cımbızla çeker gibi birkaç cümleyi tercüme etmek de yeterli olamazdı. Onun için seyahati baştan sonra anlatan Odon’un tercüme edilmesi gerekiyordu.
Tercümedeki yanlış açıklamalar, okuyucuyu yanlış yönlendirmektedir ve nitekim çoğu tercüme böyledir. Benzer hatalara biz de düştük. Tercüme aralarına aklımız sıra açıklamalar yaptık ve yeni bilgi ve bulgular ortaya çıkınca da bazı açıklamalarımızın yanlış olduğunu gördük.
Benzer hatalar Fikret Işıltan ve Işın Demirkent’te de var; Bilge Umar’ın Aleksiad tercümesindeki hatalar ise daha vahimdir. Bilge Umar, eserin İngilizce tercümesindeki hatalı açıklamalar yüzünden yanlış yapmış olmalıdır.
Türkçe tercümelerdeki hataların ana sebebi, eseri kaynaktan tercüme etmek yerine, tarihî coğrafya ve coğrafya bilinmeden yapılmış olan Fransızca, Almanca ve İngilizce tercümelerin esas alınmış olmasıdır. Onun için mütercimin tarihçi olması, tarihî coğrafyayı ve coğrafyayı iyi bilmesi gerekmektedir; şayet bilmiyorsa, bilenlerden yardım almalıdır.
Mütercimin olayın geçtiği coğrafyayı görmesi, yerinde inceleme yapması ve bugünkü mevcut coğrafya ve yollar yerine, tarihî coğrafyayı ve tarihî yolları esas alması gerekir. Hatalı eserler kaynak alınarak, masa başı tercüme yapılmamalıdır.
Tabiî ki, aradan bin yıl geçmiş bir dilin tercümesindeki güçlüklerin farkındayız. Onun için 900 sene önce yazılmış olan Odon’a ait Lâtince bir metnin tercümesi, elbette kolay olmayacaktır.
Misâl için bazı mühim tercüme hataları:
1- Merhum Işıltan’ın, “Tzibritze geçidi, (…) güneye doğru ise vadi gittikçe dikleşir ve sarplaşır, 2-Tralleis (Aydın) ve (…)” (Honiyates, 1995: 124 ve 133) tercümesi yanlıştır. 1-Geçidinin güneyi uçurumdur, 2-Tralleis, Aydın değildir. Ya tercümede (Aydın) yazılmayacaktı veya Tralleis (Barla) yazılacaktı.
Merhume Demirkent’in tercüme hataları; 1-İmparator, Adrianopolis şehrinden geçti ve Gaita denilen yerde ordugâh kurdu (Kinnamos, 2001: 37) ifadesine göre Adrianopolis, Gaita’dan önce olması gerekir. Hâlbuki Adrianopolis, Gaita’dan sonradır.
Hatanın sebebi; İmparator, Adrianopolis üzerine yürüdü yerine, Adrianopolis şehrinden geçti diye tercüme edilmesidir.
2-Pusguse Gölü için Beyşehir Gölü denir (Kinnamos, 2001: 19, 49 açık.45, 246). Kâtip Çelebi’ye göre Beyşehir Gölü, Beyşehir ve Kıreli olmak üzere iki parça ve ikisinin içinde de hiçbir ada yoktur. Hâlbuki kaynak metne göre Pusguse’de birden çok ada vardır.
3-Aşağı Firikya’ya varınca, orada Türklerle karşılaştı; açık.50’de Aşağı Firikya için, Denizli çevresi denilir (Kinnamos, 2001: 131), hâlbuki kaynak metin Mikra Firikya’dır (Cinnamus, 1836: 179). Mikra Firikya, Denizli’nin 200 km şarkında, etrafı dağlarla çevrili olan Eğirdir Gölü civarıdır.
Aleksiad tercümesindeki açıklamalarda yapılan hatalar saymakla bitmez; buna bir kitap gerekir. Hatta Batı Anadolu’nun tarihî coğrafyası külliyen yanlıştır dersek, abartmış olmayız.
Hatalı tercüme ve hatalı tarihî coğrafyanın sonucu olarak da, külliyen yanlış bir tarih tedavüldedir.
TARİHÇİYE DİYECEK SÖZÜMÜZ VAR!..
