Hani bir fıkra anlatılır:
Yeniçerinin biri, bir Yahudiyi yakalar, tutuklamak ister, Yahudi itiraz eder, “suçum ne?” der.
Yeniçeri, suçunu söyler; “siz, İsa Efendimizi öldürmüşsünüz!”
Yahudi itiraz eder, “ağam o 2000 sene önce idi…” bunun üzerine yeniçeri; “olsun, ben şimdi duydum…” der.
Geçenlerde sosyal medyada bir video izledim.
Gencin biri; Tel Aviv - Hayfa - Kudüs gibi şehirlerde kadın-erkek bazı Yahudilerle röportaj yapıyor.
Şu mealde sorular soruyor:
“Filistinlilerin hayat hakkı yok mu?.. Burası onların da vatanı değil mi?.. Neden bir arada yaşamayı istemiyorsunuz?..”
İstisnasız bütün Yahudiler; “buraların kendilerinin kadim yurdu olduğunu, Filistinlilerin bu toprakları terk etmesi gerektiğini…” söylediler.
4000 yıl önce atalarının terk ettiği, dünyanın dört bir tarafına dağıldığı, bir tarihlerde 12 kabile olarak, (aslında birkaç köy büyüklüğünde bir nüfus bile değil) yüzlerce milletin arasında yaşadığı yerler için “benim anayurdum” diyebiliyorlar.
Şimdi soruyorum;
Yukarıda anlatılan fıkradaki yeniçeri ile Filistin Topraklarının kendilerine ait olduğunu, buraların “vaat edilmiş topraklar” olduğunu söyleyen Yahudi arasında ne fark var?
Şimdi gelelim başka bir konuya:
İnsan hakları, tabiat, doğallık, sokak hayvanlarını, doğadaki zehirli yılanları, balıkları ve bitkileri koruma kavramları açısından mesele nasıldır?
Şöyle bir eğlence düzenlendiğini düşünelim, gençlere diyelim ki:
“Arkadaşlar, artık bilgisayarda sanal oyunlar oynamayın, size yeni bir oyun öğreteceğiz, onu oynatacağız.
Bir stadyumun ortasına 100 bin tane fare koyalım, gençleri toplayalım türbinlere yerleştirelim, ellerine pompalı tüfek ya da plastik mermi atan silahlar verelim, fare vurma yarışı düzenleyelim.
Fareler bir o tarafa bir bu tarafa zıplasınlar, kaçışıp dursunlar, Neron gibi, Drakula gibi, Kazıklı Voyvoda gibi kudurmuş bir zevkle isabet alan fareleri izleyelim…”
Böyle bir olimpiyata, batının insancıl (!) doğasal (!) hayvansal çevreleri ne der?
Şimdi soruyorum:
Gazze isimli yer, Osmanlı döneminde anavatanımızın ayrılmaz bir parçası olan, halkının bir çoğunun Kafkaslardan, Anadolu’dan gönderilerek iskân edilmiş bir şehrimizdir.
Bu şehir, dört bir tarafından kuşatılmış, denizden abluka altına alınmış, her an şehrin üzerinde İsrail insansız hava araçları, keşif uçakları, ‘drone’lerin dolaştığı, kafası estikçe havadan bombaladığı, denizden ateş açtığı, karadan topçu ateşine tuttuğu tam bir “fare kapanı”…
Bu şehir, İsrail pilotlarının hedefli bombalama merkezi, talim ve tatbikat alanı gibi görülmekte, eğitimlerini Gazze’yi bombalayarak tamamlamaktadırlar.
İsrail’in sözde devlet başkanı, aslında her biri birbirinden daha azılı katil olan, eşkıya sürüsü tarafından; Gazze’yi bombalamak kendini koruma hakkı olarak gösterilmektedir.
Nitekim İsrail uçakları şehri bombaladığı zaman Gazze halkı, hangi istikamete kaçacağını bilememekte, bir o yana bir bu yana koşuşturmaktadır.
Şimdi böyle bir şehrin, “hiçbir hava savunması yok, uzayda uydusu yok, elinde nefsi müdafaa yapacak tankı yok, topu yok, hatta halkın belinde tabancası bile yok…” İsrail’in güvenliğini tehdit ettiğini söylemek akıllara ziyan bir paranoyadır.
Düpedüz manyaklıktır.
Bütün dünyanın gözü önünde 160 savaş uçağı ile 45 Kilometrekare (6x7 Km’lik boyutunda) bir alana sıkışmış, 2 milyon nüfuslu şehri (1) bombalıyorsun, sivil halkı katlediyorsun, utanmadan buna “İsrail’in kendini savunma hakkı” diyorsun(!)…
Havadan bir taş atsan, mutlaka birinin başına düşecek bir yere, 160 uçakla bomba yağdırıyorsun ve bunun adı; “kendini savunma hakkı” oluyor.
“Hamas hedeflerini bombalamak” oluyor.
Efendim; “Hamas, soba borusunun içine koyduğu havai fişek doldurulmuş bombalar atıyor”muş(!), kibrit çöpünün eczasından topladığı patlayıcılarla “İsrail şehirlerinin altını üstüne getiriyor”(muş) (!)
Meselenin teferruatlı analizine girmeden önce, sosyal medya kuruluşlarıyla ilgili birkaç noktaya temas ettikten sonra birinci makaleye son vereceğim;
Recep Seyyar bizim sevdiğimiz bir arkadaşımızdır.
Mescid-i Aksa olayları başladıktan sonra İsrail güvenlik güçlerinin halka zalimce müdahalesini, Caminin içini ahıra çevirmesini, halkın üzerine bomba atmasını “facebook” denilen platformdan paylaştı.
Gerçeklerin öğrenilmesi, İsrail polis ve askerlerinin zulümlerinin görülmesini sağladı.
“Facebook” ne yapmış?
“Sen şiddet içerikli resim ve videolar paylaşıyorsun!” diye hesabını kapatacağı yazısını göndermiş.
Bazı paylaşımlarını engellemiş!
Bununla ilgili bir diğer olay ise Fatih Şimga’nın “facebook”dan bir video göndermesi ile ilgili idi:
O da şöyle bir paylaşımda bulunmuştu:
“Gazze’de çocuk olmak” diye bir başlıkla paylaştığı videoda; çocuklar, çocuk parkında oynuyorlar, İsrail, parkın 300-500 metre ilerisini bombalıyor.
Şiddetli patlama sesleri var, patlamaları izleyen çocuklar var, ancak patlamalardan korkan yok.
Kimi patlamanın ışıklarını, çıkan yangını-dumanları seyrediyor.
Kimi büyükçe bir trambolin lastiğinin üstünde zıplamaya devam ediyor.
Bu videonun “URL”sini almaya çalışıyorsunuz, alamıyorsunuz, linkini alıyorsunuz, “Facebook”dan video indirme programlarına koyuyorsunuz, inmiyor. (https://www.facebook.com/fatih.singa.5/videos/3627253724045248) “Bir sorun çıktı” diyor.
Bu namussuzların, sosyal medyayı (Whatsapp, Twiter, Youtube, Instagram, Facebook vs.) nasıl kontrol ettiklerini, kime çalıştığını anlayınız.
.
Suat Gün, dikGAZETE.com
(1) Kilometre kareye 4000 kişi düşüyor. Toplam yüzölçümü 360 Km2