Adam, Pazar sabahı kalktığında bütün haftanın yorgunluğunu çıkarmak için pijamalarını çıkarmaz ve eline gazetesini alır.
Düşüncesi, bütün gün miskinlik yapıp evde oturmaktır.
Tam bunları düşünürken oğlu koşarak gelir ve sinemaya ne zaman gideceklerini sorar.
Baba, oğlunu o hafta sonu sinemaya götürmeye söz vermiştir ama hiç dışarıya çıkmak istemediğinden bir bahaneyle oğlunu başından savmak ister.
Birden, gazetenin promosyon olarak verdiği dünya haritası gözüne ilişir.
Önce dünya haritasını keserek küçük parçalara ayırır ve oğluna: “Eğer bu haritayı birleştirip düzeltebilirsen seni sinemaya götüreceğim” der.
İçinden de; “Oh be, kurtuldum! En iyi coğrafya profesörünü bile getirsen, bu haritayı akşama kadar düzeltemez” der..
Aradan on dakika geçtikten sonra oğlu babasının yanına koşarak gelir.
“Baba haritayı düzelttim artık sinemaya gidebiliriz!" der.
Adam önce oğlunun söylediğine inanamaz.
Ama haritanın tamamlandığını görünce, hayretler içinde bunu nasıl yaptığını sorar.
Çocuk şu cevabı verir: “Bana verdiğin haritanın arkasında bir insan resmi vardı…
İnsanı düzelttiğim zaman dünya da kendiliğinden düzeliverdi.”
Akif Güler’in küçük ancak anlamı kocaman olan bir hikayesi ile bir kez daha merhaba demek istedim ..
Herkes her şeyden şikayetçi..
Hep bir yakınma hali..
"Dünya bozuk, düzen bozuk, sistem bozuk, insanlar güvenilirliğini yitirdi…" diye başlayan sohbetlerimiz olmuş ya da böylesi konuşmalara tanık olmuşuzdur..
Ve ilginçtir ki bu insanların büyük bölümünün, yakındıklarını düzeltmek adına hiçbir şey yapmadıklarına da üzülerek şahit oluyoruz..
Konuşmanın değil, iş yapmanın daha kıymetli olduğu günümüzde insan, yararlı işler üreterek toplumsal faydaya katkı sağlamalı ve ayrıcalığını ortaya çıkarmalıdır .
Üretmeyi yaşama sitili olarak benimsemek yetmez; en iyisini yapmaya aday olmalıyız ki böylece hem biz hem ailemiz hem toplum hem ülkemiz hem de bütün dünya kazansın ve hayata evrensel bir artı değer katabilelim.
Üretmeyen insan sadece tüketir..
Bu tüketim, yeme-içmenin de ötesinde bir tüketim oluşturur ki işin içinden en çıkılmaz hal alanı, kişinin kendini ve şikayet dilinin yaydığı negatif enerji ile çevresindekileri de tüketmesidir..
Oysa hayat, insanın kendini ve yapabileceklerini keşfetmesi ile daha güzele doğru evrilebilir...
Hiç kimse milyonlarca hücrenin arasından gelişi güzel seçilmedi..
Seçilmiş olduğu için, dünyayı teşrif etme hakkı, şerefi kazandı..
Hayatı, sarmala benzeteceğimiz bir süreç gibi görürsek biz bu sürecin neresinde olduğumuzu ve süreci nasıl geçirdiğimizi takip etmek yani kendi sürecimize hakim olmak, sorumluluklarımıza ise sahip çıkmak zorundayız..
Yoksa ömrümüzü şikayet ederek tüketiriz..
Çevredeki "çer-çöp"ten şikayet etmektense, elimizin yettiği herşeyi bir şekilde ait olduğu yere bırakmak da bir seçenek değil mi!..
Niye, yakındığımız kötülüklere dokunacak sihirli değnekler arıyoruz ki!..
Hepimiz birer “kendini gerçekleştiren kehanet" olabiliriz..
Potansiyellerimizdeki sırları keşfedebiliriz..
En güzel seyahat, insanın kendine yapacağı yolculukta karşılaşacağı manzaralar ve konaklayacağı duraklardır..
İyi ve iyi olmayan yanlarımız var!..
Eksiklerimiz, noksanlıklarımız var..
İnsan hata yapan varlıktır; hatalarımız var.
Ancak...
Arada durmalı insan, duraksamalı, dinlenmeli..
Hatalarını, kusurlarını kabul etmeli..
Önce kendini düzeltmeli, kendi özündeki tohumları keşfetmeli..
Bunları kendine, çevresine ve insanlığa faydalı hale getirmeli..
Sonra başka insanların da bunu gerçekleştirmesine destek olmalı..
Halil CİBRAN;
“Bir elmanın yüreğinde gizlenen tohum, görülmez bir elma bahçesidir. Ve bu tohum, bir kayaya rast gelirse, ondan hiç bir şey çıkmaz” der.
Bir elma çekirdeği ile bir kaya arasındaki farkın marifetini bilmeye kalır iş..
Bir tek elma çekirdeğine, bir ülkenin hatta dünyanın bütün elma ihtiyacını karşılayacak gözle de bakabilirsiniz, "çöpe gitmesi gereken bir şey" gözüyle de..
"Ben kendimi düzeltmeden başkası kendini asla düzelmeyecek ve biz yaşadığımız evrenden sonsuza kadar şikayet edeceğiz" bilincinde olursak..
Daha mutlu ve daha yaşanılabilir bir dünya bırakabiliriz yarınlara..
Gelişime katkı sağlayanların, dönüşüm projelerinde tuğlaları vardır..
Bakış açılarımızı değiştirmeliyiz!..
Yermek, kötülemek yerine, empati kurarak bakış açımıza anlamlı bir zenginlik katabiliriz.
İyi bir algıç olmazsak iyi bir yargıç oluruz..
Şikayet etmeye değil, enerjimizi kendimizi düzeltmeye harcamalıyız..
Dünyayı düzeltmek için önce kendine uğramalı insan..
Bedenimiz bizim bahçemiz...
Bahçıvanlığımızın niteliği ise bahçemizde ne kadar kaliteli ürünümüzün olduğuna bağlı..
Bol hasatlı yolculuklar…
.
Elif Rana, dikGAZETE.com
Twitter'da bizi takip edin: @ElfRana_ , @dikgazete