Kimyasal operasyon: Ukrayna NATO’yu savaşa mı sürüklüyor
MOSKOVA
“… Bu savaşı onlar başlattı. Biz de onları durdurmak için güç kullandık ve kullanıyoruz” demişti Putin, defalarca…
Yaklaşık iki buçuk yıldır süren aktif Ukrayna-Rusya savaşında, savaşın artık “kimyasal boyut” kazandığını görüyoruz. Rusya’nın Ukrayna’yı -Putin’in tabiriyle- “Nazilerden arındırmaya” ve “millileştirmeye” karar verdiği, bu sebeple askeri operasyon başlattığı tarihlerde, kendini “savaş mağduru” olarak gösteren bir Ukrayna gözlemlemiştik.
Dünya çalkalandı durdu, Batılı devletler ve NATO, Ukrayna’ya maddi manevi yardımlarda bulundu. Ancak, Rusya ve Türk devletinin merceğinden konuyu ele alan yalnızca birkaç kişiydi; duymadıklarımız ise “ölü taklidi” yapıyordu.
Rusya-Ukrayna savaşı sürerken, İsveç ve Finlandiya'nın NATO'ya dahil edilmesi karşısında “NATO'dan ayrılmak bile alternatif bir tercih olarak gündeme alınmalıdır” diyen bir Devlet Bahçeli hariç…
O gün ortaya atılan bu cümle, nitekim bugün çok daha manidardır!
Zira Türkiye, NATO’nun sürüklendiği alanda, Ukrayna’da, Doğu Avrupa’da ve İskandinavya’da kendi milli menfaatleriyle çakışabilecek birçok durumu önceden tahlil edebilmişti. Ve tarih, bu durumları hızlandırmış, Türkiye’ye olumsuz ve ani kararlar verdirmek için kötü umutlar besliyordu. Ancak bu sefer NATO’ya karşı dik duran bir Türkiye tablosuna hepimiz şahit olduk. Öyle ki, sağ gösterip sol vuran Devletin kadim bir kanadı “NATO'yla var olmadık, NATO'suz da yok olmayız” cümlelerini söyler duruma gelmişti.
Dünyadan Ukrayna’ya verilen “yanındayız” mesajları, daha önce pek de duyulmayan “Ukraynalı” kimliğini de ortaya çıkardı. Zira 10 yıl öncesine kadar, ülkemizin zengin kültürünü turistik amaçlarla ziyaret eden her Ukrayna vatandaşını, kıymetli Anadolu insanı genelde “Rus” olarak tanımlardı. Yani, kriter “Rusya” idi.
Tarihsel manada değerlendirdiğimizde, Anadolu insanın ferasetinin ne kadar güçlü olduğunu görüyoruz. Nitekim, “Kiyevskiy Rus” dediğimiz bugünkü Ukrayna aslında Rusya’nın ta kendisidir.
“Peki bugünkü Rusya nedir?” diye soranlar olacaktır. Bu sorunun cevabını da ülkemizin “karakteri yüksek” Türk tarihçilerine sormak gerekir; tarihsel manada aydınlanmaya hepimizin ihtiyacı var.
Aydınlanmalıyız. Çünkü dünya, enteresan gelişmelere gebe. Doğum sancısı da ölüm sancısı gibi; acı!
Nitekim, bu sancılı dönemin ilk sinyalini Rusya Federasyonu Radyasyon, Kimyasal ve Biyolojik Savunma Birlikleri Başkanı Igor Kirillov, Kasım 2023‘de vermişti. Ortaya öyle bir iddia atıldı ki, buna göre Ukrayna İstihbaratı Almanya’da “paravan” bir şirket aracılığıyla ABD menşeli “yüksek derecede toksin içeren” pazarlarda da tezgâha düşmeyen zararlı maddelerden oluşan bir “kimyasal sipariş” temin etmiş.
Konuyu etraflıca incelediğimizde, temin edilen bu siparişin Ukrayna’da Rus askerlerine karşı kullanıldığını, bunun sonucunda ise Rus askerlerinin gözlerini ve üst solunum yollarını tahriş ettiğini öğrendik.
Yine 2022 yılında Ukrayna ordusunun Artyomovsk bölgesinde kimyasal silah kullandığı da basına düşen haberler arasında yer almıştı. Üstelik bunlar, “Rusya ne zaman nükleer silah kullanacak?” diye televizyonlarda uzmanların tartıştığı günlerde yaşandı. Yani içinde olduğumuz şu günlerde.
