?>

Katar Krizi ya da Yeni Körfez Krizi ile oluşturulmaya çalışılan...

ArşiV-lik- YaZı-Lar...

8 yıl önce

"Katar krizi ve Ortadoğu’nun geleceği” diye başlık attığı yazısına, “1” diyerek başlayan ve bu konunun devamını da getireceğini kaydederek başlayan Müfid Yüksel, son duruma özetle açılımlar getirirken ve "Katar Krizinin, Türkiye’nin bölgede karşı karşıya kaldığı en büyük krizlerden/tehditlerden biri” olduğunu vurgulamadan önce, hem “çevre”den hem de olup-bitenlerden örnekler verdi ve bakın neler dedi… İşte yazısı

:

ABD başkanı Donald Trump’ın Suudi Arabistan gezisi akabinde patlak veren Katar Krizi ya da Yeni Körfez Krizi, 1990’da Kuveyt’in Irak tarafından işgali gibi, hızlı bir şekilde bölge ve dünya gündemine oturdu.

İlk Körfez Krizi/savaşı sırasında Batı’da, bölgenin Sykes-Picot statükosunun ardından tekrar şekillendirilmesinin, haritaların yeniden çiziminin gündeme gelmesinden söz eden bir hayli makale yayınlanmaktaydı.

Hatta, bu harita değişiminin Suudi Arabistan başta olmak üzere Körfez ülkelerini de kapsayacağı yönünde öngörülerde bulunulmaktaydı.

2001’de Afganistan’ın, 2003’te de Irak’ın işgali ile başlayan süreç ise, Batıdaki Journal’larda, dergi ve gazetelerde yer alan öngörülerin önemli bir bölümünün birer proje olarak hayata geçirildiğinin ifadesi olarak ortaya çıktı.

Arap Baharı/Hazanı ile Suriye, Libya ve Yemen’deki iç savaş ve fiili bölünme vakası haritaların yeniden çizilmesine, 20. Yüzyılda kurulan ulus-devletlerin daha küçük yapılara bölüneceğine işaret etmektedir.

Bölgenin, mezhebi ve etnik temelde çatışmalara maruz bırakılarak kaos sarmalına sürüklenmesi gün geçtikçe artış göstermektedir.

Sünni dünyanın, Sünniliğin Vahhabilik/Katı Selefilik eliyle neredeyse rehin alınarak konumlandırılması, El-Kâide ve Daeş gibi şiddeti Katı Selefi/Hâricivâri ve ideolojik şiddeti öngören örgütlerin Yemen, Irak ve Suriye’de teritoryal hakimiyet alanları kesbetmesi çatışma ve kaos denklemini daha da karmaşık hale getirmiştir.

El-Kâide’nin Yemen’in Güney bölgelerine/Hadramevt’e hakim olması, Husilerin, Kuzey Yemen’de güçlenip, başkent San’a’ya hakim olmalarını kolaylaştırmıştır.

DAEŞ’in Rakka’dan Musul’a kadar geniş bir bölgede hakimiyet tesis etmesi, Irak ve Suriye’de fiili harita değişimini ileri noktalara taşıdığı gibi Suriye’de PYD koridorunun oluşmasının uluslar arası düzlemde meşruiyet kaynağı olmuştur.

Suriye’deki iç savaş sürecinde bir yandan DAEŞ’in şiddet faaliyetleri diğer yandan PYD koridorunun oluşması Türkiye’yi de olaylar zincirine dahil etmiştir.

Türkiye’nin sistem tıkanması, sancılı geçiş süreci ve Kürt sorununun PYD koridoru ile tırmanışa geçmesi Türkiye’yi de iyice belirsizliğe sürüklemektedir.

Aynı zamanda, Afganistan ve Irak’ın işgali doğusunda ve batısında İran’ın nüfuz alanı oluşturmasının önündeki engelleri/bariyerleri tümüyle kaldırmış, bu konuda kapıları ardına kadar aralamıştır.

Irak-Bağdat’ta oluşan Saddam sonrası siyasi yapı, Suriye’deki gelişmeler ve Yemen’deki olaylar Akdenizden Yemen’e kadar bir Şii nüfuz alanının /hilâlinin oluşturulmasının zemini olmuştur.

Bir yandan Akdeniz ve Babul’mendeb boğazına ulaşan Şii nüfuz alanı, diğer yandan, Katı Selefiliğin Sünni dünyayı rehin alıp, bu yönde DAEŞ gibi şiddet sarmalı üreten örgütlenmelerin oluşması, İslam Dünyasını mezhep çelişkisi üzerinden çatışmalara sürüklemesi bölgeyi büyük bir kaos tehdidi karşısında bırakmaktadır.

Tüm bunlar arasında patlak veren Katar Krizi, yukarıda saydığım olaylara zincirinin içinde çok daha şiddetli patlamaların oluşturulmasının zemini gibi durmaktadır.

DAEŞ, El-Kaide gibi örgütlenmelerin faaliyetlerine karşı bir günah keçisi olarak Katar seçilmiş gibi.

Bu örgütlerin yanı sıra Müslüman Kardeşlerin ana gövdesi de bu örgütlerle aynı kefeye konmaktadır.

Suudi Arabistan çevresinde oluşturulan yeni mihver Katar’ı kurban etmeye çalışırken aynı zamanda Katar üzerinden Yemen’den Türkiye’ye/Karadeniz’e kadar mezhep çatışmaları üzerinden bir cephe hattı oluşturulmak isteniyor.

ABD ve Batılı ülkelerdeki uluslar arası dev güçlerin Orta Doğu’nun yeniden şekillenmesine ilişkin projelerde birbirleriyle çelişmeleri, zaman zaman karşı karşıya gelmeleri denklemi çok daha öngörülemeyecek bir karmaşıklığa sürüklemektedir.

ABD’de 'Neocon’lar ile Küreselci vs. lobiler arasındaki farklı projeler, İngiltere ve Almanya faktörü bunda başat rol oynamaktadır.

Bölgenin başta Türkiye olmak üzere bu kriz ve kaos sarmalından nasıl bir hasar göreceği ve bunları nasıl atlatabileceği konusu ise uzun tartışmalara ve zamana ihtiyaç hissettirmektedir.

Ancak, aşikar olan şu ki, Katar Krizi, Türkiye’nin bölgede karşı karşıya kaldığı en büyük krizlerden/tehditlerden biri.

Müfid Yüksel, Yeni Şafak -10 Haziran 2017, Cumartesi-

:

Yazıda siyahlaştırma ve bazı paragraf ayırmalar bize aittir.

dikGAZETE.com

YAZARIN DİĞER YAZILARI