Bu başlığın; çoğu hayvan severi kızdırmamasını umuyorum. Eşimin alerjik astım rahatsızlığı nedeniyle “Evcil hayvan” besleyemediğimizi de belirtmek isterim.
Hayvan düşmanlığının arka planında “Zoofobi”nin etkisi var mıdır?
Günlük hayatta çok yakınlarımızın bizlere göre çok komik korkularına tanıklık ederiz. Kimi yükseklikten, dış mekandan, iç mekandan, sudan, trenle ve uçakla yolculuktan korkar.
Hayvanlardan da korkulur.
Dev gibi insanlar, börtü-böcek görünce panikler, eli ayağına dolaşır. Tıpkı devasa büyüklükteki fillerin küçücük farelerden kaçması gibi.
Genel anlamda “Fobi”…
İşte bu korkulara “Fobi” denir ve tüm bunlar “kaygı bozukluğu” olduğu gibi, “bireyin belirli durum, canlı-cansız varlık veya mekana karşı hissettiği yüksek seviyedeki korku hali”dir.
“Fobi”si olan kişiler belirli tehlikeleri, normalde duyulması gerekenden çok daha fazla tehdit edici boyutta algılar ve tehlikeli kabul ettiği bu durumlardan önemli düzeyde kaçınır.
Fobinin nesnesi olan koşullarla karşı karşıya kaldıklarında çok büyük bir sıkıntı yaşayan bireylerde bu durum, tam bir panik hali ve dehşet hissiyle belirginleşir.
“Zoofobi” nedir; nasıl ortaya çıkar?
“Zoofobi” yani hayvanlardan korkulması durumu, genellikle küçük yaşlardaki çocuklarda ortaya çıktığı gibi yetişkinlerde de görülebiliyor.
“Zoofobik” takıntılı çoğu insan, hayvanları hayatının bir parçası yaptığından, korkusuna konu olan ve insancıl olmayan hayvanların, dünyada yaygın görülebilmesi stres nedenidir.
Korkulan hayvan türleri kültürler, inançlar ve ülkelere göre değişiklik gösterir.
İngiltere’de örümcekten korkma çok yaygın olmasına karşın Türkiye’de, örümcek fobisi daha az görülür.
“Ayı”, Rus folklöründe gücün dostluğun simgesi iken bir başka ülkede korkunç hayvan algısına sahiptir.
Hayvan fobisi olan insanların bir kısmında, o hayvanlarla yaşadıkları ısırma, tırmalama gibi kötü bir deneyimden sonra bu fobileri başlamıştır.
Bir kısmında ise böyle bir başlatıcıdan söz edilemez. Fobik hasta, tipik olarak kendine rahat bir gündelik yaşam sağlamaya uygun bir kaçınma davranışı geliştirmiştir.
Evcil hayvan kültüründe “Türkiye-Avrupa” karşılaştırması…
15 Temmuz, 2 Ağustos 2019 arasında ailecek kendi aracımızla gerçekleştiğimiz Balkanlar ve Orta Avrupa gezimiz sırasında dolaştığımız çeşitli ülkelerde sokak köpekleri yoktu veya ben hiç görmedim.
Sahipli köpek sayısı fazla. Sokak kedisi görmedik gibi birşey.
Köpekler kimseye hırlamıyor.
Goethe ne kadar haklıymış; “Bir semtin sokak hayvanları sizden kaçmıyorsa orada yaşayın; çünkü komşularınız güzel insanlardır'' derken.
Sokaklarda araçların ezdiği köpek ve kedi cesetlerine rastlamak mümkün değil.
Sezai Karakoç; “Kim verecek kedilere trafik bilgilerini / Ki hayatlarıyla ödemekteler bir yandan öbür yana geçmeyi” dizelerinde ne güzel belirtmiş bu trajediyi.
William Ralph Inge boşuna dememiş; "Şüphesiz eğer ki hayvanların dini olsaydı, şeytanı insan şeklinde hayal ederdi.”
Bu şeytanlar, memleketimizde hiç de az değil. Hayvanlara tecavüzü cinsel fanteziye dönüştüren sapıklarla aynı havayı solumak büyük talihsizlik.
Türkiye’de evcil hayvan sayısı neden artıyor?
Türkiye’de evcil hayvan sahiplenen kişi sayısında son yıllarda büyük artış var.
İnsanların evcil hayvan edinme nedenleri eğitimlerine, inançlarına, yaş gruplarına, yaşadıkları muhite, mesleki yönelimlerine, gelir düzeylerine ve hatta psikolojik sorunlarına göre değişebiliyor.