Hudut Eğirdir Gölü iken, Selçuklu’yu Aydın ve Denizli’de savaştıran tarihçiye bir çift sözüm var:
Önce kendi hatamı söylemeliyim; biz, Haçlıları Balıkesir, Edremit, Bergama, İzmir, Efes, Denizli, Dinar, Uluborlu önü, Kemer Boğazı, Şarkîkaraağaç, Beyşehir, Derebucak ve Side üzerinden Antalya’ya getirmiş, Kemer Boğazı ve Derebucak’ta da Türklerle savaştırmıştık. Hâlbuki Haçlılar Kemer Boğazı’ndaki savaştan sonra Eğirdir’e (Laodicia) gitmiş; bugünkü Antalya’ya ise gitmemişlerdi.
Biz, Eğirdir’in Laodicia, Side’nin de Antalya olduğunu daha sonra öğrenecektik. Maalesef hâlâ öğrenemeyenler var. Onun için Laodicée’yi, Neapolis (Şarkîkaraağaç’ın 18 km şarkı) yerine koymuş ve bu konuda Odon’un yanıldığını düşünmüştük. Meğer yöre halkı, Side’nin Eski Antalya olduğunu bilirmiş.
1950 baskı haritada Side’nin yerinde Selimiye (Eskiantalya) yazıyor. El-İdrîsî’nin (1100-1165) haritasında bile, Side’nin ve bugünkü Antalya’nın yerinde olmak üzere iki Antalya var.
-Selimiye / Side veya Eski Antalya-
Odon’da çok miktarda takdim tehir olmalıdır. Tam olmasa da, bu husus ancak Haçlıların yol güzargâhı ortaya çıkınca anlaşılmaktadır. Odon’a göre Haçlıların yürüyüş yolu, başlıca hatalar ve takdim tehirler şöyledir:
1. Haçlılar, İzmit Körfezi’ni dolanıp, Taşköprü’ye (Kibotos) geldiler. Odon, buradan Antakya’ya giden üç yol var; sola giden yol en kısa olup, üç haftada varılır; 12 güzdüzlük bir yürüyüşle ise Türk hududundan çıkılır ve Frakların ülkesine girilir. Sağdaki yol daha iyidir; ortadaki yol, diğer iki yola göre daha az imkân sunuyor, ama tehlikesi daha az; biz orta yolu seçtik, der, ama sağdaki yoldan gitmişlerdir.
Kıral, Taşköprü’den itibaren Askerî yolu takiple İznik’i solda bırakır ve İznik Gölü kıyısında yerleşir; Almanların başına gelenleri burada öğrenir.
Kıral, imparator Konrad’ın tavsiyesine uyarak Eskişehir-Konya yerine Balıkesir yolunu seçer; Balıkesir yanındaki Esseron şatosundan sonra Alaşehir’e yönelir, fakat Konrad’ın ikazı üzerine de Edremit (Démétrie) yoluna girer.
Odon’dan, şu bilgileri aktaralım:
1- Konya’ya varabilmek için Almanlara sekiz günlük yiyecek almaları söylendi, yiyecekleri tükenince Konya’ya geldiklerini sandılar.
2- Alaşehir’e varabilmek için sekiz uzun gündüz gerekiyordu. 3-Kıral Edremit’e ancak üç günde vardı, hâlbuki kestirme yoldan gidenler oraya yarım günde varmışlardı.
Burada bir yanlış anlama var: İznik-Eskişehir arası kervan yürüyüşüyle 3,5-4, İznik-Konya arası 10, ordu yürüyüşüyle ise İznik-Eskişehir 7, İznik-Konya 18 gün. Odon’un 12 gündüz dediği Türk hududu kervan yürüyüşüyle 15, ordu yürüyüşüyle 27 gündür.
Balıkesir-Alaşehir arası sekiz gün olduğuna göre, Kıral günde 23-25 km yürümektedir. Bugün için 87 km olan Balıkesir-Edremit arası, en kestirme de olsa, üç günden az olamaz.
Md.28’de, daha sonra olacak bir olay, Md.47’de ise Dinar sonrası Türkmenlerin görülmesi üzerine Kıral’ın aldığı tedbirler anlatılır. Metin sırası, Md.27-28-47-48-49-29-30-31-32-33-34-35-36-46-37-38-39-40-41-42-43-44-45 ve 50-51-(…)-69-70 gibi olmalıdır. Numaralama işi, kolaylık için yapıldı. Eriman Bey, baştan sona tek numaralama yaparken, Caner Bey, her kitap için ayrı yapmıştır (K.6, 1-5 vs gibi).