Ukrayna’nın Batı’dan silah ve mühimmat temin etmesi elbette yeni bir şey değil, çünkü Rusya-Ukrayna savaşında ve öncesinde Ukrayna’nın Batı ülkelerinin silahlarını kullanarak Rusya’ya karşı operasyonlar gerçekleştirdiği, hepimizin malumu. Bu çatışmaları süreç içinde takip ettik, durduk.
Rusya’nın Ukrayna’yı “millileştirilmesi” ve “yabancı paramiliter örgütlerden temizlemesi” amacıyla kendi sınırlarını ve ulusal güvenliğini koruma pahasına geri adım atmayacağı da aşikâr. Zira, “Rus davranışı”nı iyi okumak Türkiye’nin milli menfaatlerini de doğrudan ilgilendirir. Bugünkü Rus davranışını anlamak isteyen, Selçuklu’dan sonraki Osmanlı’nın devlet yönetimine baksın.
Savaş suçları, insani dehşetler, bombalar, sivillerin katliamı vb; günümüz dünyasında uluslararası hukukun pek de işlemediğini görüyor ve buna şahitlik ediyoruz. Sadece savaş suçları veya Rusya-Ukrayna meselesi değil; genel olarak baktığımızda bugün Filistin’de yaşananlar da aslında uluslararası normların pek işe yaramadığını gözler önüne seriyor.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Gazze’deki zulüm karşısında “Her ne pahasına olursa olsun, doğruya 'doğru', yanlışa 'yanlış' demekten asla çekinmeyeceğiz” derken aslında dünya kamuoyuna yön vermeye çalışma çabası da bundandır.
Normal şartlarda, kimyasal mühimmat kullanan bir ülke, diğer ülkeler tarafından “yaptırımlara” maruz kalması gerekirken, Ukrayna’daki bu durum “Rusya’nın heybetli” duruşundan ötürü pek dile getirilmiyor.
Kimyasal silahların Rusya’ya karşı kullanılmış olması “Rusya’ya bir şey olmaz, askerler ölmüş, Rusya güçlü devlet” deyip geçiştirip kapatabileceğimiz bir meseleden ibaret değildir. Çünkü burada asıl odaklanmamız gereken mesele, bu “medeni” dediğimiz toplumlarda böylesi vicdan dışı durumların vukuu buluyor olabilmesidir.
Özetle, bugün Ukrayna’da böyle bir durum yaşanmışsa, dünya toplumları bunu en azından kınamalıdır. Aksi takdirde insanlığın “medeniyet” namına da söyleyecek pek bir sözü kalmayacaktır.
Kendinde “sınırsız” güçlerin olduğunu düşünen ve bunu bir pazarlık konusu haline getiren toplumların iktidara ulaşması da mümkün değildir. Zira mutlak güç ancak yüce Rabbimize aittir ve Kur’an-ı Kerim’deki o muhteşem ayette de denildiği gibi: “… Allah nurunu tamamlayacaktır!”
Vaktiyle karşılaştığı güçlükleri yalnızca “Allah’ın lütfu” ve “Muhammed’inin tesir gücü”ne dayandırarak nice kaleler feth ederek bir cihan devleti kuran ve “siyaset işlerinin dokuz kısmını istişareyle yürütüp, sadece bir kısmını kılıca bıraktım” diyen büyük Türk Hükümdarı Timur Han, bugünün dünyasında şahit olduğumuz “kimyasal savaşları” görseydi, ne derdi acaba?
Kimyasal savaş Ukrayna’da mı başladı?
Hep vardı. Dönemsel olarak çeşitli alanlarda ve dünyanın birçok bölgesinde zaman zaman görünür oldu, teknolojinin artmasıyla kendini güncelleyerek ilerledi, durdu.
19. yüzyılda bilim ve kimya alanındaki gelişmelerle birlikte, kimyasal savaşların yaşanma olasılığı büyük ölçüde artmıştı. Kimyasal savaşın 1. Dünya Savaşı dönemindeki ilk kullanımı Nisan 1915’de, Alman ordusunun Belçika’nın Ypres kentine 168 ton klor gazı ile saldırması ve 5.000 (İngiliz, Fransız ve Kanadalı) askerin ölümüne sebep olmasıyla gerçekleşmişti.
1. Dünya Savaşı boyunca zehirli gazları (klor, fosgen, siyanür ve hardal), tahriş edicileri ve yakıcı maddeleri de içeren kimyasal savaş ajanlarının çok büyük miktarlarda kullanımı (yaklaşık 125 bin ton), 90 bin kişinin ölümüne ve 1,3 milyon kişinin de ölümcül olmayan şekillerde etkilenmesine yol açmıştı. Yani, 1. Dünya Savaşı’ndaki ölümlerin birçoğu, klor ve fosgen gazına maruziyetten kaynaklanmış!
