Evlerimizde zorunlu olarak kaldığımız ve tarihe belki bir ihtimal “İşkence dolu, zor günler” diye not düşülecek süreçten geçiyoruz hem de yediden yetmişe…
Çok şey öğrenerek çıkacağımız kesin ama inşallah faydalı kazanımlar biriktirmiş olarak çıkarız hepimiz…
Mesela ben, başı dahi nadir ağrıyan, ara ara hastalanan ama bunları üç dört günde atlatan biri olarak sağlık ne kadar önemli anlamış oldum…
Hani Nasrettin hoca, damdan düşünce herkes koşar yardıma ama o reddeder “bana damdan düşeni getirin” der ya, bu sözü çok iyi idrak ettim mesela!
Ölüm gibi olan ama yiyecek ekmeğin, içecek suyun, ödeyecek bedellerin, görecek güneşli günlerin varsa Allah öldürmüyor işte…
Bir, sağlık dedik “ikinci ne peki” denirse o da “yetinmeyi bilmektir” diyelim…
Tok cümle alemi tok sanırken, aç dünyada herkes aç zannedermiş…
Aç kalmadık belki ama karantina ve sokağa çıkma yasakları ile birlikte, işinden gücünden ayrı kalanlar, çoluk çocuklu, oturdukları evlerde kiracı aileler ne durumdalar, ne yaparlar; önceden de vardı belki ama şimdi daha çok oldular…
Üç-beş kuruşla zaten asgari geçim sürdüren insanlar, geçim kaynakları kapanınca ne yaparlar?
Borç alır; kimden, nasıl ne şekil isterler?
İstedin hadi bakalım verecek mi!..
Ne demiş atalarımız “Elden gelen öğün olmaz, o da karnını doyurmaz!..”
Zenginlik içinde yüzenler bu kadar aç olmasalar, fakirlik de olmazdı her halde..
Her zengin, kendi çapında bir kaç aile edinse onlara kol-kanat gerse, “bugün verecem, yarın verecem…” diye oyalamadan sıkıntılarına çare olsa, Allah onların da belki yüzlerce sıkıntısını giderecek ama anlayan nerede, buna inanan nerede!..
Burada da empati, fedakarlık, merhamet, vicdan gibi vasıfları olan insanlar lazım…
Fakirde var ama o zaten fakir!..
Zenginde yoksa o zor işte…
“Vermek zenginlere has” diye de kategorize etmeyelim tamam…
Markete gittin, beş paket makarna birden alma; birini bırak, başkası alsın…
Stoklamak için çuvalla alma; daha az da alabilirsin, yeteceği kadarını alsan… “Eee zamlanır!..” sen çuvalla alırsan tabii ki zamlanır…
Sadece kendimizi düşünmeyi bırakıp, biraz da etrafımızı ne zaman düşünmeye başlayacağız!
Bugün değilse ne zaman!?
Yarına çıkmanın garantisi yok iken bu dünya düşkünlüğü, bu bencillik bu egoistlik nereye kadar?
Fakir zaten fakir, hele de kirada ise hele de çoluk çocuğunu geçindirme derdi de var ise…
El ele verirsek “Bende de yok!..” demeden, paylaşmayı becerebilirsek daha iyi toparlanırız…
Daha çok, daha iyi birlik içinde ve daha çok birlikte oluruz.
Karantinadayız…
Kimsenin kimseden haberi yok belki ama az çok etrafımızda kimler var ne durumdalar farkındayızdır…
Belki bir ay belki üç ay daha evlerde mahsur kalmış olarak geçireceğiz günlerimizi Allah bilir…
Önemli olan, bu süreçten sağlam insanı duygular geliştirerek çıkmış olmak; yoksa nefes alan her insan “yaşıyorum” diyor ama tek, nefes alıp vermekle “yaşamış” olmuyorsun, en azından “insan” olmuyorsun!..
Her halimizde Allah yar ve yardımcımız olsun; illeten, musibetlerden kurtarıp şifaya ulaştırsın güzel memleketimizi…
Bize, bizden daha iyi insanlar karşımıza çıkararak mükafatlandırsın ve mübarek Ramazan ayını bizden memnun kalmış şekilde bayrama ulaştırsın (amin)…
.
Mine Tuna, dikGAZETE.com