-7. Lui'nin yürüdüğü yol-
Bu izahlardan sonra Lâtince ve Fransıza tercümelere geçebiliriz:
1. Tercümede yer adlarının aslı muhakkak yazılmalıdır. Fransızca tercümede bu hususa pek riayet edilmemiş, Laodicée yerine Denizli, Satalie yerine Antalya yazılmıştır.
2. Togaç, “Odo burada hata yapmaktadır. Anadolu’nun batı yarısındaki güneyden kuzeye uzanan yolların kesişim noktası İznik’tir. Buradan sonra yol, tek kol halinde İzmit’e, oradan da İstanbul’a uzanır” (K.5, 3 açık.3) diyerek, Roma yollarını bilmediğinin işaretini veriyor. Hâlbuki İznik son noktadır; güneye giden Roma yolları, Odon’un dediği gibi, Gebze’den Taşköprü’ye (Kibotos) atlar, oradan da İnegöl ve Eskişehir yönüne; diğer yol ise İznik Gölü ile Gemlik arasındaki bir noktadan Balıkesir’e gider.
Odon’un (K.5, 3 açık.4)’de bahsettiği yol, “İznik, Eskişehir, Amorion, Afyon, Akşehir, Konya, Pozantı, Tarsus” (Klaus Belke) der. Klaus Belke ve batılıların tamamı, bunlara Türk tarihçisini de dâhil edebiliriz; Göller Bölgesi’ndeki coğrafi değişim ile İbn Hordazbih, el-İdrîsî ve Peutinger’in verdikleri yolları bilmez; onun için onlardan yapılacak alıntı bize hata yaptırır. İznik’ten Eskişehir, Amorion (Uluborlu) ve Antalya’ya (Side: Eski Antalya) yollar vardır. Zaten bir yerden Eskişehir’e yol varsa, her yere var sayılır, ama İznik, yol kavşağında değildir. (bk. Roma askerî yollarını gösteren 1-2-3 ve 7-8-9 numaralı haritalar)
3. Toptaş Kıralı, Bergama-İzmir; Togaç ise İzmir-Bergama şeklinde yürütür. Toğaç, Odon’a uyar ve bilerek hata yapar. Rumların yönlendirdiği Türkler yerine, Greklerin emrindeki Türkler (Md.27; K.6, 6) kaydı doğrudur ve bizi ayıktırmaktadır.
4. Bizans’a tâbi bu Türkleri, birçok tarihçi, Selçuklu sanarak hatalı bir tarih anlayışı ortaya koymuşlardır. Nitekim “Fransızlar, Efes vadisinde ordugâh kurdukları zaman Türkler ortaya çıkarak, bu andan itibaren Haçlı ordusunu taciz etmeye başladılar” (Altan, 2003: 83) denilir ki, bu, tarihi alt-üst eden vahim bir hatadır. Kemer Boğazı civarındaki Türkler ve Türkmenler, hatalı olarak 380 km daha batıda gösterilmiştir.
5. Togaç, Haçlılarla Türkleri 1 Ocak 1148 günü savaştırır (K.6, 7 açık.4). Yani Efes’ten ayrıldıktan 5 gün sonra ki, Kıral azami 125 km (5x25) yol yürümüştür. Tarihçi, Türk-Rum hududundan 270 km uzaklıkta, Aydın-Kuyucak yakınında Antiokheia adında küçük bir şehir varsayıyor ve Türkleri, Konya’dan 450 km uzaktaki Rum toprağında savaştırıyor. Hâlbuki bu yer, Pisidia Antiokheia’dır (Altan, 2003: 83) ve Merhum Öztuna’nın “Yalvaç Meydan Muhabesi” demesine sebep olan şey de bu kayıttır.
Antakya büyük bir şehirdir; Küçük Firikya bölgesinde bulunduğu için bazen Küçük Antakya da denilmektedir. Bu konuda Odon yanılmış ve bölgenin en büyük şehri olan Antakya (Yalvaç) için küçük bir şehir demiştir.
