?>

Keder ve Kader

Sevim Korkmaz

2 yıl önce

KEDER VE KADER 

Başınıza gelen her musibet, ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. Kaldı ki Allah, bir çoğunu da bağışlar. (Şura 30.)

Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele! (Bakara 155) 

Musibetlerle ilgili ilk bakışta sanki birbiriyle çelişiyor gibi görülen bu iki ayeti irdelemek gerekiyor.

Allah, bir yandan başımıza gelen her musibetin, kederin ellerimizle hazırladıklarımız yüzünden olduğunu söylerken diğer yandan musibetlerle bizi denediğini, hangimizin bu denenme karşısında sabredeceğini sınama vesilesi olarak da musibetleri tanımlıyor.

O zaman akla şöyle sorular geliyor:

- İnsan kendi elleriyle kendine isabet eden musibetlerle de Allah’ın ona uygun gördüğü musibetlerle de deneniyor mu?

- Musibetlerle sınamak yani keder vermek de Allah’ın, insan için koyduğu kanun, yasa, ölçü, kadere dahil.

- O zaman "musibet" insan eliyle, ihmaliyle olunca bu ‘takdiri ilahi’ olmuyor insan ihmali oluyor; Allah’ın yasasıyla olunca mı ‘Takdir-i İlahi’ oluyor?

-Grizu patlaması “insan ihmali”; yıldırım çarpması “takdiri ilahi” mi diyeceğiz bu durumda?

- Ya da önemli olan musibetin kendi ellerimizle ya da imtihan için takdiri ilahi gereği Allah’tan veya insanların ihmalinden olup olmaması değil bizim tüm bunlara karşı nasıl mücadele edeceğimiz konusu mu?

Kader konusunda insanın temelde bilmek istediği, yaşadığı tecrübelerin sebeplerini analiz etme, bilme, öğrenme isteği.

Başımıza gelenlerde kendi payımızı, başka insanların payını ve Allah’ın takdirinin etkilerini bilmek istiyoruz.

Bu arada kader deyince akla neden hep keder gelir de yaşadığımız mutluluklar gelmez?

Mesela beş yaşındaki bir kız çocuğu, çok güzel piyano çalıyorsa bu, ailesinin ve öğretmenlerinin üstün çabası sonucudur, burada Allah’ın muhteşem yaratışına pek vurgu yapılmaz. Ama beş yaşında bir kız çocuğunun başına bir kötülük gelse, hakkında ilk soru sorulan Allah olur. “Neden buna müsade etti!.. Neden müdahale etmedi!..” gibi sorular da konunun farklı bir boyutunu yansıtıyor.

İnsanın kaderi deyince, “başımıza gelen ya da ileride gelecek olan olaylarda kendimizin, toplumun ve Allah’ın rolü, katkısı nedir” sorusuna cevap arayışı geliyor akla.

Velev ki; başımıza gelen musibetler, kendi ellerimizle; Yunus peygamber gibi!.. Kendimizle nasıl yola devam edeceğiz?

Velev ki; Rabbimiz bizi sınıyor musibetlerle; Eyüp peygamber gibi. Tavrımız ne olacak? 

Ya da musibetler insanlardan geliyor kimi zaman. Nasıl bir yol haritamız olmalı? Bazen öz kardeşin bile canına kast edebilir; Kabil gibi ya da yeni doğmuş bebeklerinizi timsahlara atar bir Firavun ya da iftiraya uğrarsınız bazen Âişe validemiz gibi bunlarla imtihan olunursunuz.

Bunlar ve benzeri durumların hepsi Allah’ın bizim için öngördüğü, planladığı, takdir ettiği, kaderimizin yapı taşlarından.

Kendini, insanları ve Allah’ı anlayıp, insan olma yolculuğuna her hal’ü-kârda devam etmeli insan.

Sabırla, azimle, Rabbimize sığınıp, onun kudretinden güç isteyerek, Yunus peygamber gibi, şeytanın bizi bezdirmesine müsade etmeden mücadeleye devam edeceğiz.

Allah’tan mı geldi musibetler yine aynı sabırla, tevekkülle ve ayağa kalkıp şifa için suyunu kendi buluncaya dek ve bu süreçte Allah’a kulluğumuzu aksatmadan devam edeceğiz; Eyüp peygamber gibi.

Sorumlu kim?

Bunu buldun, bildin diyelim!..

Bundan sonra mücadelene nasıl yön vereceksin?

İşte burada başlıyor kendisiyle mücadelesi insanın.

Aşması gereken sarp yokuş tam da bu...

.

Sevim Korkmaz, dikGAZETE.com

YAZARIN DİĞER YAZILARI