Kaffed’den ayrılmak
Dün Kayseri Kafkas Derneği, Kafkas Dernekleri Federasyonu’ndan ayrıldı. Bu olay, Türkiye Çerkesleri için bir milad sayılabilir.
Bir günde olmadı; bu da bir gerçek.
Belki bir yılın ürünü olduğunu da düşünebilirsiniz. Öyle de değil.
Çok köklü, eski bir hikâye bu.
Bence bütün ülkede var bu sabrın tükenme hali.
Bazıları daha içinde o yüzden daha tez refleks veriyor.
Bazıları uzak bu ortama, gecelere geliyor, kahvaltılara katılıyor, o yüzden anlamlandıramıyor belki.
Evet “Çerkes siyaseti” diye bir şey var ve bu, hayatta kalabilmemiz için gerekli.
Dünyadaki en kalabalık diaspora nüfusuna sahibiz ve bu, buradaki sosyal örgütlenmemizi herkes için önemli kılıyor.
Kaffed olsun olmasın, derneklerde adı durmadan değişen ama fikri değişmeyen bir grup vardır.
Hep şöyle derler “kültürümüzü yaşatalım” ve hepsi bu kadar!
Abhazya savaşı sırasında da Çeçenya’nın işgali sırasında da Sochi soykırım olimpiyatlarında da Adiğey’in Krosnodar’a bağlanmasında da irili ufaklı birçok problemde de bu ‘itidal’ dedikleri miskinliğin zorbaları, özellikle gençleri baskılamış, susturmuş, durdurmuş, durduramadığını “radikal”, “Amerikancı”, hatta “terörizm eğimli” olmakla suçlamış, pasifize etmek için ne gerekiyorsa yapmıştır.
Bu tutum, Kafkas derneklerinin çoğundan ayrılan yüzlerce genç demektir.
Soykırıma “soykırım” diyemeyen Kaffed ve üye derneklerine bunu dahi söyletebilmek on yıllar aldı…
Bu arada; Anavatan topraklarında onlarca güzel insan katledildi.
Onları anabilmek bile henüz tam anlamıyla mümkün olamadı Kaffed çatısında.
Mesela Kadirov’un kıyımlarına bir kez tepki verildi bugüne kadar.
Ne Ruslan Guashev tutuklandığında ne de Timur Kuashev’in ölümünün ardından Kaffed bir şey söylemedi mesela.
Daha beteri, Çerkeslerin her karışında bir ölüsünün yattığı Sochi’de, soykırım olimpiyatları inşaatlarında Türkiyeli Çerkeslerin aldığı ihaleler oldu.
İnternette “Soçi Çerkes inşaat” yazın ve görün.
Hala isim isim duruyor orada herkesin büyük(!) emeği.
Şöyle dediler; “biz yapmasak başkası yapacak, bari parayı biz kazanalım”.
Bu kadar basit bir mantıktı sundukları.
“Rusya rahatsız olmasın, aramız bozulmasın” derken verilen tavizlerin sermayedar Çerkeslerden başkasına da bir faydası yoktu, hala da yoktur.
Sınır dışı edilen, dönemeyen çok Çerkes oldu.
Yani Zelimxan gibi “karşı karşıya oturacağız” diye diretmeyince siz, karşınıza oturmuyorlar.
Şahsi çıkarlar için bir şeyden haberi olmayan kalabalıkların sayısal gücünden faydalanmak da zaten buz dağının dibidir.
Haberiniz olsun artık yeter!
Eğer bir pay varsa siz de alın madem.
Sizin varlığınız bu gücü ortaya koyuyorsa, siz de alın payınızı.
Niçin sözünüz yok sizin?
Niçin bir dans gösterisi size yetiyor?
Çifte vatandaşlık, mülk edinme hakkı, vizesiz vatanınıza gidebilmek vs. niçin istekleriniz arasında değil?
İsteseniz de istemeseniz de “Türkiye’de 7 milyon Çerkes var ve ben bunların hepsini temsil ediyorum” diyen bir yapıya fayda sağlıyorsunuz.
Niçin yok gibi davranıyorsunuz peki?
Verdikleriyle yetinmeye devam ediyoruz!..
Ne veriyorlar?
Sermaye sahiplerine iş.
Bizim adımıza temsil hakkı taşıyanlar, bizim için ne istiyor başka?
Daha çok öğrenci anavatanda okusun; sonra dönüp gelsin. Aynı hak, herhangi bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına da verilmiş zaten.
Avrupa’da Çerkesler adına söz almak bile bu yıl bize nasip olan bir şey oldu.
Farkında mıyız bilmiyorum. Soykırımın tanınması, haklarımızın iade edilmesi için her 21 Mayıs’ta denize karanfil atıp, meşale yakmak yetmiyor.
Bunlar artık bir ritüel ve sosyolojik bir getirisi olmuyor.
Peki neden yapılmıyordu daha fazlası?
Bir başka açı da “xabze xabze” diyenlerin, sosyal medyada ileri geri çirkin iftira ve dedikodular yaymasıdır.
Kulaktan kulağa fısıldanan, özel yazışmalarda elden ele dolaşan aslı-astarı olmayan şeyleri en çirkin sözlerle ifade etmek.
Bu öyle çok yapılır oldu ki, insan dehşete düşüyor.
Bu on yıllardır sürdürülen bir yıldırma tekniği aslında.
Buna dur denmeyecek mi?
Ben diyorum…
Utanıyorum koca koca insanların yazdıklarını gördüğümde.
Söylediklerini işittiğimde…
Mesela son olaylarda “kayyum” diye iftira edilen Kayseri Çerkesleri, canla başla deprem faaliyeti yürüttüler hep birlikte.
Bütün Türkiye’den gelen yardımları ulaştırmada, koordine etmede en büyük emek onların.
Ama adamların ne hırsızlığı kaldı, ne “kayyum”luğu.
Utandım açıkçası ben çok da üzüldüm.
Bu yapılacak şey miydi?
Artık dürüstçe yüzüne söyleyebilme, hakkı haklıya teslim edebilme hassasiyetimiz olmalı.
Bunca acıdan sonra olgunluk ve doğruluk bize farzdır.
Kaffed de ilinizdeki Kafkas dernekleri de sizinse eğer, sahip çıkın, söz alın.
Daha iyiye, güzele götürelim hep beraber.
Yok; böyle devam ederse en çok da çirkin sözler, alaylar sürerse, birer birer kopup gidecek insanlar.
Aktivizmin çatıya ihtiyacı yoktur.
Bir şey yapmak isteyen yoldaşını hep bulur.
Olmazsa olmaz yoktur.
Ama Türkiye Çerkeslerinin daha fazla bölünmemesi için, insanların düşüncelerinin saygıyla karşılandığı, önemsendiği gerçek bir üst çatıya ihtiyaçları vardır.
Çerkesler bir soykırıma uğramışlardır ve bunu “gönüllü katılım” diye anlatan hiç kimseyle konuşacak tek kelâmları yoktur.
Bu, onların en hassas oldukları husustur.
Tsipine Aslan’ın dediği gibi: “300 yıl savaşmış iki halktan birisi hiç haksızlık ve zulüm yapmamış, diğeri de hiç haksızlığa ve zulme uğramamış gibi davranırsa bu ancak iki halk için de aşağılayıcı bir durum yaratır".
Gerçek bu.
.
Ülkü Menşure Solak, dikGAZETE.com