6. Lâtince tercümede Türkçe zayıftır; bazı cümleleri anlamak mümkün değil; onun için Fransızca tercüme ile karşılaştırmak gerekiyor. “Yolumuzun üzerinde Greklerle birlikte Türklerin topraklarının sınırları vardı” (K.6, 10) tercümesi, Topbaş’ta daha anlaşılır; “Bizim gittiğimiz yol, Türklerle Romalılar arasında sınırı oluşturuyordu” (Md.33). “Aşağılık on beş gün sonra varacağımız Satellia’ya (Antalya’ya) kadar başka bir yerde erzak bulamayacağımızı ve eğer boş şehirden ücretiyle ya da güç kullanarak yiyecek almazsak, herkesin açlıktan ölmesinin kaçınılmaz olduğunu biliyordu” (K.6, 10) cümlesi anlaşılmıyor.
Bu tercüme Topbaş’ta; “Bu alçak, boşaltılan şehirden ateş pahasına veya zor kullanarak yiyecek alamasaydık, Denizli’den Antalya’ya (onbeş gündüzü geçen bir sürede vardığımız yer) kadar hiçbir yerde yiyecek bulamayacağımızı ve dolayısıyla hepimizin telef olacağını biliyordu” (Md.34) şeklindedir. “Aşağılık” kelimesinden sonra virgül gerektiği ve “aşağılık veya alçak” kelimesiyle şehirdeki valinin kasdedildiği anlaşılıyor. Tercüme; “Aşağılık (vali)”, “Bu alçak (vali)” gibi yazılmalıydı. Burada Denizli zikredilen Eğirdir, Antalya veya Satellia ise Eski Antalya, yani Side’dir. Tercümede benzer hata çoktur.
7. Togaç, “zira bu şehrin valisi onları dağlık araziden götürmesi gerekirken” (K.6, 10); Topbaş ise “Denizli şehrinin komutanı Almanları dağların dışına götürmeye söz vermişti” (Md.34) der. İki tercüme birbirine zıttır.
Almanlar, Eğirdir Gölü’nün doğu sahilini takip ederek Eğirdir’e gelmişlerdi; geldikleri yoldan da geri dönecekleri; Gelendost tarafına gidecekleri için Eğirdir (Laodicia) valisi veya komutanının rehberliğine ihtiyaçları yoktur. Aslında her iki halde de Odon hatalıdır.
8. Türklerin saçlarını kesip, ayaklarının altına alması yanlış ve anlamsızdır (K.7, 4); tercüme börklerini yere çarptılar (Md.49) olmalı ki, “şapkayı (börk) yere çarpmak, hasma meydan okumak” demektir ve hâlâ yaşayan bir âdetimizdir. Özet olarak bu cümledeki Lâtince tercüme yanlıştır.
9. Honiyates, yolla ilgili, “İtalya’nın çocukları Kudüs yolunda yürüdüler; Bizans devletinin sınırlarını aşarak Yukarı Firikya’ya ve oradan Lykaonia ve Pisidia yoluyla Coelesyria’ya (Çukur Suriye) gelip burasını işgal ettiler” (1995: 49) gibi mühim bir bilgi verir. Tarihçi, ya bunun farkında değildir veya Yukarı Firikya’nın Gelendost-Yalvaç, Lykaonia’nın Kıreli-Beyşehir civarı olduğunu bilmiyor.
Merhume Demirkent de verdiği haritayla bizi şaşırtmıştır (Kinnamos, 2001: Harita 3, II. Haçlı Seferi). Harita 3’deki hudut ve Odon’un Türk-Rum hududu üzerinde yürüyorduk kaydı, Denizli ve Aydın coğrafyasına uymaz. Sn. Togaç, Türk-Rum hududu üzerine hiç eğilmemiştir. Hâlbuki yol ve hudut bilinmeden tarih olmaz. (bk. 1 Hudut Haritası)
10. Selçuklu ve Bizans tariçisi iyi bilir ki, 1148 yılında Uluborlu (Sozopolis) ve Eğirdir (Lâdik) Roma’da olup, Eğirdir Gölü’nün (Pusguse Gölü) batısı Roma, doğusu Selçuklu toprağıdır (Honiyates, 1995: 8, 24). Işın Demirkent, Türk-Rum hududunu bu bilgiye göre çizmiş, fakat hatalı olarak, Türk ordusunu Rum toprağında 200 km yürüterek, Denizli yakınında savaştırır (Kinnamos, 2001: Harita 3). Ebru Altan, Odon’un “Türk-Rum hududu üzerinde yürüyorduk” kaydına göre, hatalı olarak hududu, Denizli-Korkuteli yoluna taşır (Altan, 2003: Harita 1).