Savaşın ya da “kimyasal savaş”ın tarihine inmek değil amacımız. Amacımız günümüz dünyasında “medeniyet” konuştuğumuz toplumların “kimyasal savaşı” maalesef körüklediklerine Moskova’dan dikkat çekmektir. Bu körükleme sonucu, NATO üyesi olan ülkemizin böyle bir “insanlık vahşeti”nin içinde “bir anda” kendini bulmaması için önceden toplumları düşünmeye teşvik etmektir.
Gönüllerin sınırı yok, neticede. Üstelik “onlar” belki tarih yazacaklardı, ucu kırık kalemleriyle, sömürdükleri beyinlerimizle, paramparça edilmiş yüreklerimizle. Ve o tarih belki kan kokabilirdi. “Ne yazık ki, bizler bunu fark edemedik” demeyelim diyedir bu çırpınış.
Türkiye Cumhuriyeti İç İşleri Bakanlığı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’na göre kimyasal savaş ajanlarının bilinen en eski formlarından biri, bitki ve hayvanlardan üretilen doğal toksinler olduğu yönünde. Geçmiş tarihte bu toksinler, yaygın olarak okların ucunu kaplamak için kullanılmışlar ve “ok zehri” olarak anılmışlar.
Yakın döneme baktığımızda, 1990’lı yıllarda Japonya’da iki terör eylemi gerçekleşmiş. Matsumoto ve Tokyo Metro Olayı olarak bilinen bu saldırılar sebebiyle 19 kişi hayatını kaybetmiş ve yaklaşık 5 bin kişi yaralanmıştır.
Yapılan bu saldırılar, kimyasal savaş ajanlarının terörist amaçlarla kullanılması konusunda bir dönüm noktası olmuş, bu olayların etkileri yalnız Japonya’da değil, tüm dünyada görülmüştür. Son birkaç on yılda, “risin” ve “şarbon” gibi biyotoksinlerle gerçekleştirilen bazı saldırılar da meydana gelmiştir.
Savaşın da bir raconu olmalı!
Rusya-Ukrayna savaşında “güncelleme” kaydeden her türlü gelişme, ne olursa olsun, hiçbir tarafa kimyasal silah kullanma hakkı vermemelidir.
Maalesef, bu tür meseleler bugün Ukrayna’da yaşanmaktadır. Örneğin, Ukrayna’dan ayrılarak Rusya’ya geçen Donetsk Halk Cumhuriyetine ait olan “Ugledar” bölgesinde 16 Şubat 2023 sabahı Rus mevzileri üzerinde iki adet Ukraynalı helikopter belirmişti. Biri Rus askerler tarafından vurularak düşürülse de o sırada diğer helikopter “kimyasal mühimmat” atmayı başarmıştı. Bu olayın ardından, “kimyasal mühimmata” maruz kalan Rus askerlerinde zehirlenme, kusma ve “mukoza zarında” zedelenmeler görüldü.
Konuya ilişkin Rus tarafının yapmış olduğu araştırmada bölgeye yakın “Urozhainoye” ve “Velikaya Novoselovka” köylerinin yakınında, bilinmeyen “beyaz hamur” benzeri bir madde içeren değişik şekillerde kapsüller bulundu. Bu “zehirli mühimmatlar”ın muhtevasını anlatan Rusya ordusundan emekli, Suriye’de görev yapmış Albay Anatoly Matveychuk, bu maddelerin bir “hardal gazı” olabileceği yönünde değerlendirmelerde bulundu.
Bunun klor gazı ve hidrosiyanik asit de olabileceğini, modern koşullarda “ev ortamında” dahi yapılabilecek bir madde olduğunu söylemişti. Öyle ki, zaten bu bölgeler, eski Sovyet toprakları ve içinde kimya endüstrilerinin çok sık rastlandığı bölgeler arasında. Dolayısıyla sıvı veya başka hallerde, herhangi bir atölyede hidrosiyanik asit ve endüstriyel klor gibi maddelere kolaylıkla ulaşmak mümkün. Ayrıca Sovyet kimyagerlere göre bazı gazlar ısıtıldığında “fosgen” diye tabir edilen “öldürücü/nefes kesici” maddelere dönüştürülebiliyor.
Eğer Ukrayna, Ugledar ve Artyomovsk bölgelerinde bu ev yapımı kimyasal mühimmatı kullanmaya başlamışsa, demek ki Almanya ve ABD’den yasaklı olan kimyasalların satın alınmasını da çok “doğal bir olay gibi” karşılamalıyız!