Örneğin Şafi mezhebine mensup birinin, evde köpek beslemesi, bir Müslüman’ın evinde domuz beslemesi kadar mümkün. Ama kedi için aynı şey söylenemez.
Bir Çinli için köpek, festivalde yenilmesi gereken, bir Eskimo için kızağını çeken, Anadolu'daki bir çoban için koyun-keçi sürülerini emanet ettiği güvenilir bir dosttur.
Sadist birisi evcil hayvanı işkence edebileceği denek görürken bir başkası cinsel ilişkiye girebileceği partner olarak kabul ediyor.
Bazı psikolojik hastalıkların veya anomik rahatsızlıkların tedavisinde evde hayvan beslenmesi uzman önerisi olabiliyor.
Zengin zümrenin yaşadığı semtlerde cins evcil hayvan besleme, statü aracı iken fakir zümrenin yerleşik olduğu semtlerde bu kazanç kapısı.
Türkiye ve Avrupa'da evcil hayvanların durumu…
Türkiye’de evcil hayvan sahiplenme oranında 7 yılda yüzde 25 artış meydana gelmesine ne demeli?
İstatistiklere göre Türkiye’de evlerde beslenen 12 milyon kuş, 3.5 milyon balık, 3.2 milyon kedi, 1.2 milyon köpek mevcut.
Evcil hayvan sektörü; kapitalizm ruhuna uygun şekilde işi sıkı tutmak çabasında. Amaç daha çok istismar daha çok para.
Pazarı canlı tutabilmek için yaptıkları sosyal medya üzerinden sevimli kedi, köpek videosu paylaşmak.
Evcil hayvan edinme oranı her yıl yüzde 15 artıyor.
Gıda, aksesuar, bakım, sağlık, eğitim derken evcil hayvan ekonomisinin dünyadaki büyüklüğü 256 milyar doları buluyor.
Türkiye’de sayıları 20 milyonu bulan sahiplendirilmiş evcil hayvanların, yiyeceği, içeceği, bakımı, sağlığı ve aksesuarları için yılda az buz değil tam tamına 450 milyon euro harcanıyor.
Bazı ekonomistler, evcil hayvan sektörünün büyük bir fırsat olduğunu, evcil hayvan bakımının ciddi bir ekonomi doğurduğunu, evcil hayvan sektörünün 45 bin kişiye iş olanağı yarattığını falan söylüyor.
Araştırma verilerine göre Türkiye’de bu sektörde 6-7 bin şirket faaliyette. Bu şirketleriden 1.100’ü sağlık hizmeti veren klinik, 3 bin 500’ü pet satış mağazası, 6’sı mama fabrikası, 100’ü de aksesuar satıcısı.
Geri kalanı işletmeler hayvan çiftlikleri, barınaklar ve pet otellerinden oluşuyor.
Zengin ülkelerde 'pet-evcil hayvan' sayısı sınırlı bir şekilde artıyor.
Pet ürünleri ve hizmetleri sektörünün global büyüklüğü 150 milyar dolar civarında.
Sektörde en büyük pay, 57 milyar dolarla aslan payı ABD'nin. Gelişmiş pazarlarda büyüme hızı düşerken yükselen ekonomilerde hızlanıyor.
Mesela 2003 yılından bu yana gelişmekte olan ülkelerde evcil köpek sayısı yüzde 51 artışla 243 milyona çıktı. Oysa aynı dönemde gelişmiş ülkelerde bu sayı yüzde 5 artışla 137 milyondu.
Kedi, Köpek, Kuş pazarı için ciddi pazar araştırmaları yapılıyor…
Kapitalizmin, işi şansa bırakmaya niyeti yok!
Adamlar en bilimsel metotlarla çalışarak en sağlıklı bilgiyi elde ediyor.
Bu kapsamda 54 uluslararası lokasyondan toplanan veriler değerlendirildi. Aynı yıllarda gelişmekte olan ülkelerde kedi sayısı yüzde 49 sıçramayla, 126 milyona çıkmıştı.
Zengin bölgelerde ise kedi sahipliği sadece yüzde 5 artarak 15 milyon oldu.
2012 yılından bu yana, Japonya hariç Asya Pasifik'de evcil hayvanlara yapılan harcama yüzde 68 artarak 6.5 milyar dolara ulaştı.
Ortadoğu, Afrika ve Latin Amerika'da harcamalardaki artış yüzde 20-30'ları buluyor. Kuzey Amerika'da harcamalar sadece yüzde 12 artarken, Batı Avrupa'da artış yüzde 8 ve Japonya'da yüzde 1 civarında.
Evcil hayvan sahipliğinin orta sınıf arasında bir statü göstergesi olarak görüldüğü Hindistan'da da köpek besleyenlerin sayısı 2003 yılından bu yana yüzde 120 artmış.