Odon, “Türk-Rum hududu üzerinde yürüyorduk ve her ikisi de bizim düşmanlarımızdı” ifadesini Pisidia Antakya yakınındaki harbi müteakip kullanmıştır (K.6,10; Md.33). Çoğu tarihçiye göre Antakya, Aydın-Kuyucak yanındadır. Hâlbuki söz konusu (Pisidia) Antakya Yalvaç’tır. Velevki Kuyucak olsa bile Altan’ın haritası yanlıştır.
Hâlbuki Kıral, Bergama ve İzmir yoluyla Selçuk’a (Efes) gelir. 23-26 Aralık’ta (Deservion: Noel), Hz. İsa’nın doğumunu kutlar. 27 Aralık sabahı Efes’ten hareketle yiyecek temini için 1119 yılından beri Roma elinde bulunan bölgenin en büyük şehri Eğirdir’e (Laodicia) doğru yola çıkar. Üç Ocak akşamı Denizli, sekiz Ocak akşamı Dinar, 12 Ocak akşamı Kemer Boğazı’nın başına, yani Kayaağzı’na gelir.
-Türk - Bizans Hududu-
13 Ocak 1148 tarihinde Kemer Boğazı’nın batı kıyısına geldiğinde, karşı kıyıda; Eğirdir ve Hoyran gölleri arasındaki Menderes’in sol kıyısında Kıralı, topraklarına sokmak istemeyen Türklerle karşılaşır. Türk-Rum hududunu oluşturan ırmak üzerinde bir köprü (Yenice Köyü Köprüsü), onun birkaç mil şarkında da Marsyas nehri vardır. Kıral, 13 Ocak gününü Menderes’i geçecek bir geçit aramakla geçirir.
14 Ocak günü Küçük Antakya (Yalvaç) yakını ve Kemer Boğazı’ndaki nehrin üzerindeki köprüde Türklerle savaşır. Odon, Türklerin, Yalvaç kalesinin arkasına çekildiği söyler. Köprü ile Yalvaç arası 35 km olup, Odon, Türklerin Yalvaç yönüne çekilmesini, Yalvaç kalesi ardına çekildiler şeklinde anlamış olmalıdır. Yalvaç’ın adının, bu savaş münasebetiyle zikredilmiş olması bile Yalvaç’ın büyüklüğünü gösterir. Savaştan sonra Kıral, Türk-Rum hududu üzerinde yürüyerek, üç günün sonunda 17 Ocak 1148 akşamı 70 km mesafedeki Eğirdir’e (Lâdik) varır ve yiyecek temini için bir gün (18 Ocak) kaybeder.
Kıral, 19 Ocak sabahı, geldiği yoldan geri döner ve Gelendost’a yönelir. Tarihçi, “Kıral, buradan (Lâdik: Eğirdir) hareket ederek Konya yolunu tutturdu” (Yinanç, 2013: 270) kaydına hiç dikkat etmemiştir.
Togaç’taki, “yolculuğumuz boyunca Türkler’in ve Grekler’in önümüzden gitmesi ve arkamızdan takibiyle ilerledik” (K.6, 12) ifade, Toptaş’ta daha anlaşılır; “hemen yanıbaşımızda, ordumuzun önünde ve arkasında her zaman Türkler ve Romalılar olduğu halde Denizli’den (Eğirdir) ayrıldık” şeklindedir (Md.36). Odon’un, Eğirdir’den çıkışı, “önümüzde Türkler, arkamızda Rumlar olduğu halde Laodikya’dan (Eğirdir) ayrıldık” gibi yazması gerekirdi. Çünkü hudut, Eğirdir Roma’da kalacak şekildedir ve Eğirdir-Gelendost yolunda Rum yoktur. Odon, Md. 33’de de dediği gibi, Ortodokslara olan düşmanlığını ancak, Rumları, Türklerle işbirliği içinde göstererek yapıyor.
Kıral, Eğirdir’den sonra Gelendost, Şarkîkaraağaç (Yukarı Firikya), Beyşehir (Lykaonia), Derebucak ve İbradı/ Prakana (Pisidia bölgesi) yoluyla Side’ye (Eski Antalya) kadar 15 gün yürüyecektir (K.6, 10; Md.34).
-Ammuriye-Seleukeia / Cellika- Deniz veya Side yolu-
11.Togaç’ın, “Türkler, intikam almak üzere yedinci gün geri döndüler. (…) Biz, üçüncü gün ahmakça haddini aşan bir güvenle Laodicia’ya (Denizli) vardık” (K.6, 10) ve Toptaş’ın, “Türkler, yedi gün sonra intikâm almak için geldiler, fakat biz, çok güvenli bir şekilde üçüncü gün Denizli’ye (Laodicée) ulaştık” (Md.33).