Her ne şekliyle olursa olsun, bu durumlar yaşanmışsa, Ukrayna’nın savaş suçlarına çoktan bulaştığını söylemek gerekir. Ki, bu da beraberinde insanlığın sonunu hazırlar!
Diğer yandan, 28 Aralık 2023'te Krasnolimansky taktik istikametinde helikopter tipi bir İHA, Rus birliklerinin mevzilerine “CS gazı” maddesiyle dolu Amerikan yapımı gaz bombaları atmıştı. Bu madde ise gözleri ve üst solunum yollarını tahriş ederek, cilt yanıklarına, solunum felcine ve kalp durmasına neden olan maddeler arasında yer alıyor.
7 ve 21 Nisan 2023 tarihlerinde Ukrayna İHA'larından Rus birliklerinin mevzilerine "Teren-6" diye adlandırılan tahriş edici kimyasallar içeren el bombaları da atılmıştı. Yine, 15 Haziran, 3 ve 11 Ağustos 2023 tarihlerinde Rabotino köyü (Zaporozhye bölgesi) civarında, Ukrayna “kloroasetofenon” ve “kloropikrin” karışımı içeren plastik bir kabı “drone” ile uçurtarak Rusya ordusuna göndermişti.
31 Ocak 2024'te Ukrayna Silahlı Kuvvetleri, etkisi üst solunum yollarında yanıklara, mide bulantısına ve kusmaya neden olan bilinmeyen bir “toksik kimyasal” daha kullanmıştı. Araştırma sırasında, belirgin bir toksik etkiye sahip olan, körlüğe, karaciğer ve böbrek fonksiyonlarının bozulmasına neden olan bir madde olan “antrakinon”un varlığı tespit edilmişti.
Ve yine, 28 Şubat 2024'te Ukrayna özel servisleri, “BZ” kimyasal savaş ajanının bir benzerini kullanarak Zaporozhye bölgesinde bir operasyon düzenlemeyi amaçlamıştı. Ancak bu durum, Rusya İstihbarata Karşı Koyma birimleri tarafından önlenerek 3 Ukrayna vatandaşı gözaltına alınmıştı. Gözaltına alınan vatandaşlardan kimyasal silah yapımında kullanılan bir takım ABD menşeili maddeler ele geçirilmişti. Malum, istihbarat diş ağrısı gibidir, bir gece insanın dişi ağrımasa, dişinin varlığından haberdar mıdır, acaba?
Ukrayna’nın nükleer santrali baltalama girişimlerine benzerlik göstererek tümüyle taktik değiştirmek suretiyle, savaşı bundan sonra “kimyasal manada” yürütme arzusu maalesef içinde NATO ülkelerinin de kendini bulacağı gerçek bir felakete neden olabilir. Tabii, Batı ülkeleri bu işlere baştan gönüllü değilse!
Nitekim, bugün Ukrayna tarafının, Rusya’nın bölgede ilerleyişini durdurmak için bölgelerin “hidrosiyanik asit” ve “amonyak”la patlatma arzularının arttığını gözlemliyoruz. Böylesi bir durumda, yalnızca Rusya askerleri değil, tüm bölge insanı zarar görecektir.
İçinizden bir çiçeğe burnunuzu değdirme arzusu geçmiyorsa artık, sebebi ellerinizin acısına yoramazsınız!
Solunum yollarını tahriş eden, yüksek cilt yanıklarına, solunum felcine ve kalp durmasına kadar sebebiyet veren bu “kimyasal operasyon” neden, ne amaçla, kimler tarafından çekilmiş olabilir?
Savaşın başında Ukrayna’yı alkışlayan devletlerin bunda ne denli parmağı var sorusunu soruyor insan kendine…
Rusya-Ukrayna savaşında “mağdur” pozisyonunu koruyan Ukrayna, yoksa göründüğü kadar da “masum” değil mi?
Amacımız taraf kayırmak değil; savaşın her türlüsüne karşıyız. Ancak “Rusya nükleer silah kullanacak mı, ne zaman düğmeye basacak? Üçüncü dünya savaşı ne zaman çıkacak?” sorularının konuşulduğu bugünkü dünyada, somut verilere göre, Ukrayna’nın kimyasal silahlar kullandığını da konuşmalı ve bu durumları asla görmezden gelmemeliyiz.
Zira, savaşın da bir “raconu” olmalı. Birleşmiş Milletler bu “raconu” belirlediği gibi, takibini de sıkı yapmalı. Yapmalı ki, “birleşmiş” kalsın.
.
Hasan Enes Karahan, dikGAZETE.com