“Yeni dünya düzenine hazır mısınız?” başlıklı yazımda insanlığın bir şekilde yola getirileceğini söylemiş ve kişisel verilerin güvenliği hakkında şunları yazmıştım;
“Herkesi her an dinleyen, izleyen, kodlayan, algoritma geliştiren yazılımlar yıllardır hayatımızın içinde varlığını koruyor.”
“Akıllı cep telefonları, hayatımıza girdiği günden beri, birilerine özel dedektiflik yapıyor.”
“Yapay zekâ sayesinde bizi bizden daha iyi tanıyorlar.”
“Yakın zamanda cep telefonuna, televizyona, kitaba, bilgisayara ihtiyaç duymayacağız belki de.”
O günden bu güne değişen bir şey olmamış gibi görünse de belli bir hız ve belki de plan dâhilinde yazdıklarımın ön çalışmaları uygulanmaya devam ediyor.
Kişisel verilerin belli merkezler tarafından kodlandığı, algoritma haline getirildiği artık sır değil.
İnsanoğlunun neyi sevdiği, sevmediğini hazırladıkları yazılımlar sayesinde çok kolaylıkla biliyorlar.
Kimin nerede olduğu, ne içtiği, hangi ilacı aldığı veya nereye seyahat ettiği de onlar için bilinmez değil.
Akıllı cep telefonları “Münker - Nekir” gibi çalışıyor.
Hiçbir uygulama yüklenmese de her şey kayıt altında, kişisel verilerimiz işlenmeye devam ediyor.
Akıllı cep telefonu kullanmamak da artık çözüm değil.
Bilgisayar ağından çıkıp ‘Mandıra Filozofu’ olma şansımız çok düşük veya imkânsıza yakın gibi görünüyor.
“WhatsApp” sözleşmesini kabul edip etmemek kişisel tercih olsa da bence korkuya gerek yok. Zaten gidilecek yer kalınacak yerden çok da farklı değil.
Akıllı telefonlarda veya bilgisayarlarda iletişim sistemi zaten her türlü veri, kayıt altına alırken, bir uygulamanın (alacağını zaten çoktan almış uygulamaların) silinmesi veya başka bir uygulamaya geçilmesi de bence akıllıca değil.
Devlet mekanizmaları, kişisel verilerin korunması için her türlü yasal yaptırımı gerektiğinde kullanmaktadır.
Elbette ki kişisel verilerimizi korumalıyız lakin mevcut dijital çağ, ne yazık ki kontrolü çoktan ele almış durumda.
Yine de insanların olabildiğince kişisel verilerini koruması da gerekiyor.
Milyarlarca insanın kişisel verisine vakıf olanlar, kişilerin algoritmalarını istedikleri an çıkartabilenler bu bilgiyi dilerlerse kötüye kullanabiliyorlar.
Bu bağlamda ABD Başkanı ile aramızda pek de fark yok.
O ne kadar kişisel verisini koruyabiliyorsa bizler de maksimum o kadar koruyabiliriz.
İlgili yerler, kişilerin kişisel verileri ile ne yapabilir?
Bu verilerden bir sürü yorum geliştirip ülkelerin siyasi geleceğini tayin edebilirler.
Derlenen verilerden faydalanarak toplum analizi geliştirip, her türlü manipülasyonu yapabilirler.
Her şeye rağmen ‘Kavimler Göçü’ misali telaşla bir uygulamayı kapatıp başka bir uygulamaya geçmeye gerek var mı?
Yerli üretimden istifade ederek işletim sistemleri ve uygulamalar geliştiremezsek hangi uygulama olursa olsun kişisel verimiz tehdit altında olmaya devam edecek.
Kamuda, kişisel verilerin de dâhil olduğu birçok bilgi “hotmail”, “gmail” vb. uygulamaları kullanarak ilgililerine paylaşılıyor.
Birçok kişi, kişisel verilerini özgeçmiş hazırlamak için bilgisayarlara yüklüyor.
Tüm bunlar olmasa dahi kamu kurumları, vatandaşlarına ait her türlü bilgiyi bir şekilde bilgisayarlarında muhafaza ediyor.
Her türlü haksızlığa, dolandırıcılığa veya kötü niyetli kişilere karşı kişisel verilerimizi korumaya devam edelim.
Kişisel Verileri Koruma Kurumu da kamu hizmeti yürüterek vatandaşların kişisel verilerini korumaya çalışıyor.
Devlet olarak yapılan ve yürütülen hizmetler yanında kişilerin verilerini de koruma yükümlülüğü de var.
Bunlara diyecek sözüm yok tabii ki.
Kişinin kendisinin bile bilmediği, bilemeyeceği verileri, yazılımlar sayesinde bilenler varken verilerimizi gerçekten koruyabiliyor muyuz?
Yine söylüyorum, “Ne de olsa tüm verilerim biliniyor” diye düşünüp, ortalığa verilerimizi saçmayalım. Zaten kimse verilerini bilerek paylaşıma açmıyor.
Yeni dünya düzeninde, düşünceleri bile kontrol altına almaya çalışıp, kişileri belli mekanizmalarla diledikleri gibi yönlendirebilen bir sisteme gücümüz yettiğince direnelim, buna da tamam.
Lakin, yapay zekâ yazılımları ile zaten insanoğlunun gizleyebileceği pek bir şeyi de yok aslında.
Hedef seçilen kişinin kaçabileceği bir yer de yok.
‘Mandıra filozofu’ olmak isteyenleri bile isterlerse çarkın dışına çıkartmayabilirler.
Yazdıklarıma veya bu konuda yazılanlara “komplo teorisi” diyenler de olabilir.
Ben yine de düşündüğümü söyleyeyim.
Bugün kimse güvende değil, aslında herkes güvende.
Her şeyden korkacağız, hiçbir şeyden korkmayacağız.
Uygulamalardan kaçmak bir çözüm olduğu gibi kullanmaya devam etmek de bir çözümdür.
Kişi, bilmediği yoldan korktuğu gibi kaçmaya da çalışabilir. Zira, dijital çağ bilmediğimiz bir yol, neyle karşılaşacağımız da belli değil.
Bu konuda yazılan ütopyalar bile bizi belki ürpertebilir.
Doğru yolumuzda gidersek karşımıza çıkan yollar umurumuzda olmayabilir ve korkup kaçmayabiliriz. Gelene “hoş geldin” gidene “güle güle” diyebiliriz.
Şahsen dijital çağ beni korkutmuyor, bu yüzden de kaçmıyorum. Belki inadına üzerine gidiyorum da diyebilirim.
“Demirden korksam trene binmezdim!..”
.
Muhammed Işık, dikGAZETE.com