Buradaki Laodikya, Eğirdir-Laodikya’dır ve o tarihte Eğirdir, hudutta ve Roma elindedir. Kemer Boğazı ile Eğirdir arası üç gün sürdüğü için yedinci gün, Eğirdir-Şarkikaraağaç arasında bir yere denk gelir. Yedinci gün, Yalvaç Muharebesini müteakip yedinci gün anlaşılır ki, üç yediden küçüktür; Odon, burada hatalıdır ve zaten Fransızca tercüme de anlamsızdır.
Odon şöyle anlaşılmalıdır:
Kıral’ın Eğirdir’den hareketinden (19 Ocak) üç gün sonra, yani Side’ye 12 gün kala (21 Ocak) Türkler, (Gelendost ile Yalvaç-Çetince arasında) Haçlılara tekrar saldırırlar (K.7, 2; Md.46) ki, yedinci gün, bundan sonraki yedinci gündür.
Bu saldırı 28-29 Ocak’a denk gelir; saldırı yeri Derebucak civarıdır. Odon, olayların vukû bulduğu yerleri birbirine karıştırmaktadır. Çünkü Gelendost ile Çetince arasında onun tasvir ettiği bir dağ, dar ve derin bir vadi yoktur. Bu bölge, Haçlı heyetinin yolu üzerindeki en engebesiz yer sayılır. “(Eğirdir’den sonra) yolculuk boyunca ön ve ardımızda Grekler ve Türkler vardı” cümlesinden sonra Odon, “orada hâlâ Alman kanıyla ıslanmış dağlar vardı” diye birden bire 197 km uzaktaki Derebucak civarına atlar (K.6, 12; Md.37). Odon, aynı şeyi, Selçuk’tan (Efes) 385 km uzaklıktaki Kemer Boğazı veya Miryokefalon bölgesi için de yapar (K.6, 7; Md.28).
Türkler, Kaşıkçıbeli-Alacamaşat Boğazı ve Gembos ovasının sonundaki Akyokuş mevkiinde Haçlılar’a tekrar saldırır ve büyük zayiat verdirdiler. Kırk korumasını kaybeden Kıral, canını zor kurtarır. Odon, verdikleri kayıpları, “Fransa’nın çiçekleri, Dimaşk’ta meyve vermeden burada soldu” diye tasvir eder (K.6, 14). Bir gün Fevzi İşbilir, Miryokefalon Savaşı İbradı’da yapılmış diye bir haber getirdi. Haberi araştırdım; İbradı Belediye Meclisi Üyesi Em. Öğr. Halis Yürür, “Miryokefalon Savaşı’nda çok insan öldüğünü biliyoruz. Akyokuş’ta da o kadar çok mezar var ki, bir an için Miryokefalon Savaşı’nın, İbradı’da yapılmış olabileceğini düşündüm ve yazdım” demişti.
Odon, buradaki arazi hakkında bazı bilgiler verir. Odon, “ikinci gün neredeyse öğle vakti daha kolay bir geçiş sağlayan (…) lânetlenmiş bir dağa vardık (K.6, 12); yürüyüşün ikinci günü öğleye doğru karşımıza aşılması güç bir dağ çıktı” (Md.37) gibi, birinde kolay, diğerinde aşılması güç geçit gibi farklı iki tercüme var. İkinci gün (29 Ocak), Kıral’ın saldırıya uğradığı Derebucak civarının (Pisidia) arazi yapısı, Odon’un tasvirine uyar. Akyokuş’tan deniz yönünde dağlardan inildiği halde, Kazıkbeli için böyle bir ifade asla olamaz (Ransimın/Runciman, 1987: 226). Akyokuş sırtından Akdeniz görülür; Denizli-Kazıkbeli, Akdeniz’in görülebileceği Kepez Başı’na 14 günlük mesafededir. Togaç’a ait, “vadideki (Gembos ovası) akıntının cehenneme döküldüğünü görüyorduk” (K.6, 12) tercüme, Topbaş’ta, “vadideki akan sel de cehennemin komşusuna benziyordu” (Md.37) şeklindedir.