Kedi sahiplerinin sayısındaki artış, köpek sayısı kadar olmasa da yüzde 67 civarında.
Tayvan, Vietnam ve Tayland'da hem kedi hem de köpek sahiplerinin sayısı çoğalırken, en büyük patlama Güney Kore'de gerçekleşmiş.
Güney Kore'de kedi sahiplerinin sayısında yüzde 617 artış var.
Romenlerin kedi sevgisini çoğu kimse bilmez.
Romanya’nın başkenti Bükreş’te her yıl uluslararası kedi fuarı düzenlenir.
Hane halklarının yüzde 47'sinin kedi sahibi olduğu Romanya ise bu alanda dünyanın bir numarası.
Türkler “Kedisever” çünkü kedinin anavatanı Anadolu…
Dünyada Antarktika hariç tüm kıtalarda görülebilen kedilerin ana vatanı Türkiye. Kediler 10 bin yıl önce bugünkü Türkiye topraklarından dünyaya yayıldı.
DNA analizleri kedilerin atalarının büyük ihtimalle Anadolu’dan diğer ülkelere gittiğine ve ilk çiftçilerin bu hayvanları kemirgen hayvanlarla mücadelede kullandığını gösteriyor.
Dünyada yaygınlaşan tarım devriminden kediler de nasibini aldı ve M.Ö. 2500’de kediler Kıbrıs’a ulaştı. Bundan sonraki birkaç yüzyıl içinde de insanlar aracılığıyla Bulgaristan ve Romanya’ya geçen kediler, daha sonra da Mısır’a yayıldı.
Temiz olmadığı gerekçesiyle Müslüman ülkelerde bir tabu olarak görülen evcil hayvanlar, artık birçok Müslüman evinde de yerini almaya başladı.
Müslüman nüfusun en yoğun olduğu ülkelerden Endonezya'da 2003'ten beri evcil köpek sayısında yüzde 150 artış gözlendi.
Kapitalizmin yeni pazarı; evcil hayvan sektörü…
Türkiye'de 2011-2016 yılları arasında kedi gıda pazarı yüzde 56.8 oranında büyüdü.
Bu sürede 3 milyon 263 bin kedi üzerinden 20 bin 233 ton mama satışı yapıldı ve 230 milyon 800 bin TL toplam ciro elde edildi.
Köpek gıda pazarında ise 2011 -2016 yılları arasında büyüme hızı yüzde 43.4 olarak gerçekleşirken, 1 milyon 113 bin köpek üzerinden 21 bin 794 ton mama satışı yapıldı.
Köpek mamaları için bu yıllarda yapılan harcama 212 milyon 400 bin TL oldu.
Evcil hayvan sahipleri, mamadan oyuncağa, tişörtten galoşa, taraktan led ışıklı tasmaya kadar, hayvanlarının ihtiyaç ve konforu için aylık 500 lirayı bulan harcama yapıyor.
Yeni bir istila…
Türkiye’nin sokakları kedi-köpekten geçilmiyor.
Bu hayvan nüfusu, kontrol altına alınmazsa, vahşi kapitalizmin bizleri, kedi köpek bakıcısına dönüştürmesine az kaldı.
Yerden mantar gibi biten hayvan hakları derneklerinin, hayvan aktivistlerinin ne yaptığını kim biliyor?
Sonuçta, Türkiye'de 450 milyon euro; yani iki milyar sekiz yüz doksan sekiz milyon Türk Lirası kediye köpeğe yediriliyor.
Akıllı olalım yoksa aklımızı alırlar!
.
Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com
Twitter'da bizi takip edin: @oc32oc39 , @dikgazete
Editör Notu:
Daha önceki hemen bütün yazılar içersine, konu ile ilgili çeşitli görseller yerleştirmeyi, bu yazı için uygulamadık; yoksa ne fotoğraflar serpiştirilirdi amma her alanda her yerde, o fotoğraflar yığınla mevcut ve mutlaka bir biçimde göze de sokuluyor hep..
Ve de müsbet, menfi algılara hitaben her platformda ortaya sürülen değişik değişik hayvan fotoğrafları ile de bu yazı vesilesiyle kapitalizmin pazar malzemesi konumundaki o canlılara karşı zaten var olan bir “sevimlilik” ya da “anti-pati” oluşması yerine, konu ile ilgisi pek yokmuş gibi görünse de Kapitalizm için kullanılabilecek en uygun olan “Koyun postuna bürünen kurt” görselini hem yazı içinde hem de “kapak” olarak kullanmayı uygun bulduk.