?>

Kaos

Sami Mert

2 gün önce

Kaos

“Kaos” sözcüğü -tıpkı Genesis'in, yâni Türkçedeki en bilindik çevirisiyle, Yaratılış kitabının giriş cümlesindeki “başlangıçta Tanrı göğü ve yeri yarattı” ifâdesine ilham verircesine- ve aslında, ilk Kháos ortaya çıktı (ἤτοι μὲν πρώτιστα Χάος γένετ), diyen ve antik zamanların tarım faaliyetlerine dâir neşrettiği “İşler ve Günler” (Έργα και Ημέραι; Érga kai Hemérai) eseriyle tanınan Yunan destan yazarı Hesiodos'un söz varlığından bizlere göz kırptı.

Antik Yunancada -vurgulu bir alfa ile- kháos (χάος), “boşluk” demek idi.

Bu “boşluk” öyle alelâde bir “boşluk” değildi. Grek mitolojisinde yeraltı karanlığının simgesi olan Erebos ile yeryüzünde karanlığı hâkim kılan Nyks'in annesinin de adıydı: Khaos...

Bu “boşluk” aynı zamanda dünyânın yaratılışından önce su ifrâz eden, yağmurlu veya sulu bir kaostu, Eski Ahit'e de esin veren Bâbil diyârında neşredilmiş Enuma Eliş pasajlarına göre... Ne de olsa eski destan yazarları için dünya var olmadan evvel kaos” egemendi hayâta...

Mısır da Fenike de kuruluş mitlerini yeni nesillere aktarıp, siyasî ve dinî meşrûiyetlerini bu öykülere dayandırma gayretiyle tablet yazarlarken bu “boşluk tasvîrini tâkip ettiler.

Bilim dünyâsı bu “boşluğu” fezâya ya da uzaya yorarken edebiyat ilmi, dipsiz ve çok derin bir ummâna, yâhût mânâ okyanusuna işâret etti. Hristiyanlığın Yaratılış'a dâir têvillerinde, yer ve gök ayrılırken ortaya çıkan boşluğa veyâ aralığa da teşbih edildi sık sık...

Galilei'nin sarkaç deneyleri de, evrende aklın havsalanın alamayacağı hızlarla hareket eden milyarlarca molekül de insanın vücûdunu saran ve bir ağacın damarlarını andıran kan dolaşım sisteminin dalları da “kaos”u bize gösterdi aslında...

Gelelim kaosun muâdili olan bir kavrama...

Yâni, ‘gaz’a...

Şâyet orta devrin Avrupa'sında yaşayıp, akşam karanlığı çöktüğünde, herhangi bir vesîleyle caddeye çıksaydınız, bir fenerci kiralamanız gerekir ve o fenercinin cebinde duran kum saâti, bir taksimetre görevi gördüğü için çok uzak mesâfelere yürümemeniz gerektiğini de bilmeniz lâzım gelirdi. Çağlar boyu meşâlelerle aydınlatılan şehirlerde -ki en aydınlık şehrin takrîben 2 bin küsûr sene öncesinin Antakya'sı olduğu tahmin edilir- 17.yy'a kadar hâlâ fenerler ve lambalar ehemmiyet taşırdı.

Gece olduğunda tüm Avrupa şehirleri, sonsuz bir karanlığa gömülür, şehrin aristokratlarına âit hâneler, devlet adamlarının köşkleri, resmî binâlar ve hükümdârın sarayı dışında aydınlık yüzü görülmez, hırsız tâifesi bayram ederdi. Belki de göğün en güzel göründüğü gecelerdi, kim bilir?

Böylesine çetin koşullarda büyüyen Flaman kimyager Jan Baptist van Helmont, bir gün atölyesinde buhar ve sis gibi gözle görülür dumanlardan çok daha hafîf ve uçucu maddeler olduğunu keşfettiğinde bir terim îcât etti.

“Aşırı miktarda yoğunluğu azaltılmış su” mânâsına gelen gas terimini...

Helmont, bu ismi, Orta Latince'de keşfetmişti.

Yâni, chaos teriminden...

Bir nevî boşluğu” ifâde ediyordu.

Özellikle 19.yy'dan itibâren artık gaz, elektriğin hemen öncesinde aydınlatmanın temel taşını oluşturdu. Uzun yıllar boyunca da meskenlerde kullanılmaya devâm etti. Netîcede, insanoğlu her yönden gazı işledi ve pek çok alanda kullanmanın yollarını keşfetti.

Sözcük, Felemenkçe vâsıtasıyla Fransızcaya transfer oldu. Fransa ile kültürel açıdan yoğun bir teşrîk-i mesâî içinde bulunan yeni Türk aydın sınıfı, terimi Yeni Osmanlıca'da gayın, elif ve ze harfleri ile 'gaz' (غاز) şeklinde yazdı.

Şemseddin Sâmi, Fransevî lûgatında gazı, “hevâ sûretinde olan cism, gaz” şeklinde tanımladı.

Âlî Haydar “Midhat” Bey, Osmanlı paşası olan pederi Midhat Paşa'yı anlattığı “Hayât-ı Siyâsîyye”sinde Irak Kürdistanı'nın Mendeli kasabasında bulunan mâdenden bahsederken bu terime yer verdi, çünki bu mâden de bir gaz mâdeniydi.

Mühim bir kimya sözcüğü olan gaz, Türkçenin argo söz varlığında da kendine yer buldu.

Gaz, ekseriyetle bağırsaklardaki gazın anüs yoluyla atılması, yâni tıp jargonunda flatülans hâdisesi, Türkçesiyle yellenmek, argosuyla osurmak ve osuruk atmak, çocuk diliyle pırt yapmak veyâ pırtlamak mânâlarına geldi.

Ayrıca, hâlen Türkçede kullanılan ve henüz bir alternatifinin konuşma dilinde üretilmediği “gaz olmak, gaza gelmek, gaza getirmek” ve gazla çalışmamak deyimleri, galeyân ve coşmak gibi duyguların argo dünyâsındaki karşılıkları oldular.

.

Sami Mert, dikGAZETE.com

Kaynakça

Ali Haydar Midhat, “غاز”, Midhat Paşa: Hayât-ı Siyâsiyyesi, Hidemâtı, Menfâ Hayâtı, Hilâl Matbaası, Istanbul, 1909, s.93.

Azra Erhat, Erebos; Khaos”, Mitoloji Sözlüğü, Remzi Kitabevi, İstanbul, Mart 2010, s.103, 173.

Genesis, 1: 1.

Henry George Liddell & Robert Scott, χάος”, A Lexicon Abridged from Liddell and Scott's Greek-English Lexicon, UK/Oxford, 1869, p.31.

Patrick V. Reid, Readings in Western Religious Thought: The Ancient World, Paulist Press, New York, USA, 1987, p.4-9.

Şemseddin Sâmi, “gaz”, Kâmûs-ı Fransevî, Mihran Matbaası, Istanbul, 1905, s.1121.

“Van Helmont and the Word Gas”, National Druggist, Vol. 40, August 1910.

YAZARIN DİĞER YAZILARI