Cehennem tercüme edilen kelime, Gembos (Kimyos)’daki çayın döküldüğü “düden” olmalıdır. Düdene dökülen sular, Manavgat çayından çıkar. Şimdi bu çayın üzerine Balat gölcüğü yapıldı ve suyu Beyşehir Gölü’ne verildi. Kıral Lui, Beyşehir (Mistheia)-Derebucak-Kimyos-İbradı-Erymna (Ormana), Seleukeia (Cellika)-Side yoluyla yürür (Özsait, 1985, Levha 16, Pisidya Tarihi). İdrîsî bu yolu, Ammûriye’den Cellika’ya iki gün, Cellika’dan denize 12 mil olarak verir. Ammûriye’den kasıt, Ammûriye’den (Uluborlu) geçen Kıral Yolu’nun, Side ayrımındaki Beyşehir’dir; biz, daha önce bu yolda da yanılmıştık (Topraklı, 2013: 167). Derebucaklı yazar M. Ali Gürbüz, Haçlıların Derebucak’tan (Düden Gediği) geçtiğini, Derebucaklı Müderris Hamid Efendiden nakleder (2007, s.90).
Kıral, Gembos ovasından sonra Rum hududuna girer ve M. Özsait’in verdiği askerî yolu takible hemen sonra İbradı’ya (Prakana) varır. İbradı, 1146 yılı sonu veya 1147 yılı başında yapılan bir antlaşmayla Roma’ya verildi (Kinnamos, 2001: 54). Kıral, 02 Şubat günü de Satalie’ye (Side veya Eski Antalya) inmiştir.
-Tarihi yolda Ürünlü (Unulla) Yazıcı Mescidi-
-Tarihi yolda Seyirlik Mevkii ve arkada Manavgat Çayı-
Sonuç;
Odon’un metninde dört beş kez zikredilen Laodicée (Laodicia) Eğirdir’dir. Şayet ilk zikredilen Laodicée Denizli olmuş olsaydı, Odon, iki ayrı Laodicée’yi muhakkak açıklama ihtiyacı duyardı. Kıral Lui, en kısa günlere (Aralık-Ocak) rağmen günde ortalama 23, saatte 2,5 km yürümüş olup, bu, bir ordu için çok hızlı sayılır.
Sunulan deliller, hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde Kıral Lui’nin Selçuk (Efes), Denizli, Dinar, Uluborlu önü, Kemer Boğazı, Eğirdir, Gelendost, Şarkîkaraağaç, Beyşehir, Derebucak, Gembos ovası ve İbradı yoluyla Eski Antalya’ya (Side) indiğini gösterir. Deservion (Aralık) vadisi, Noel günleri olup, böyle bir ova yoktur.
Togaç, hatalı eserleri kaynak alır ve Türkleri, 01 Ocak ile 08 Ocak 1148 tarihlerinde, Türk hududundan çok uzaklarda Haçlılara saldırtır. Hâlbuki Türkler, Türk çocuklarını şişe takıp kızartan, kaynar kazanlara atan ve kadınları boğazlıyan Haçlı yamyamlara karşı kendi topraklarını savunmaktadırlar (bk. Anna, 1996: 306, 441).
Haçlılarla; 14 Ocak Kemer Boğazı, 21 Ocak Gelendost-Çetince arası ve 29 Ocak 1148 Kaşıkçıbeli-Akyokuş arası olmak üzere üç yerde ve üçü de Türk toprağında savaşılmıştır.
-Halife Mu'tasım ve Afşin Yolu-
Togaç, yanlış olarak Haçlıları, hep Roma toprağından yürütmüş, iki yerde Türklerle savaştırmış ve 20 Ocak 1148’de de Korkuteli üzerinden Antalya’ya indirmiştir (K.6, 7 açık.4; K.7, 2 açık.1; K.7, 5 açık.2). Togaç’a ait bu eser, yapılan açıklamalar ışığında okunursa yararlı olacak ve Odon’un hatıraları, mantıklı ve gerçekçi olarak takip edilebilecektir, değilse tarihçiyi yanıltacaktır.
Kıral Lui’nin yürüdüğü bu yol, (Togaç, Altan vb tarihçilerce) bilfiil yürünür ve bu yürüyüş filme alınırsa, işte o zaman gerçek bir belgesel olacaktır. Türk tarihçisi, bu belgeseli behemehâl yapmalıdır.
-Fetih Yolu (Uluborlu-İstanbul)-
-Malazgirt Yolu-
.
Ramazan Topraklı, dikGAZETE.com